Bu güne kadar hiçbir yerde hiçbir ülke: teröre taviz vererek, terörle müzakere ederek netice alamamıştır.
Terörün ve teröristin anladığı dil; müzakere değil mücadeledir. Onun tek korktuğu, devletin gücü ve kadife eldiven içindeki çelik yumruğudur.
Rahmetli Başbuğum Alparslan Türkeş’e bu konu açılmış; “Başbuğum kötülük, bela ve terörle nasıl başa çıkılır?” diye sorulduğunda; davudi sesiyle: “Terör ve bela görüldüğü yerde bitirilmelidir. Hem de acımadan. Eğer siz ona acırsanız, gün gelir acınacak duruma düşersiniz. Bela, çıktı sizi tehdit ediyor. Aman canım dokunmayayım, görmeyeyim diyemezsiniz. Siz onu görmeseniz de, dokunmasınız da o, sizi görür ve zamanı gelince de dokunur.
Lakin iş, işten geçmiş olur. Bela karşınıza çıktı. Görmediniz yürüdünüz, sokak değiştirdiniz, cadde değiştirdiniz. Semt değiştirdiniz. Ama bela sizin peşinizi bırakmaz.
Kaça kaça evinizin merdivenlerinde bulursunuz kendinizi. Tam da “oh b!” kurtulduk diye düşünürken bir bakmışsınız ki bela karşınızda.
Ne yapacaksınız? Kavga gürültüyü evinizde mi kabul edeceksiniz ya da seslenmeyip belanızı mı bulacaksınız?”
Diye tarihi bir ders, unutulmaz bir öğüt vermiş. Terörle mücadelenin de yolunu göstermiştir. “Açılım Süreci” süresinde verilen tavizler sonrası, Güneydoğuyu görünce; Başbuğumun ne kadar haklı olduğunu daha bir iyi anladım. Cizre, Silopi, Dargeçit, Sur vs. bir zamanların Beyrut’unu hatırlatıyor, utanıyorum.
Ankara Çankırı Caddesi’ndeki bir gazino için gençler Başbuğuma gelirler. Buranın çok kötü İslam’a ve ahlâka aykırı işler yaptığını anlatarak: “ izin verirseniz burayı basıp dağıtalım” derler.
Başbuğum tatlı bir tebessümle: “İzin verdim dağıttınız. Yaptığınız yanınıza kâr mı kalacak bilirsiniz? Devletin Emniyet, asayiş, terörle mücadele kurumları yakanıza yapışmayacak mı sanırsınız?”
Gençler, “İyi ama orası kötülüğe ve İslam’a aykırı iş yapmaya devam mı etsin (Gençlerdeki şu iman zenginliğine bakar mısınız?)?” deyince, Başbuğum ciddileşir ve “Gençler Ankara belediye başkanlığına aday olsanız. Kendinizi Ankaralılara iyice anlatsanız! O yerin sahibinin de oyunu alarak belediye başkanı olsanız. Zabıtanızı gönderseniz zabıtanız, parmağını masalardan bir kaçına sürtüp sonra işletme sahibine dönerek, ‘Nedir bu pislik?” diyerek İl Hıfzıssıhha yasasının bilmem ne maddesine göre burayı on beş gün kapattım dese nasıl olur?” Diyerek gençlere neleri nasıl ve niçin yapacaklarını bir güzel anlatıvermiş.
İşte devlet adamı, işte lider! “Biz yüzde elliyi evde zor tutuyoruz!” demek nedir Allah aşkına?
Başbuğum! İnan seni çok özledik! Sen varken; belki sırtımız pek değildi amma; başımız dik ve onurumuz tavan yapmaktaydı. Bütün Türkiye, Ülkücüleri ayakta karşılar ayakta uğurlardı!
Esen kalınız.
Nazım Peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı