Yaklaşık 5 yıldır Adalet Bakanlığı yapan Abdulhamit Gül’ün en önemli sözü, hakim ve savcılara “coğrafi teminat” verilmesiydi; çünkü yargının siyasi baskılardan kurtarılmasının olmazsa olmaz şartı buydu. Ancak bakanların da “koltuk teminatı” olmadığı için Gül, bu sözünü gerçekleştiremeden gitti.
Şimdi yerine gelen Bekir Bozdağ’ın ne yapabileceği tartışılıyor. Fazla söze hacet yok; iktidarın gazetesinin başyazarı, ne olacağını bugün anlattı.
Bozdağ’ın atanması, bundan sonra hukuksuzluğa karşı daha az hoşgörülü olunacağının işaretiymiş… Bozdağ, Erdoğan siyasete girdiği günden beri onun yanında olmuş, hiçbir konuda tavizkâr davranmamış ve partisinin görüşlerini en sert tonda dile getirmiş… Bu durum, siyasetin geleceğini de ilgilendiriyormuş… Özellikle muhalefet sözcülerinin kural dinlemez davranışları nedeniyle sonuçta adliye devreye girdiğinden, hepimiz “bu sert ortama hazırlıklı” olmalıymışız… Sonuç olarak Bekir Bozdağ, siyaset ve hukuk alanına olumlu katkılar yapacakmış!..
Hazine ve Maliye Bakanlığı’na atanan Nureddin Nebati‘den sonra, haliyle Bozdağ’ın da “FETÖ” geçmişi, Fetullah Gülen’e övgüleri ile şimdi Cumhur İttifakı’nın ortağı olan MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin geçmişte Bozdağ’a yönelttiği ağır eleştiriler gündeme geldi.
İktidarın, Gülen’e “ne istediyse verdiği” dönemde yasal olan okullarına gittiği, çalıştığı, bankasına para yatırdığı veya güya ankesörden arandığı için binlerce insan hapis veya KHK ile cezalandırılırken, birilerinin böyle terfi ettirilmesine de “15 Temmuz’un finansörü” dedikleri Birleşik Arap Emirlikleri’yle hararetli kucaklaşmalarına da alışmadık mı? Ayrıca Bahçeli, geçmişte Erdoğan için de çok ağır ifadeler kullanıp, sonradan onu “muhterem” ilân etmedi mi?!
Bozdağ’ın yeniden Bakanlığa getirilmesi, “FETÖ veya diğer tarikat yapılanmalarıyla mücadelenin” mi, yoksa yeni “müzakerelerin” habercisi midir, zamanla göreceğimiz için biz Bozdağ’ın bir başka “müzakere süreci”ndeki rolüne değinmek istiyoruz.
İmralı’daki Kim? Kendisi İçin Ne İstedi?
Ancak bundan önce Erdoğan’ın son 18 gündeki İmralı mesajlarını hatırlatalım.
Partisinin 12 Ocak’ta ki Meclis Grubu toplantısında halen tutuklu olan eski HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ı kast ederek, “Şu anda Edirne’deki, en büyük hesabı İmralı’dakine verecek. Zannediliyor ki her yer şu anda tozpembe. Değil, onların da kendi içinde ayrı bir hesaplaşmaları var ve bu hesaplaşmayı da yapacaklar.” dedi. Dört gün önce de, bir televizyon programında, bu sözlerine şöyle açıklık getirdi:
“Bunu aslında Abdullah Öcalan’a sormak lazım. Çünkü Öcalan’ın, Demirtaş’ın oradan vermiş olduğu mesajlardan rahatsız olduğu ortada bir gerçek.”
Erdoğan’ın, “Devletin elinde böyle bir bilgi mi var?” sorusuna verdiği, “Var ki söylüyorum.” cevabı da önemliydi.
Peki HDP yöneticilerinin bu açıklamalara karşılığı ne oldu?
“Yapılması gereken basittir; İmralı’nın kapılarını açmaktır. İmralı’nın kapıları açılırsa avukatlar veya heyetlerle görüşmesi sağlanırsa, görüşlerini kendisinden duymak bütün Türkiye halklarının hakkı olarak yerine gelecektir… Sayın Öcalan’ın görüşlerini merak ediyorsanız, açın İmralı’nın kapılarını, kendi fikrini kendisi söylesin.” dediler.
