Erdoğan hemen hemen tüm mitinglerinde, seçimleri kazanmaları halinde muhalefetin teröristleri serbest bırakacağını anlatıyor.
Son olarak önceki günkü Ankara mitinginde şunları söyledi:
“Bunlar ne diyor? ‘Selo’yu çıkaracağız.’ Geçen gün bir bozuntu var Garo diye. O Garo bozuntusu gitmiş ziyaret etmiş, demiş ki, ‘Şimdi nasıl olsa çıkacağım, çıktıktan sonra Öcalan’ı ziyaret edeceğim ve ziyaretimle birlikte de ondan bu görevi devralacağım.’ Düşünün, şimdi oradan Öcalan çıkacak, görevi buna verecek. Öyleyse çok çalışacağız. Yani biz böyle bir görevde olduğumuz sürece ne Selo çıkabilir ne de affedersiniz o evlat, yavru katili çıkabilir, çıkamaz. Cezasını çekecek.”
Önce şunu netleştirelim:
“Öcalan özgür olacak” diyenler HDP’liler ile yedeği Yeşil Sol Partililer. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu sadece Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın serbest kalmasından söz etti. Kılıçdaroğlu’nun “serbest bırakacağız” söylemi yanlıştı, o ayrı; bir hukuk devletinde söyleyeceğiniz, en fazla, “Adil yargılanmadılar. Yeniden yargılanmalarını sağlayacağız.” olabilir.
Değilse, Erdoğan’dan farkınız kalmamış demektir.
Nitekim Kılıçdaroğlu, hatasını görmüş olmalı ki, geçtiğimiz günlerde o ifadelerini şöyle düzeltti:
“Siz hukuk içinde hareket etmek zorundasınız. Bir kişinin hapisten çıkması için kanun çıkması lâzım değil mi? Kanun çıkmadan hangi yetkiyle ‘Ben seni serbest bırakacağım’ derim? Bir haksızlık varsa, siyasi görüşüne bakmaksızın, ‘Burada hata var, giderilmesi lazım.’ derim.”
Erdoğan’ın sözlerine dönersek; Ergenekon kumpasında “savcı”lık yapmıştı. Uzunca bir süredir ise birçok davada hem “savcı” hem “hakim” olduğuna tanıklık ediyoruz.
En canlı örnek; ABD’li papaz olayında, “Bu fakir bu görevde olduğu sürece o teröristi alamazsınız.” demedi mi? Sonuç malûm!..
Teröristbaşını Kurtarma Teşebbüsleri
Erdoğan görevde olduğu sürece “Selo” çıkar mı çıkamaz mı, bilemeyiz; ama iş “evlat, yavru katili” dediği İmralı’daki teröristbaşı için pek de öyle değil.
Ne demek istediğimizi açıklamadan evvel; AB’den müzakere tarihi alma, ardından da açılım-saçılım süreçlerinde teröristbaşını kurtarmak için neler yapıldığını hatırlatalım.
AB’nin 6 Ekim 2004 tarihli İlerleme Raporu’nda, Öcalan hakkında yeniden yargılamadan söz edildi. Yani Erdoğan ve Abdullah Gül, AB’nin 17 Aralık zirvesine gidip orada Türkiye aleyhine alınan kararları kabul ederken Öcalan’ın “yeniden yargılanmasının” isteneceğini biliyordu. 2005’te AİHM’in Öcalan’ın “yeniden yargılanması” kararı açıklanmadan önce de Erdoğan, kendilerine henüz resmi bir bilgi gelmediğini belirtirken, “partisinin MYK’sı ve Bakanlar Kurulu’nun yeniden yargılamaya sıcak bakmamasına rağmen kendilerinin eğilim yokladığını” söylemekle kalmadı, bu konuda medyadan “gümbür gümbür destek” istedi.
Öcalan’la ilgili verilen yeniden yargılama kararı dosya üzerinden yapıldı, ama sonrasında da şu teşebbüslerde bulunuldu:
– ABD, “PKK’yla mücadele” için “topluma kazandırma yasasının” çıkartılmasını şart koştuğunda, kimi AKP’liler “Teröristbaşı, Hizbullah ve Sivas sanıklarının” da tasarı kapsamına dahil edilmesini istedi. Ancak dönemin İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, “tepkileri de dikkate alarak doğrudan eyleme sevk eden lider kadronun kapsam dışında tutulduğunu” itiraf etti.
– Aralık 2004’te Ceza İnfaz Kanunu çıkarılırken, bazı AKP’liler, “şartlı tahliye” maddesinin teröristbaşı başta olmak üzere herkese ve tüm suçlarda uygulanmasını istedi. Ama yapılamadı.
– TCK değiştirilirken, teröristbaşının hüküm giydiği 125. maddeye, “elverişlilik” unsuru kondu. Yani bir anlamda “ülkeyi bölme” suçu “elverişli fiillerle işlenmesine” bağlandı. Yasa yürürlüğe girdikten sonra fark edilen bu ifadenin teröristbaşının “yeniden yargılanması”nı gündeme getirebileceğine dikkat çekilince, madde aceleyle eski haline döndürüldü.
– Son olarak Terörle Mücadele Yasası tasarısının 6’ncı maddesine, lider kadrosunun da “etkin pişmanlıktan” yararlanması hükmü kondu. CHP’nin merhum Genel Başkanı Deniz Baykal konunun üzerine gidince, kim tarafından konduğu “meçhul” kalan bu hüküm tasarıdan çıkarıldı. O vakitler DTP milletvekili olan Sırrı Sakık da “Bu maddeyi devletin bir kesimi koydu, ama herhalde güçleri yetmedi.” iddiasında bulundu.
Yine bu süreçte Cengiz Çandar’ların, Barzani’lerin, “Öcalan 5 yıl içinde serbest kalacak”, Leyla Zana’nın, “Öcalan 2010’da aramızda olacak.”, Mümtaz’er Türköne’nin ise “Öcalan’ı paşa yapıp Bodrum’a gönderelim” demeleri, herhalde dilek ve temennilerden ibaret değildi!
AİHM’in 25 Yıl Şartının Dolmasına 10 Ay Kaldı
Teröristbaşıyla ilgili son duruma gelirsek; AİHM Mart 2014’te bir karar verdi.
Avukatlarının beş konuda yaptığı başvuruyla ilgili AİHM’in verdiği kararların en kritiği, teröristbaşının ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasıyla ilgiliydi.
Bu cezayla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “insanlık dışı ve onur kırıcı ceza ve muamele”yi yasaklayan 3’üncü maddesinin ihlâl edildiğine hükmedildi. Üstelik oybirliğiyle.
Kararın ardından bunun ne anlama geldiğini irdeleyen Gazeteci Sedat Ergin şu değerlendirmeleri yaptı:
“Türkiye, AİHM’nin bu kararını uygulamakla yükümlüdür. Yapılması gereken, bir yasa değişikliğiyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası mahkûmlarının durumlarının belli bir süre sonunda gözden geçirilmesini ve ayrıca kendileri açısından şartlı tahliye imkânının değerlendirilmesini mümkün kılan bir düzenlemenin getirilmesidir. Gözden geçirme ne zaman olabilir? Geçen yılki ‘Vinter’ içtihadına bakıldığında, AİHM’nin müebbet hapis mahkûmları açısından cezaevinde 25 yılın tamamlanmasını ‘gözden geçirme’ için makûl bir süre olarak telaffuz ettiği görülüyor. Öcalan’ın mahkûmiyeti 1999 yılında başladığına göre, 25 yıllık bekleme dönemi 2024 yılında bitecektir. Yani 10 yıl sonra Türkiye, her halükârda Öcalan’ın cezasını gözden geçirmek durumuna girecektir.”
Sözkonusu gelişmeye dikkat çeken sadece Sedat Ergin olmadı. Yaklaşık 3 yıl önce, eski Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu da AİHM’in 2010’daki “umut hakkı” ile 2014’teki “koşullu salıverme hakkı tanınmasına” ilişkin kararlarını hatırlatıp, “Öcalan’ın en geç 15 Şubat 2024 tarihinde koşullu salıverilmesi gündeme gelecek.” uyarısında bulundu.
Ama ne gariptir ki; Eminağaoğlu’nun o zamanki ifadesiyle, Ankara bu gelişmeler karşısında büyük bir “sessizlik”, hatta “vurdumduymazlık” sergiledi. Tablo halen de böyle.
Çıkamamasının Yolları
Ha, Erdoğan yine AİHM’in kararına uyulmayıp tazminat ödenmesi yoluna gidebilir ve bunun sonucunda Avrupa Konseyi’nden çıkarılmayı göze alabilir.
Veya görevde kalırsa -İstanbul Sözleşmesi’nde olduğu gibi- bir kararnameyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni de feshedilebilir.
Ancak şayet “Çıkamaz, cezasını çekecek.” sözlerinde samimi ise Erdoğan’ın her halükarda ve her ihtimale karşı bugünden yapması gereken bir şey var.
Bu da teröristbaşının, İmralı’dan hem Kandil’deki hem de Suriye’deki teröristleri yönettiği ortaya çıktığına göre, bu suçlarından dolayı yargılanmasının sağlanmasıdır.
Tabii, Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun altını çizdiği gibi, teröristbaşına bu imkânları sağlayan iktidar mensuplarının ve bürokratlarının da “Öcalan’ın suçuna iştirakten” yargılanma ihtimalini göze alabileceklerse!..