Teğmenler ve avukatlara tebliğ edilen YDK kararında Başkan ile üyelerin isim ve imzalarının olmadığının altı çizilerek şu tespitler yapıldı: “Resmi Yazışmalarda Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre bir resmi belgede düzenleyenlerin, onaylayanların isim ve imzaları olmak mecburiyetindedir. YDK kararının resmi belge olduğunda tartışma yoktur. İsim ve imzaların bulunmaması, işlemin yetki unsurunun denetimini de engellemektedir.” Sahi, kararı verenlerin isimlerinin gizlenmesinin sebebi ne olabilir ki? Acaba olası tepkilerden mi çekinildi?
Geçtiğimiz 10 Kasım’da Tuzla Piyade Okulu’ndaki Atatürk’ü Anma Töreninde bir teğmenin yakasına Atatürk fotoğrafı takmaması üzerine yaşanan olaylardan sonra TSK’dan ihracına karar verilen teğmenler, sözkonusu kararın iptali için İdare Mahkemesi’ne başvurmaya başladı. Başvuruda, ihracın nedeni olarak gösterilen “askeri atmosferi zedeleme” şeklindeki gerekçenin hiçbir kanunda yer almadığı vurgulanırken, oybirliğiyle ihraca karar veren Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yüksek Disiplin Kurulu üyelerinin isimlerinin gizlendiğine de dikkat çekildi.
10 Kasım Atatürk’ü Anma Töreni’nde yakasına Atatürk fotoğrafı takmayan ve “tarikatçı” olduğu öne sürülen teğmen ile onu destekleyen iki teğmenin yanı sıra, onlara tepki gösteren dört teğmen Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yüksek Disiplin Kurulu (YDK) kararı, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in onayıyla TSK’dan ihraç edilmişti.
Kararın taraflara tebliğinin ardından dört teğmen arasında yer alan Ö.S.’nin 11 avukatı, ihracın durdurulması ve iptali için İstanbul İdare Mahkemesi’ne başvurdu.
“TSK’DA TARİKATLARA GÖZ YUMULDUĞU ALGISI OLUŞTU”
Anayasa Mahkemesi, AİHM, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin benzer idari soruşturmalara ilişkin kararlarına bolca atıf yapılan başvuruda, ana başlıklarıyla şunlar vurgulandı:
– Disiplin soruşturması kapsamında düzenlenen belgeler ve deliller YDK toplantısından önce verilmedi, dosyayı sadece inceleyebileceğimiz belirtildi. Böylece delillere ulaşımımız engellenerek YDK toplantısında sözlü ve yazılı savunma hakkımız kısıtlandı.
– Disiplin soruşturmasını yaptıran EDOK Komutanı Korgeneral Zorlu Topaloğlu ve Kara Kuvvetleri Komutanı, “TSK’dan ayırma cezası verilmesi” teklifine katıldıkları yönünde kanaat bildirerek ihsas-ı reyde bulundu. Kara Kuvvetleri Komutanı’nın, cezalandırma teklifine katılmasından sonra ilk disiplin amirlerinin bağımsız, tarafsız ve objektif bir değerlendirme yaparak karar verebilmesi askeri hiyerarşide mümkün değildir. Nitekim benzer uygulaması nedeniyle idari yargıda davaları sürekli iptal olan Jandarma Genel Komutanlığı, disiplin soruşturma raporunda “komutan kanaati” bölümünün açılmaması yoluna gitmiştir.
– Verilen cezada müvekkilin hangi fiiliyle hangi askeri hizmete engel olunduğu (eğitim, spor, bakım, istihbarat, tören, vs.) ortaya konmamış, hiçbir kanunda yeri olmayan “askeri atmosferi zedelemek” gibi bir terim kullanılmıştır.
– Müvekkilin, mevcut anayasal düzene karşı çıkıp Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı olmadıklarında şüphe bulunmayan üç teğmen ile aynı kefeye konularak TSK’dan ihraç edilmesi kamuoyunda da büyük tepkiyle karşılanmış, TSK’da tarikat yapılanmalarına göz yumulduğu algısının oluşmasına yol açmış ve TSK personeli üzerinde büyük hayal kırıklığı yaratmıştır.