İktidar ve HDP arasında kavga-gürültü görüntüsü arasında, İmralı’dakinin yeniden “muhataplık” seviyesine gelmesinin yolunun döşendiği ortada.
İyi de Erdoğan’ın “Abdullah Öcalan”, HDP’nin “Sayın Öcalan” diye söz ettiği kişi kimdir? “Açılım-saçılım” sürecinde, TBMM’den “toplumsal barış” anlaşması çıkarılması pazarlıkları yapılırken, bizzat kendi ifadeleriyle anlatalım. Dedi ki;
“Bizim yaptığımız işlerin hepsi yasadışıdır… Haluk Koç çıkıp konuştu; ‘Bu yaptığınız anayasaya aykırıdır, suçtur.’ dedi. Doğru söylüyor, suçtur… Bakın, geri çekilmeye karar veren benim. Ama ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış bir mahkûm olarak bunu hangi yetkime dayanarak yapıyorum? Ben sadece bir mahkumum. Bu tür kararları almam ve uygulatmam yasadışı değil midir?… Düşünsenize, ağır cezalık bir mahkûm, parlamentonun gündemine gelecek bir öneri sunuyor! Bunu hangi sıfatla yapıyorum, bu yasal mıdır? Hayır suçtur. Bu yasadışılığın bir şekilde giderilmesi gerekecek. MHP ve CHP, gece gündüz ‘İşte bu hukuk dışıdır.’ diye bağırıp çağırıyorlar. Doğru diyorlar, haklılar. Siz hemen Adalet Bakanı’na gidip anlatın, ‘Bu yasadışılığın giderilmesi gerekir.’ deyin.”
Bu arada kendisiyle ilgili şunu da önerdi:
“Benim durumuma dair ne olabilir? Örneğin infaz erteleme olabilir. Cumhurbaşkanı’nın da yetkisi var. Sağlık sorunları vesaire gerekçesiyle, sürecin sonuna kadar mesela. Fakat bunun olabileceğini sanmıyorum tabii. Siz yine de bunu AKP ile konuşmalısınız. Bunu konuşmamış olmanızı yadırgadım doğrusu.”
İmralı-HDP-Bozdağ
O dönemde; 17/25 Aralık operasyonlarının ardından Adalet Bakanlığı’na atanmış olan Bekir Bozdağ’ın rolüne gelelim.
İmralı’ya giden HDP heyetinden Pervin Buldan ile halen tutuklu İdris Baluken, Bozdağ’la ilk kez 2 Ocak 2014’te görüştü. 11 Ocak’ta da teröristbaşına bu görüşmeyle ilgili bilgi verildi.
Pervin Buldan; hem yeni görevi için “hayırlı olsun” dediklerini, hem de genelde yaşanan sorunları aktarıp beklentilerini ifade ettiklerini, ayrıca tutuklu vekiller meselesini ve Öcalan’ın İmralı’daki koşullarını konuşup İmralı’ya başka heyetlerin de gelmesi talebini ilettiklerini anlattı.
Teröristbaşı ise şunları sordu:
“Sadullah’a (Ergin) göre nasıl, yeterli gördünüz mü? İnisiyatif kullanabilir mi? Direkt Başbakan’ın emrinde mi olur?”
Sırrı Süreyya Önder, “Evet. Direkt Başbakan’ın emrinde. Başbakan’la tartışma kapasitesi yok. Direkt inisiyatif kullanmaz. Sadullah daha iyiydi.” karşılığını verirken Buldan, “Bir kere görüştük. Belki değerlendirme yapmak için erken olabilir. Birkaç görüşme daha yaptıktan sonra anlayabiliriz.” dedi.
Heyetin, Bozdağ’la ikinci görüşmesinin ardından 8 Şubat’ta İmralı’da şu konuşmalar oldu:
İdris Baluken: Çözüm süreci ile ilgili Hakan Fidan’la görüşmemizde yasal statünün önemi üzerinde çok durduk… Hakan Bey de yasal statünün olması gerektiğini söylüyor. Bir çalışmanın başlatıldığıın söylüyor, ama biz Adalet Bakanı ile yaptığımız görüşmede bu konuyu sorduk. Bu konu hakkında bilgisi olmadığını, bir çalışma yapmadıklarını söyledi… Cezaevlerinde yaşanan sıkıntılar çözülmüyor, giderek artıyor. Bu konuda tedbir almasını istedik.
Öcalan: Bu bakanları anlamak istiyorum, tanımak istiyorum.
Önder: Adalet Bakanlığı’na gittiğimizde paketi bizimle paylaştı. Ben ona paketin bu haliyle çok anlamsız olduğunu, sadece canlarını kurtarma operasyonu olarak algılanacağını söylerek, “Burada sizin ihtiyacınız olmayan bir tek demokratikleşme düzenlemesi yok, hep kendi ihtiyacınıza göre düzenleme yapmışsınız. Bunu böyle yaparsanız ne toplumda karşılığı olur ne de demokratikleşmeye hizmet eder.” dedim. Adalet Bakanı birçok düzenlemeyi seçimden sonra yapacaklarını söyledi. Biz taleplerimizi içeren dosyayı güncelledik, onlar da o gözle bakacaklarını söylediler. Her şeyi de komplo teorileri ile açıklamaya gerek yok. Bunlarda iki sorun var. Birçok konuda bilgisizler ve birçok meselede de derinlikli bir ihtiyaç olarak algılamıyorlar. Mesela hasta tutsaklar meselesi.
Öcalan: Evet o konuya değinmiştim. Peki niçin yapmıyorlar?
Önder: Çünkü hiçbirinin bağımsız insiyatifi yok. Hepsi Başbakan’ın ağzına bakıyorlar. O da can derdinde.
9 Mart’taki ziyarete de bakalım.
İdris Baluken; Beşir Atalay ve Efkan Ala ile görüştüklerini, “İmralı’da konuştukları konuları ve sürecin geldiği aşamayı aktardıklarını, ikisinin de pek çok not aldığını ve bu konuları Başbakanla görüşeceklerini, demokratikleşme paketlerininin devam edeceğini, ancak zamanlama açısından dikkatle davranmak zorunda olduklarını, seçim sonrası işlerin daha kolay olacağını, hasta tutsaklar meselesinin Bakanlar Kurulu’nda dile getirildiğini söylediklerini” anlatıp şöyle devam etti:
“Bekir Bozdağ ile bir görüşme yaptık. Bozdağ ile görüşmemizde özellikle Müzakere Yasası üzerinde durduk. Toplumal Barış ve Müzakere Yasası’nı Meclis Başkanlığı’na da sunmuştuk. Hazırladığımız yasa tasarısını onlara da verdik. Kendilerinin de bunu incelemesinin önemli olduğunu, kendi formülleriyle bizimle tartışabileceklerini ifade ettik. Yine hasta tutsaklarla bir an önce tahliye edilmesi gereken aradaşların durumunu görüştük. Bu konuda o da diğerleri gibi haklı olduğumuzu, bazı yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğini söyledi. Adli Tıp süreçlerini devre dışı bırakmak için üniversite hastaneleri ve tam teşekküllü devlet hastanelerinin raporlarının yeterli olması gerektiğini belirttik. Kendisi de bu konuda bir yasal düzenleme yapılabileceğini, ama bunun seçim sonrasına kalacağını ifade etti. Diğer hastalar için elektronik takibi öngörecek bir mekanizma için çalışma yaptıklarını söyledi. Bugüne kadar herhangi bir somut gelişme bu konuda yoktur. Terörle Mücadele Kanunu’nun kaldırılması gerektiğini ifade ettik. Seçim sonrasında kaldırılacağını söyledi. Yine uzun tutukluluk süreleri için 7 yıllık bir süre öngörmüşlerdi. Biz bunun kabul edilemez olduğunu söyledik, sonra bunu 5 yıla indirdiler. Bizim açımızdan yeterli olmayan bir düzenlemedir. Ayrıca daha önce sunduğumuz 125 maddelik demokratikleşme önerileri ve yasal mevzuata dönük görüşlerimizi ilettik. Gizli tanık, telefon dinlemeleri, özel yetkili mahkemeler, Terörle Mücdele Kanunu, tutukluluk süreleri konularında hazırladığımız çalışmaları kendilerine aktardık.”
