Bilim adamı kimdir? Kime bilim adamı denir? Bilim adamlarına tavrımız nasıl olmalıdır? Bilim adamı nasıl bilim adamı olur?
Bu ve bunun gibi daha onlarca soru sorulabilir.
Ben ve benim gibi düşünenler; ülkede onca hukuk düzenlemesi yapılırken, Anayasa çalışmaları, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay Yasa tasarıları hazırlanırken neden Hukuk Fakültelerimizden ses soluk çıkmıyor diye merak edip dururduk.
Sevgili okurlarım! Sahi memlekette “YENİ BİR ANAYASA” çalışması yapılırken; neden Hukuk Fakültelerimizden hiçbir görüş gelmemiştir? Ben bu konuyu daha önce bir yazımda, “Yoksa Hukuk Fakültelerimiz” kapatıldı mı diye sormuştum.
Öyle ya! Ülkede hukuk alanında köklü ve radikal değişiklik ve düzenlemeler yapılırken; hukuk öğreten hukuk fakülteleri, neden hiç görüş beyan etmezler, etmediler, edemediler?
Üzerlerine ölü toprağı mı serpilmişti?
Kendileri, konuşmayınız, görüş beyan etmeyiniz diye tehdit mi edilmişlerdi?
Yoksa bu alanda; özgür bir fikir ve görüşleri mi yoktu?
Oysa bu fakültelerimizin tabir caiz ise; kendilerine BİLİM ADAMI denen DEVE DİŞİ gibi Profları, doçentleri vardı.
S. Erdoğan, Cumhurbaşkanı kimliği ile bir üniversitemizin YERLEŞKE temel atma törenindeydi.
Bu törende kendilerine, “DÜNYA HUKUKUNA”(!) katkılarından dolayı bir paye takdim edildi. Hem de aynı Üniversitenin Hukuk Fakültesi dekanı saygın bilim adamı profu tarafından.
Plaket sunumu ve cübbe giydirme töreni sırasında; bu fakültemizin saygın dekanı prof kimlikli bilim adamı; S. Erdoğan’ın elini öpmek üzere yerlere kadar eğildi. Cumhurbaşkanı’nın eline sarıldı saygı ve minnetle.
İş burada düğümlendi.
Filmin koptuğu an bu andı.
S. Erdoğan, bilime ve bilim adamlarına saygısından dolayı bu saygın Prof’a elini öptürmedi.
“Sağ olasınız. El öpenleriniz çok olsun” demiş de olmalı.
Elini öptürerek kendini küçültmedi. Bilim adamına verdiği değeri ve önemi böylece göstermiş oldu.
Kendilerini canı gönülden kutluyorum. Bilime ve bilim adamlarına saygısından ötürü!
Bu olaydan sonra; Hukuk Fakültelerimizin ne iş yaptıklarını kimi Prof kimlikli bilim adamlarımızın(!), ne işle meşgul olduklarını daha bir iyi anlamış olduk.
O dekanımıza; bizleri meraklarımızdan kurtardığı ve kimi bilim adamlarının ne işlerle uğraştıklarını, S. Cumhurbaşkanı’na da kimi bilim adamlarına nasıl değer verdiklerini bizlere gösterdikleri için teşekkür ediyorum.
Demek ki, bazı akademik çalışmalar; insanı bilim adamı yapıyormuş.
Ama saygın bilim adamı, kolay kolay olunmuyormuş.
Bu olay, beni İlkokul yıllarıma götürdü.
Hani çocuk Fatih ile Padişah baba Murat ve öğretmen üçlüsünün hikayesine. Padişah Murat’ın öğretmene saygısı ve değeri ile Hoca’nın saygısı ve değeri.
Hatırladınız değil mi hikâyeyi.
Acaba bu saygın Prof’umuz, “Bir hata yaparsam başıma bir şey mi gelir?” endişesi mi taşımaktaydı yoksa?
Sizler ne dersiniz?
Adına ne derseniz deyin, görüntü; pek hoş değildi.
Ve bizlere, ülkede bu kadar hukuk düzenlemeleri yapılırken, düşünülürken; Hukuk Fakültelerimizin neden sessiz kaldığını ve saygın hukukçularımızın da neden piyasada görünmedikleri hakkında güzel bir ipucu vermiş oldu:
Şunu kimseler göz ardı etmesin; ülkeleri badirelerden de, kaoslardan da kurtaracak olanlar; bilim adamaları ile kahramanlarıdır.
Esen kalınız.
Nazım Peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı