Candan aziz okurlarım. Dini yıkan, dine hurafeler ekleyen, dini mezhep, cemaat ve tarikat diye bölenler yine din adamlarıdır.
Din adamı ne demek onu da doğru algılamış değilim.
Dinin adamı mı olur muş? Bizler neyiz o zaman?
Ülkede S. Başbakan ve dört bakanı yolsuzluk ve rüşvet batağına battılar ya! Bakanlar ve Başbakan oğullarına; “Paraları sıfırlayın!” telefonları açtılar ya! Bu rüşvet ve yolsuzluk olayı ülke gündemine bomba gibi düştü ya! Bunları bu rezil durumdan kurtarmak da yine din adamlarına düştü. Hepsi sıraya girdi. Din adamı denen şahsiyetler, dini ve ayetleri eğip-büküyorsa, şahsı ve sevdikleri için tahrif etme cüret ve cesaretinde bulunuyorsa; buna DİN ADAMI denir mi?
Şimdi sizlerle üç FETVA paylaşacağım:
1- “Başbakan’ın aldığı söylenen para devletin kasasından çıkmıyorsa bu yolsuzluk değildir.”
Sizler bu fetvadan ne anladınız? Rüşvet diye alınan para, resmen devletin kasasından çıkmıyorsa rüşvet olmaz, yolsuzluk sayılmaz ve anasının ak sütü gibi HELAL olur.
Öyle anladınız değil mi?
Pekâlâ! Başbakan ve bakanlar o koltuklarda oturmasalardı; bu paralar, yine kendilerine verilir miydi?
Verilmeyeceğine göre, rüşvet ve haksız kazanç olmaz mı?
2- “Halifenin/ Emirülmümin’in Mülkün/Ülkenin sahibinin gelirinin beşte birine el koyabileceği hakkı olması vardır.”
Sizler bu fetvadan; Başbakan ve Cumhurbaşkanının ülke gelirlerinin beşte birini kendisi için alabileceğini anladınız değil mi?
S. Başbakan ve Cumhurbaşkanı Emirülmümin midir? Eğer öyleyse, bu rüşvet ve yolsuzluk paralarını neden saklama ve eritme ihtiyacını hissetmişlerdir.
3- “Kamuya-ümmete ait zararı önlemek için bir şahıs, bölge veya gruba ait zarar göze alınır, sineye çekilir.”
Bu fetva, ülkenin savaş durumu için geçerlidir. Amma Soma’daki facia için de geçerli midir? Bunu siz izan sahibi okurlarımın vicdanına bırakıyorum. Öyle ya! Maden ocağı kamunun olduğuna göre, kamu yararına bu ocakta ölenler de normal olmaktadır. Onun için Başbakan; “Bu, işin ve madencinin Fıtratında vardır” demiş.
Sevgili okurlarım! Şimdi sizlere Haşr Suresi yedinci ayetin mealini vereceğim: “Allah’ın Peygamberine diğer memleketlerden verdiği ganimetler; Allah’a, Peygamberine, onun yakınlarına, yetimlerine ve yolda kalmış kimselere aittir. Ta ki içinizden zenginler arasında dolaşan bir servet olmasın…. “
Bu ayet açık ve net olarak; ülkelerin verdiği ganimetlerin nasıl ve kimler arasında pay edileceğini bildirmektedir. Özellikle de bu servetin; zenginler arasında dolaşan bir para olmamasını da şart koşmaktadır.
Şimdi kendilerine DİN ADAMI diyen başta Diyanet İşleri Başkanlığı koltuğunda oturan muhterem olmak üzere, müftü ve vaiz efendilere soruyorum; 17 Aralık Büyük Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonunda ele geçirilen ve sıfırlanmaya çalışılan, ayakkabı kutularında istiflenmiş dolarlar; bir ülkenin bir ülkeye verdiği ganimet midir?
Başbakan ve Bakanlar dahil oğulları; Peygamberin yakınları mıdır, yetimler midir, yolda kalmış kimseler midir?
Lütfen bu sorularıma; HADİS kaçamağına kaçmadan, KURAN’a göre bir cevap veriniz. Beni de yanlıştan ve yanlış anlamaktan kurtarınız!
Yukarıdaki fetvalar; anlı-şanlı din adamı Prof. Hayrettin KARAMAN’a aitmiş.
Bu fetvalar, dinin yıkılmasına, yolsuzluk ve rüşvetin, haram kazancın meşrulaştırılmasına sebep olmuyor mu?
Din, bu tür rüşvet ve yolsuzluğa gerçekten de “EVET” diyor mu?
Demiyorsa S. Karaman hangi cesaret ve düşünceyle böyle bir fetva vermiş oluyor?
Allah’tan korkmak sade biz cahillere mi özgü?
Esen kalınız.