Adalet Bakanı’na “Mevzuatın Aşılması” Talimatı
Sırrı Süreyya Önder’in ifadeleriyle, bir sonraki görüşmede ise şunlar yaşandı:
“Başbakanlık binasında Beşir Atalay, Efkan Ala ve Bekir Bozdağ ile son gelişmeleri değerlendirdik. Toplantının sonuna doğru Hakan beyi de çağırdılar. Toplantımız onunla beraber devam etti. Size bir sunum yaptıklarını ve sizin de önemli ölçüde onayladığınızı, ortaklaştıklarını söylediler. Son gelişmelerin tam da bu ortaklaşma üzerine gelmiş olmasının kendilerini kaygılandırdığını söylediler. Bizler kendilerine öncelikle sürece dönük uyarılarımızın yeterli ciddiyette ele alınmamış olmasının sonuçlarını ve sorumluluklarını hatırlattık. Beşir ve Efkan beyler bu söylediklerimizi önemli ölçüde kabulleniler. Fakat onlar da KCK’nın tutumu konusunda zorlayıcı durumlar olduğunu, özellikle yol kesme ve asker kaçırma meselesini hiçbir zeminde geçiştiremediklerini söyleyip yardım istediler. Biz ortaklaşma kısmı, sizin ortaklaşmaları ve size dönük aktardıkları bilgileri bizzat sizden duymamızın esas olduğunu söyledik ve onlar da süratle bu görüşmeyi kararlaştırdılar. Dolayısıyla bizimle bütün detaylarını paylaşmadıklarını belirttiler ve sizde olduğunu söyledikleri bilgiyi paylaşmaya geldik.”
Önder, bu bilgileri aktardıktan sonra teröristbaşına, “Başkanım burada yol haritası, takvimlendirme ve çözüm önerisiyle size bazı sunumların olması gerekiyordu. Onlarla ilgili bir gelişme var mı?” diye sordu.
O da dosyadan iki kağıt çıkarıp, “Elimde belge var, size okuyayım. Bu belge hayata geçmeli. Eğer uygulanırsa bu çerçeve yasasıdır, devrim niteliğindedir. Ortadoğu Devrimine de kapı aralayacak, o kadar önemlidir. Bana doyurucu geldi. Size okuyup ayrı ayrı fikirlerinizi alacağım.” dedi.
Teröristbaşının okuduğu ve “Siz şimdi hemen buradan çıkar çıkmaz Ankara’ya gidip Beşir Bey, Efkan Bey ve diğer muhataplarınızla görüşeceksiniz… Meclis kapanmadan bunun çıkması lâzım, yoksa ben bilmem… Cumhurbaşkanlığı seçimi olmadan öncesinde çıkması lâzım… Azami Haziran sonuna kadar çıkması lâzım.” talimatlarını verdiği, “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Yasa Tasarısı”dır.
Ki, o yasa teröristbaşının istediği tarihte çıkarıldı, Başkanlık sistemine geçilen Temmuz 2018’e kadar da yürürlükte kaldı!..
İmralı’dan son bir not:
Halen HDP’lilerin yargılandığı Kobani olayları, hatta 28 Şubat 2015’teki “Dolmabahçe Mutabakatı”nın ardından 14 Mart 2015’te teröristbaşı ve heyetinin, dönemin Kamu Güvenliği Müsteşarı ile toplantısında şunlar konuşuldu:
Öcalan: Ben muhataplık durumunu düşünerek elimizdeki esir olanların bırakılması için talimat vermiştim… Ama onlar hasta arkadaşları bile hâlâ bırakmadılar.
Müsteşar: Adalet Bakanı’na mevzuatın aşılması için talimat verildi. Şimdiye kadar PKK’dan 17 kişinin bırakıldığını söylediler.
HDP Kapatma Davasının Delili
Bu ayrıntıların anlam ve önemi mi?
Bilindiği gibi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın HDP hakkında açtığı ve halen Anayasa Mahkemesi’nin önünde olan kapatma davasında, işte o konuşmaların geçtiği “İmralı Günlükleri” de delil olarak gösterildi.
Ve işte o “delil”de adı geçen Bekir Bozdağ artık yeniden Adalet Bakanı!..
Hem davanın kapsamı, seyri ve sonucu bakımından hem de olası yeni “İmralı açılımları” açısından oldukça dikkate değer bir seçim, değil mi?!