Zaman zaman halkın arasına girer, onun gezdiği yerlerde gezer, onun oturduğu banklara otururum.
Halk, kendi başın olaylara güzel bakıyor. Eleştirisi de isabetli.
Kültür parktayım. Hava güzel fiskiyeler çalışıyor, su zerrecikleri rengarenk kompozisyon oluşturmakta.
Havuza bakan banklardan birisini gözüme kestirdim. Elinde bastonu birisi oturmakta!
Selamünaleyküm! Oturabilir miyim?
Şöyle bir baktı, “Elbet oturabilirsiniz” dedi.
Oturdum.
Emekli imiş. Beyşehirli. Biraz rahatsız.
Dereden-tepeden, köyden memleketten, havadan-sudan, giriş faslından sonra esas meseleye geldik.
Rüşvet ve yolsuzluk operasyonları, kutu kutu dolarları sordum. Biraz da AKP’liymiş gibi.
“Bey efendi, casus musunuz nedir bilmem amma. Bakınız yolsuzluğun ve rüşvetin boyutu o kadar büyük ki, bunca almalara-atamalara, sünger çekmelere- yayın yasağı koymalarına rağmen hâlâ kapatamadılar. Öyle görünüyor ki, kapatacağa da benzemiyorlar, beceremeyecekler.”
İyi diyorsun da, hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet yokmuş ki; hükümete ve S. Başbakan’a karşı Cemaatçilerin paralel devlet yapılanmalarını hızlandıracak bir komplo imiş. Başbakan öyle söylüyor.
Adam duraksadı. Şöyle bana kızgınca baktı, yutkundu. Konuşmakla konuşmamak arası bir tereddüt geçirdi.
“Tamam! Paralel devlet var diyelim. Başbakan’da haklı. İyi de beyefendi, kutu kutu dolarlardan neden hiç bahsetmiyor S. Başbakan? O dolarlara ne oldu? Siz banka müdürüsünüz. Bankadaki paralar bile soyuluyor. Siz hiç dört buçuk milyon doları evinizde saklar mısınız? Kusura bakmayın ama siz aptal mısınız, salak mı?”
O paralar zaten bankanın değilmiş ki. İmam-Hatip yapılacakmış, Yurt dışında da bir Üniversiteye gönderilecekmiş.
“Allah Allah! Kimse de müdürün, ya da bankanın demiyor ki! Rüşvet ve yolsuzluk parası deniyor. Ne oldu o paraya, kimin cebine girdi?”
Lafı değiştiriyorum.
Bak hastaneler nasıl düzeldi, doktorlar nasılda hizaya girdiler.
Adam o konuda da dolu imiş.
“Neresi düzelmiş. İlaç mı kaldı piyasada. Bir ay biri eşdeğer sayılıyor, öbür ay diğeri bu nasıl sağlık politikası? Doktorlar hasta muayene edemiyorlar ki, hastaya bakıyorlar o kadar. Öyle bir sağlık politikası getirdiler ki, ne Devlet Hastanelerin de, ne de Tıp Fakültelerinde doktor kalmadı arkadaş. Sadece Meram Tıp Fakültesinden adını Necmettin koydular diye yüzlerce doktor ayrıldı. Sen bunları biliyor musun?”
İnanın bilmiyordum.
Ne olmuş canım Necmettin Erbakan konduysa?
“Ne mi olmuş. Git onu sen Fakülteye sor! Konya’da konacak başka isim mi yoktu? Erbakan Konya’ya ne verdi de adını verdiler. Gerçi Tayyip Bey kızarsa, Fethullah Gülen’e yaptığını ona da yapar valla! Gerçi iyi de oldu, İslam’da cemaat mı var, fırka mı var?”
Fethullah’a ne yaptı ki Başbakan?
“Bey efendi, sen anlamak mı istemiyorsun, yoksa bana zarf mı atıyorsun. Televizyon seyretmiyor musun? Emniyet müdürleri, amirleri, polisleri kış ortasında sürüm sürüm süründürmüyorlar mı? Savcılar, Hâkimler ne oldu duymadın mı? Gerçi bir bakıma da iyi oldu. Cemaatın, siyasetin hâkimi-savcısı-polisi- emniyet müdürü mü olur devlet varken, devletin müdürü, devletin memuru olmak dururken.”.
Sen MHP’li misin, CHP’li misin diye sorduğumda:
“Bey efendi, gerçekleri bilmek, oynanan oyunu görmek için illa bir muhalif partili mi olmak gerek. Ben 2002 yılında da ne yazık ki oyumu AKP’ye AK Parti’ye vermiştim, rahatladın mı? Gözünü aç bey efendi gözünü; sana yedi yüz bin dolarlık saat alan oldu mu? Neden Bakana alınıyor? Beynini kullan biraz hem şehrim beynini!”
Daha çok konu konuştuk. Bastonu yemek üzereydim
Şunu gördüm ki, en tarafsız haber ve yorumu “SOKAK TV” yapıyor.
Bu TV’den korkmak gerek. Bunlara bir de FISILTI TV’yi eklerseniz; işin içinden çıkmak ne mümkün.
Onun için, İNTERNETE dokunmayın ki, vatandaş; karnının şişini, hiç değilse orada alsın.
Esen kalınız.
Nazım Peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı