Türk-İslam töresinde bağırma ve hiddettin karşılığı açmazlıktır, çaresizliktir, politika üretememektir.
Türkiye “sıfır sorunlu komşuluk” iddia ve niyetleriyle işe başladı. Geldiğimiz nokta; hiç ama hiç komşumuzun kalmadığıdır. Sanırım bir Barzani bir de Apo kaldı kadim dost olarak.
Siz hiçbir Avrupalı ya da ABD’li siyasetçinin ekran önünde ve kamuoyu önünde, “Alçak Esad, hain Mursi, ey ABD, ey BATI! “dediğinin duydunuz mu?
Duyamazsınız.
Çünkü onlarda devlet geleneği ve diplomatik nezaket denen kibarlık vardır. Dünyanın her yerinde “zehir” altın kap içinde sunulur. Çanak-çömlek içinde asla zehir sunulmaz. Zehiri içmenin de bir “al benisi” olmalıdır.
Eğer siz, ikili ilişkilerinizde karşınızdakini küçümseyerek, alaya alarak, hakaret içeren kelimelerle itham ederseniz; bedelini çok ağır ödersiniz.
Türkiye ne yazık ki bugün bu acıyı çekmekte ve bu bedeli ödemektedir.
Devletlerarası ilişkilerde, iç siyasete oynanmaz, seçmenin gönlünü okşayacak söylemlerde bulunulmaz. Seçmen sizi, “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye alkışlayabilir. Ama sonuç; hüzün ve hayal kırıklığıdır.
Elbette Türkiye’nin dostundan çok düşmanı, seveninden çok sevmeyeni vardır. Batı ve ABD ile İran, Irak, Yunanistan, Rusya sevmeyenlerin ve Türkiye üzerinde emelleri olan ülkelerdir.
Biz komşularımızla iyi geçinmek mecburiyetinde olan bir ülkeyiz. “Komşu komşunun külüne muhtaç” misali! Komşularımızla iyi geçineceğiz ki, yüzümüzü medeniyete ve çağdaşlaşmaya çevirebilelim.
“Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.” Atasözümüzün anlam ve manasını asla göz ardı etmeyelim.
Kişi odur ki, “Zülfü yâre dokunmadan yâr zülfüne dokunandır.” Kişi odur ki, “Tekeden süt çıkarandır.”
Dış siyasette böyle olmalıyız.
Rahmetli Atatürk, hiç yurtdışı seyahat yapmadan pek çok ülke sorununu muhataplarını, Ankara’ya davet ederek çözmüştür. O, “Yurtta sulh, dünya da sulh “ derken. Tembellik ve uyuşukluk önermemiş. Tam aksine kalkınmış, çağı yakalamış, düşmanın silahından daha güçlü silahla donanmış, her zaman ve her şartta her türlü olumsuzluklara hazır olmayı ilke kabul etmiştir.
Efelenmenin, külhanbeyi tavırların belki pansuman tedavisi olabilir. Ama asla kalıcı değildir.
Kalıcı olan diplomatik dil ile nezaket ölçüleri içinde, istediğini alabilmek, arzu edileni yaptırabilmektir. Sivri konuşmanın yararı, düşmanlarınızı uyandırmak ve daha dikkatli olmalarını sağlamak olabilir.
Siyasi partiler gelip-geçicidir. Siyasiler gelip-geçicidir. Ama Türkiye Cumhuriyeti ve Türk ulusu kalıcıdır.
Her şey Türk için, Türk’e göre olmalıdır. Bunu asla unutmayalım. Diplomatik lisana dikkat edelim özen gösterelim.
Esen kalınız.