Nazım Peker
Nazım Peker

2020 Olimpiyatlarını Neden Alamadık?

Şunu peşinen belirteyim ki, mevcut hükümetten daha fazla ben istiyordum, 2020 olimpiyatlarının ülkemde olmasını. Olmadı, olamadı, olamazdı da!?
 
Sebep mi dediniz?
 
Bunlarla ve bu kafayla olmayacağı; Kaf dağından nar getirmeye benzerdi.
 
Tam 800 kişiydi beraberinde. Türk medyasının en acemileri de uçaklardaydı.
 
Ne mi biliyorum, nereden mi biliyorum?
 
TV’lerde olimpiyat yorumu yapanların ağızlarının domalışından!  Bizim Ereğli’de ” Ağzının domalışından Omar diyeceğini bilirsin” diye güzel bir laf vardır. İşte oradan bildim. Öyle ifadeler kullanıyorlardı ki, sahaya hiç gitmemiş, asla spor yapmamış birilerinin anlattıkları gibi yorumluyorlardı.
 
Madrit’le 26-26 berabere kalışımızı bir zafer, bir başarı gibi anlatırken; Tokyo’nun bizim iki katı oy aldığımızı görmezden-bilmezden geliyorlardı. Oysa Tokyo, o oylamada 42 oy almayı başarmıştı. Pes doğrusu. Gazetecilik dediğin meslek böyle yapılırdı zaten.
 
Peki, bu fark nedendi ve nereden kaynaklanmıştı?
 
Tokyo, İstanbul’dan çok daha pahalı bir şehirdi. Üstüne üstlük Japonya’da hâlâ sızıntısı önlenemeyen bir NÜKLEER santral faciası da olmuştu. İklim, coğrafya, tarih, görsellik kısaca doğallık yönünden de İstanbul, tokyo’ya beş basardı.
 
Japonlar, Arjantin’e bile bizim kadar kalabalık da (!) gelememişlerdi.
 
S. Başbakan ve hükümet Avrupa ve ABD’de çok saygındılar. Dünya liderleri S. Başbakan’ın ağzının ve gözünün içine bakarlardı acaba ne diyecek, ne söyleyecek diye. Bizim basın böyle yazıp böyle söylemiyorlar mıydı? Yoksa hepsi yalan ve düzmece miydi?
 
Öyleyse biz neden alamamıştık?
 
Anahtar soru buydu.
 
Bizim basında böyle bir gerçekçi eleştiri ve yorum yoktu.
 
Öyleyse dünya basınına bakmalıydık. Dünya basını ne diyordu?
   
Başta New York Times olmak üzere, ABD ve Avrupa basını işin gerçeğine parmak basmaktaydı. Onlar bunun ana gerekçesini, şu temellere dayandırıyordu;
   1-Başbakan’ın ve hükümetinin, ÖZGÜRLÜKLERE ve İNSAN HAKLARINA uyguladığı amansız ve orantısız baskı politikası,
 
2- Suriye’ye yönelik SAVAŞ çığırtkanlığı.
 
3-Hukukun ve adalet sisteminin siyasallaştırılması.
 
Gazetenin yorumuna göre; Dünya basını hemen hemen bütün OLİMPİYAT seçicilerini dolaşıp, konuşmuşlar. Cümle seçicilerin, ana korku ve endişesinin; bu iki gerekçe olduğunu tespit etmişler.
 
Endişesi ve korkusu olan insanlar; endişe ve korku duydukları yere oy verirler mi? Dünya aklını peynir-ekmekle mi yedi? Onlar düşünen ve eleştiren insanlar. Bizdeki gibi, “biat et ve itaat et” kültürüyle hareket etmiyorlar ki!
 
Öyleyse “neden İstanbul alamadı?”sorusuna açıklık getirdik.
 
Sayın Bakan’ın, “İstanbul olmadığına sevinenler KINA yaksınlar. Ülkede KINA stokları tükendi.” Açıklaması bir tükenmişliğin dışa vuran hezeyanıdır.
 
Elbette bir TÜRK olarak, olimpiyatların İstanbul’da olmasını ve ülkemde yapılmasını isterim. Bundan da onur ve kıvanç duyarım.
 
Ama dışarıdan bakınca öyle görünüyor ki; olimpiyatların İstanbul’a verilmemesinin önündeki tek engelin; S. Başbakan ve Hükümetin yanlış-baskıcı-acımasız siyasi uygulamalarıdır.
 
Hitler, 1936 olimpiyatlarını, kendi faşist, ırkçı, saldırgan politikalarını ört-bas etmede iyi kullanmıştı. Sanırım dünya bundan da iyi bir ders almış olmalı.
 
İstanbul kazansaydı; Başbakan fatih ilan edilecek, gündüz gözüyle kırk bir pare top atılacak, havai fişeklerle zafer kutlamaları yapılıp; erimekte olan oylarının tekrar yükselmesi sağlanacaktı. Tıpkı AB anayasasını imzaladığımız gibi.
 
İçerde bazı muhalif medyayı ve unsurları, türlü baskı yöntemleriyle susturabilirsiniz. Ya dünya? Onu susturacağınızı mı sanıyorsunuz?
 
Esen kalınız.   
 
 

NOT: Sosyal medyadan öğrendiğime göre seçiciler bizimkilere; “Haremlik-selamlık havuz mu yapacaksınız?” diye bile sormuşlar. Ne demiş eskiler, “Ne ekersen onu biçersin.”

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!