– Olaylara karışmadığı belirlenen müvekkil sadece bir WhatsApp paylaşımı nedeniyle, ek soruşturma kararı alınmadan dosyaya dahil edilmiş ve kendisinin ihracına karar verilmiştir. WhatsApp yazışmaları da mahkeme kararı olmaksızın elde edilmiş, hukuka aykırı delil niteliğindedir.
“BİR SUÇ İŞLEDİ Kİ ASKERİYEDEN KOVULDU”
Başvuruda, “kişiyi temel geçim kaynağından yoksun bırakmak gibi telafisi imkânsız bir sonuç doğuracak ihraç kararının, soyut fikir yürütmeleri ve faraziyelere değil, somut delillere dayandırılmasının yasal bir zorunluluk” olduğu kaydedilirken de şu değerlendirmeler yapıldı:
“Evlilik hazırlığı içindeki müvekkil düğün için birçok borç yapmış, ancak maaş alamaması nedeniyle borçlarını ödeyemez duruma düşmüştür. Bunun yanı sıra ailesine ve yakınlarına bu durumu açıklama sorunu hayatını çekilmez hale getirmiştir. Çevresindeki insanlar olayın ayrıntılarını bilmedikleri için kendisine bir suçlu gibi davranmakta, ‘Bir suç işlemiştir ki, askeriyeden kovulmuştur.’ şeklindeki konuşmalara şahit olmaktadır. Ayrıca, yürütmenin durdurulması kararı verilmemesi halinde dava sonunda ihraç işlemi iptal edilse dahi müvekkil kurs kaybedeceğinden, emsallerinden bir yıl geç göreve başlayacaktır. Bu da rütbe ve kıdemin çok önemli olduğu askerlik mesleğinin emir komuta yapısını zedeleyici sonuç doğuracaktır.”
İSİMSİZ İMZASIZ RESMİ BELGE
İdare Mahkemesi’ne yapılan başvurunun en ilginç bölümüne gelelim.
Teğmenler ve avukatlara tebliğ edilen YDK kararında Başkan ile üyelerin isim ve imzalarının olmadığının altı çizilerek şu tespitler yapıldı:
“Resmi Yazışmalarda Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre bir resmi belgede düzenleyenlerin, onaylayanların isim ve imzaları olmak mecburiyetindedir. YDK kararının resmi belge olduğunda tartışma yoktur. İsim ve imzaların bulunmaması, işlemin yetki unsurunun denetimini de engellemektedir.”
Ardından da hangi durumlarda resmi belgelerdeki isimlerin yazılamayabileceğine ilişkin olarak Kaçakçılıkla Mücadele, Terörle Mücadele, Tanık Koruma ve MİT kanunlarında yapılan özel düzenlemeler anlatılıp, “Hangi kamu görevlisinin kimliklerinin ne şekilde gizlenebileceği bizzat kanunlarda düzenlenmiştir. Yüksek Disiplin Kurulu başkan ve üyelerinin kimliklerinin karartılmasının hiçbir yasal dayanağı ve meşru amacı bulunmamaktadır.” denildi ve YDK kararının isimli, imzalı suretinin TSK’dan istenmesi talep edildi.
İKİ ÜYENİN ÖZELLİĞİ
Sahi, kararı verenlerin isimlerinin gizlenmesinin sebebi ne olabilir ki? Acaba olası tepkilerden mi çekinildi?
Hemen burada, teğmenlerin ihracından sonra kaleme aldığımız bir yazıyı hatırlatalım. Kararın oybirliğiyle alındığını öğrendiğimizde en şaşırdığımız kısmın şu olduğunu belirttik:
“Kurulda Balyoz kumpasına maruz kalmış ve yıllarca hapis yatmış iki isim var. TSK’da tarikat-cemaat yapılanmalarının nasıl bir tehlike olduğunu en iyi onların bilmesi gerekir, değil mi? Mutlaka biliyorlardır. İşte en azından onların, bu ihraç kararına muhalif kalması beklenmez mi? Demek ki, ‘buyruk’ büyük yerden!..”
Evet, teğmenler davasında artık top yargıda. Bakalım bu süreçte nelere tanık