Osmanlı tarihi pek çok hikâyeler içerir. Bu hikâyeler kimi zaman ders, kimi zaman da ibret alınsın diye anlatılır.
Tarih tekerrürdür derler ya! Doğrudur. Tekerrürden ibret ve ders alan olmadığı için de hep tekerrür eder durur.
İnsanoğlu çok kötü bir özelliğe sahiptir, ego, benlik, okşanmak ve alkışlanmak.
Oysa bu alkışlardır ki, insanı mağlup eder, perişan eder, yer ile yeksan eder.
Bizler bunu bile görmeyiz, göremeyiz, görmek istemeyiz.
Oysa eleştiriye, eleştirel akıla açık olsak etrafımıza hep yağcı ve yalakaları değil de eleştirenleri, ikaz edenleri alsak; daha az hata yaparız.
Ne diyor Atasözümüz; “Kılavuzu karga olanın burnu b..ktan çıkmaz”
Müdürleri, başkanları, siyasetçileri, başbakanları, cumhurbaşkanlarını hep bu gereksiz ve hak edilmeden yapılan ALKIŞLAR yıkmış, perişan etmiştir.
Bu tezimizi tarihten bir hikâye(Anektot) ile güçlendirelim.
Yavuz Sultan Selim, Osmanlı padişahlarının en heybetlilerinden ve hafızası en güçlü olanlarındandı. Yapılan iyilikleri de, kötülükleri de asla unutmazdı.
Osmanlı tarihçisi (Vak’a-nüvisî) şöyle bir olay anlatmaktadır:
“Yavuz, Mısır’ı fethettiği zaman halk O’nun ihtişamını seyretmek için pencerelere koştu, caddeleri doldurdu. Yavuz ise en önde değil, mütevâzi bir şekilde askerlerinin ortasında yürüyordu. Kavuğu ve libası da etrafındakilerden farklı değildi.(Şimdikilerle bir kıyaslayın Tugay kadar korumalarla) Mısır dönüşü Şam’da Cuma hutbesinde kendisinden bahsedilirken;
“Hâkimü’l Haremeyni’ş Şerifeyn ( İki şerefli belde olan Mekke ve Medine’nin HÂKİMİ)” denince; “Yok yok! Bilakis hâdimü’l- Harameyni’ş şerifeyn (iki şerefli belde olan Mekke ve Medine’nin HİZMETÇİSİ!!)” diye ağlayarak cevap verdi.(Bu olayın Mekke’de olduğunu söyleyenler de var) Günümüzle bir kıyaslayın!
Yavuz ordusuyla İstanbul’a dönmektedir. Üsküdar’a gündüz vakti vasıl oldular. İstanbul halkının, kendisine büyük tezahürat yaparak alkışlayacağını haber aldığından lalası Hasan Can’a:
“-Hava kararsın, herkes evlerine dönsün, sokaklar boşalsın, bende ondan sonra İstanbul’a gireyim. Fânilerin alkışları, zafer tâkları ve iltifatları bizi MAĞLUP edip yere SERMESİN!” dedi.”
Bu güzel olayı günümüze bir ayarlayın bakalım!
O günkü davranış mı daha asil ve etik?
Yoksa günümüz liderlerinin yaptığı, davullu, zurnalı, basın ordusu eşliğinde; temel atmalar mı, tesis açmalar mı, yardım dağıtmalar mı, iftar çadırları kurmalar mı, Cuma namazı kılmalar mı, üniversite ziyaretleri mi?
Söyleyiniz lütfen hangisi?
Birinde olgunluk, sadelik, iman ve inanmışlık var.
Öbüründe ise, riya, gösteriş ve benlik yok mu?
Liderleri alkışlayanlar çok olur. Tarih bunun örnekleri ile dolu değil mi? Neronları, Şahları, Firavunları, Ebu Cehilleri, sapkınları, hırsızları alkışlayanlar hep vardı, var da olacaklardır.
Sonuç?
Hepsi toprak olmadı mı? Onları alkışlayanlar onlara hatalar yaptırmadılar mı, mağlup olmalarına sebep olmadılar mı?
Benden küçük bir hatırlatma ve ikaz!
Gerisi ağalara kalmış…
Esen kalınız.
Nazım Peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı