Şimdi CNN’in Miçotakis’e yönelttiği sorudan, en azından Orta Doğu’daki olası “devasa göç dalgası” ile ilgili olarak ve özellikle yine Türkiye’ye yönelik mutfakta bir şeylerin pişirildiği veya nabız yoklandığı anlaşılıyor. O halde biz de buradan soralım: Miçotakis ve diğer liderlerle bu konu ve örneğin AB ile yapılan göç anlaşması kapsamına başta Gazze’nin, Orta Doğu’nun da dahil edilmesi gibi bir “çözüm” yolu konuşuldu mu?
Erdoğan BM toplantısı için ABD, New York’a hareketinden önce Atatürk Havalimanı’nda bir basın toplantısı düzenledi.
Tarih 21 Eylül’dü.
Erdoğan; İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırımı, burasını Nazi imha kamplarına çevirmesini ve şimdi de Lübnan’a saldırmasını anlatıp kalıcı ateşkes ile insani yardımların engelsiz akışı için tüm dünyaya, özellikle BM’ye önemli görevli düştüğünü söyledi.
Şu anda bölgenin açıklanamayacak derecede büyük bir krizle karşı karşıya olduğunu vurgulayıp şunları kaydetti:
“BM’de görüşeceğimiz tüm liderlerle başta Gazze olmak üzere Filistin topraklarında akan kanı durdurmayı ele alacağız. Filistin ile birlikte tüm çatışma bölgelerinde yaşananları ve ne yapılması gerektiğini değerlendireceğiz. Çünkü insanlar çocuk, kadın, yaşlı… Ölüyor. Artık rakam 45 binin üzerine çıktı. Bu yenilir, yutulur, bir gelişme değil. İnşallah Türkiye olarak bugüne kadar bu mücadeleyi nasıl vermişsek, özellikle dünya siyonizminin şu anda Orta Doğu’da estirdiği, bu ne yazık ki ölüm fırtınasına karşı, Türkiye olarak biz neler yapabiliriz bunun gayreti içerisinde olacağız. Bunun çalışmalarını şahsım, arkadaşlarım tüm bakanlarımızla birlikte ele alacağız ve elimizden ne geliyorsa bunu yapacağız.”
Ve, “İnsanlığın kaybedecek bir günü dahi kalmamıştır.” diye ekledi.
İzledik; Erdoğan BM Genel Kurulu’nda yağdı, esti, gürledi… Yaptığı tüm görüşmelerde bu konuyu gündeme getirdi… Ama 7 gün geçtiği halde değişen bir şey olmadı. Yani yine kendimiz söyleyip kendimiz dinlemiş olduk!..
Erdoğan’ın, “Orta Doğu’da estirilen ölüm fırtınasına karşı, Türkiye olarak biz neler yapabiliriz, bunun gayreti içinde olacağız, elimizden ne geliyorsa bunu yapacağız.” sözlerinin ilk açılımını dün gördük. Milli Savunma Bakanlığı kaynakları, TSK’nın Lübnan’da bulunan Türk veya yabancı ülke vatandaşlarının güvenli bir şekilde tahliyesini gerçekleştirecek imkân ve kabiliyetlere sahip olduğunu ve daha önce birçok tahliye harekâtını başarıyla icra ettiğini belirterek, “Lübnan’da yaşanan gelişmelerin Dışişleri Bakanlığı ile koordineli olarak yakından takip edildiğini”, “olası bir tahliye harekâtı kapsamında da ön planlama ve ön hazırlıklar yapıldığını” açıkladı.
MALAZGİRT VE ÇANAKKALE’DEN GAZZE’YE Mİ?
Erdoğan BM Zirvesi’nde çok sayıda liderle görüştü. Bunlardan biri de Türk evinde ağırladığı Yunanistan Başbakanı Miçotakis’ti. O görüşmeye ilişkin önemli bir ayrıntıya dikkat çekmeden önce bir parantez açıp Erdoğan’ın ABD’ye hareket ettiği gün, Ankara’daki İTÜ Evi’nde yapılan bir konferanstan söz etmek istiyorum.
Konuşmacı, 1985’ten bu yana Genelkurmay Başkanlığı Harp Akademileri Komutanlığı’nda yıldız savaşları, nükleer silahlar, silahsızlanma, dünya enerji piyasası, ileri teknoloji, savunma sanayii alanlarında dersler ve konferanslar veren, ancak ne gariptir ki 2016 darbe teşebbüsünden sonra artık ders ve konferanslara çağırılmayan Prof. Dr. Tolga Yarman’dı. Halen İstanbul Okan Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Prof. Yarman, “Emperyal Stratejiler Pençesindeki Bölgemiz ve Türkiye” başlıklı konferansında Suriye ve sığınmacılardan YPG/PKK’ya; BOP’tan, Yunanistan’ın işgâl ettiği adalardan Gazze’ye, siyonist saldırıya; ekonomideki Nas faciasından tarım ve hayvancılığımızın yok edilmesine birçok konuyu ele aldı.
Hemen başlangıçtaki ifadeleri vurucuydu. Osmanlı tarihi dahil, tarihimizin tahrif edilerek Türkiye’nin Araplaştırıldığını ve “Emeviyyeci Sünnokratik” bir yapıya dönüştürülmek istendiğini öne sürerken, önce Erdoğan’ın Malazgirt Zaferi’nin yıldönümünde, söylediği “Malazgirt Türkler’le birlikte tüm Müslümanların zaferidir. Alparslan’ın ordusunda Kürtler, Araplar ve İslam’la müşerref olan diğer kavimlerden Müslümanlar, düşmana karşı omuz omuza savaşmış, mübarek kanları işte bu topraklarda birbirine karışmıştır.” şeklindeki sözlerini şöyle eleştirdi:
“Bu yaşımıza kadar Cumhurbaşkanı’nın bu yeni söylemi gibi bir söylem duymadık. Ortada, bizim bildiğimizden aksi yönde bir belge yoktur. Cumhurbaşkanı, belli bir belgeye dayalı olarak konuşmuyor. Ya da belgesini zikrediyor değil. Öyleyse, Cumhurbaşkanı’nın telkin altında olduğu bellidir.”
Devamında okulların açıldığı ilk gün “Çanakkale’den Gazze’ye, bağımsızlık ruhu ve vatan savunması” dersinin verilmesi konusunda şu değerlendirmeleri yaptı:
“Böyle bir terkibi bugüne kadar duyanınız var mı? Bu terkip ne bizim eğitimimizden kök alır ne de O’nun eğitiminden ya da tefekküründen… Nereden geldi o halde, bu terkip? Bu, başlı başına bir ‘telkin’ olmalıdır. Gazze sorunu bir insanlık faciasıdır, bu ayrı; ancak Çanakkale Savaşları sırasında Osmanlı Ordusu Filistin’de de dövüşmektedir. Hatta Mustafa Kemal Paşa da Çapakçur Zaferi’nden (Bingöl) sonra (1916) Filistin Cephesi’nde, 7. Ordu Komutanı olarak savaşır, evet. Ancak ‘çıkmazı’ görür, Alman Komutan Falkenhayn’a ve İstanbul’a bildirir. Anlatmayı başaramayınca, 2 Ekim 1917’de 7. Ordu Komutanlığı’ndan istifa ederek İstanbul’a döner. Dönüş o dönüştür. Gazze, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesinde, yani Misak-ı Milli sınırları içinde yer almaz. O halde nereden çıkıyor Gazze odağı? ‘Kuvvetli bir telkin’ olduğu ortadadır!.. O kadar böyledir ki, İsrail Gazze’ye saldırırken, biz bu ülkeyle kritik meta dahil, ticaretimizi sürdürmekteydik, sürdürüyoruz. Hatta, USS Wasp isimli Amerikan savaş gemisi 1-5 Eylül tarihleri arasında İzmir Limanı’nı ziyaret etti. Ondan önce Türk Donanması’nın USS Wasp ile Doğu Akdeniz’de müşterek tatbikat yaptığını dış basından öğrendik. Yani şimdilik açıktan ABD ve İsrail düşmanlığı, kapalı kapıların arkasında, derinden ise stratejik işbirliği görülüyor.”
Nihayetinde ise şöyle bir dehşet tablosu çizdi:
“Sokaktaki insana pek bir şey gösterilmiyor. Ancak, bu durumda Gazze’yi tamamen yok ederek Filistin’den koparırlar, İsrail’e bağlarlar ve bize ‘Bir milyon Gazzeliyi alacaksınız!’ derlerse şaşırmayalım. ‘Katil Sisi’, neden durduk yerde, ‘kardeşim Sisi’ olsundu ki?!”
CNN: “TÜRKİYE’YE DOĞRU İLERLİYORLAR”
Bu parantezden sonra Erdoğan-Miçotakis görüşmesine, daha doğrusu görüşmeden sonra Miçotakis’in CNN’e verdiği röportaja gelelim.
Sözkonusu röportajı medyamız da özetledi; ama CNN’in meşhur gazetecisi Christiane Amanpour’un bir sorusunu ve Miçotakis’in cevabını adeta sansürleyerek.
Christiane Amanpour, Miçotakis’e tam olarak şu soruyu yöneltti:
“Özellikle ilgilendiğiniz detaylardan biri de Orta Doğu’daki yeni savaş ve bu da bir başka devasa mülteci dalgasına neden oluyor. Sanırım Akdeniz’e doğru ilerliyorlar, Türkiye’ye doğru ilerliyorlar. Tüm bunlar nedeniyle şu anda karşı karşıya olduğunuz zorluklarla ilgili olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştünüz. Bize ne konuştuğunuzu ve bunu nasıl çözeceğinizi anlatabilir misiniz?”
Miçotakis de Türk-Yunan ilişkilerindeki ilerlemelere değindikten sonra gerek bu soruya gerekse Amanpour’in diğer sorularına verdiği kaçamak cevapların satır aralarında şöyle ifadeler kullandı:
“Göç gibi konularda birlikte çalışabiliriz. Bu sorunu ele alma konusunda ilerleme kaydettik… [Yunanistan’ın Türkiye sınırına duvar örmesi hakkında] Büyük bir çite ve büyük bir kapıya ihtiyacımız var. Avrupa Birliği’nin dış sınırlarını koruması önemlidir. Aynı zamanda yasal göç yollarının oluşturulması ve bunun organize ve disiplinli bir şekilde yapılması hem insani hem de ekonomik nedenlerden dolayı önemlidir. Örneğin Yunanistan, ABD’nin aniden terk etmesinden sonra neredeyse çöküşün eşiğindeyken Afganistan’dan yüzlerce kadını kabul eden tek ülkeydi. İnsani hassasiyetlerimiz de var. Ancak aynı zamanda örneğin Mısır gibi ülkelere de işçileri Yunanistan’da karşılayabileceğimiz mesajını vermek istiyoruz. Gelip kalabilirler. Yasal olarak, güvenli bir şekilde gelebilirler ve Yunanistan’a ulaşmak için Ege’yi geçerek tehlikeli bir yolculuğa çıkmak zorunda kalmazlar. Avrupa Birliği adına modern bir göç politikasının temelinin bu olması gerektiğine inanıyorum. Çözüm tek taraflı olarak Schengen kurallarını aşmak değil. Göç ve İltica konusunda bir anlaşmamız var. Hiç kimse bundan tümüyle memnun değil ama Avrupa uzlaşmasının doğası budur. Ve biz bunu uygulamalıyız.”
GEÇEN YIL YALANLANMIŞTI
Hatırlanacaktır, geçen yıl Kasım’da Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüşen ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın, Gazzelilerin tahliyesinde anlaştıklarını söyleyip, “Gazzeliler, Türkiye’ye yerleştirilecek” dediği öne sürülmüş, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ise bu iddiayı yalanlayıp kesinlikle böyle bir konunun gündeme gelmediğini ve Blinken’in da böyle bir açıklaması olmadığını bildirmişti.
Şimdi CNN’in Miçotakis’e yönelttiği sorudan, en azından Orta Doğu’daki olası “devasa göç dalgası” ile ilgili olarak ve özellikle yine Türkiye’ye yönelik mutfakta bir şeylerin pişirildiği veya nabız yoklandığı anlaşılıyor.
O halde biz de buradan soralım: Miçotakis ve diğer liderlerle bu konu ve örneğin AB ile yapılan göç anlaşması kapsamına başta Gazze’nin, Orta Doğu’nun da dahil edilmesi gibi bir “çözüm” yolu konuşuldu mu?