Müyesser Yıldız
Müyesser Yıldız

Planı Görmek İçin “Kâhin” Olmaya Gerek Yok da BOP’a Tamam mı Devam mı?!

featured

Evet, büyük karar anı yaklaşıyor. İktidar medyasının İsrail kadar, hatta zaman zaman ondan daha fazla İran’ı hedef alması epey bir fikir verse de Ankara’nın, BOP’a “Tamam.” mı “Devam.” mı dediğini hep birlikte yaşayarak göreceğiz.

TBMM’nin açılışında İsrail’in, Filistin ve Lübnan’dan sonraki hedefinin Türkiye olduğunu açıklayan Erdoğan, TEKNOFEST-2024 festivalinde de “Bölgemizde sadece Gazze, Batı Şeria ve Lübnan ile sınırlı kalmayacak sinsi bir plan uygulamaya konulmuştur. Bu planın nihai hedefinin neresi olduğunu görmek ve anlamak için kâhin olmaya gerek yoktur.” dedi.

Devamında, yine “arz-ı mevud”dan söz edip şöyle konuştu:

“Coğrafyamızın yeni bir Sykes-Picot taksimiyle tekrar lime lime edilmesine göz yummayacağız.”

Erdoğan’dan önce AKP’li bir isim de Yeni Şafak’taki köşesinde Erdoğan’ın Meclis’teki o sözlerini övdükten sonra şu iddiada bulundu:

“İşin doğrusu Türkiye’ye şimdiye kadarki iç ve dış siyasetinde İsrail’in bu yayılma planına uygun bir rol de yazılmıştı ve Türkiye bu role uygun hareket ediyordu. Erdoğan zamanında Türkiye bu role itiraz etti ve adım adım bu rolden uzaklaştı.”

Neymiş?

Erdoğan’a kadar tüm yönetimler, İsrail’in bu yayılma planında Türkiye’ye biçilen role uygun hareket etmiş. Erdoğan ise buna karşı çıkıp adım adım o rolden uzaklaşmış!..

Peki bunu nasıl yapmış?

Satır aralarından anlaşıldığı kadarıyla; PKK terörüyle mücadele ederek, Türklerle Araplar arasındaki nefret söylemine ve “radikal laikliğe” karşı çıkarak…

PKK’dan başlayalım.

Evet, terörle mücadele edildi, ediliyor; ama öncesinde PKK ve teröristbaşıyla müzakere masasına oturulmadı mı?.

Asıl önemlisi; bölgemizdeki nihai hedeflerden birisi olan “Büyük Kürdistan” projesinin Irak ve Suriye ayakları hayata geçirilmedi mi?

Erdoğan’ın, “Coğrafyamızın yeni bir Sykes-Picot taksimiyle tekrar lime lime edilmesine göz yummayacağız.” sözleriyle devam edelim.

Önce Irak, ardından eş zamanlı olarak Suriye ve Libya’nın parçalanıp iç savaşa sürüklenmesi, İsrail-ABD’nin çağımızın Sykes-Picot’u olan BOP’un gereği değil miydi? Bizzat Erdoğan da bu projenin eşbaşkanlığını üstelenip, “coğrafyamızın lime lime edilmesine” destek vermedi mi?

YAPTIKLARI YAPACAKLARININ TEMİNATI DEĞİLSE

Ankara’nın yaptıkları yapacaklarının teminatı değilse, İsrail’le aramızda tampon niteliğinde olan dibimizdeki Suriye’yi konuşalım.

ABD, buradaki PKK’lılara şimdi de siber eğitim vermeye başladı…

Önce katil Netenyahu’nun oğlu Yair Netanyahu, “Kürdistan’ın Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin işgaline ve baskısına son verin! Özgür Kürdistan!” hezeyanları savurdu.

Hemen ardından Kandil’deki teröristbaşlardan Duran Kalkan, ABD-NATO’nun Doğu Akdeniz’i ele geçirme planlarına işaretle, “Suriye engel oluşturacak mı? Bunlardan ders çıkartırsa engel olmayabilir.” deyip, dananın kuyruğunun Kıbrıs’ta kopacağını, savaşın merkezinin de Türkiye olacağını belirtti.

Hemen burada ABD’nin bölgedeki gücü CENTCOM’un Komutanı Joseph Votel’in daha 2016’da Kobani’de Suriye ve Irak’taki PKK’lı teröristlere, “Akdeniz’e ineceksiniz” sözü verdiğini hatırlatmakla yetinip şunu soralım:

O plan tıkır tıkır işlerken; Ankara, Suriye’de neden artık geniş çaplı bir operasyon yapamıyor? Oysa Erdoğan 25 Haziran’da, “İnşallah yaz ayları boyunca çok daha kararlı ve sonuç alıcı operasyonlar gerçekleştireceğiz. Son terörist de ülkemiz için bir tehdit unsuru olmaktan çıkarılıncaya kadar mücadelemizi devam ettireceğiz.” demişti.

Veya gerek PKK’yla mücadele gerekse İsrail saldırganlığına karşı Suriye yönetimi ile niye işbirliğine gidilmiyor?

Kitabın ortasından konuşalım; her ikisine de ABD izin vermediği için değil mi?!

NATO TÜRKİYE’Yİ KORUR MU?

İsrail’in kolay kolay Türkiye’yi saldıramayacağı görüşünde olanların tezleri de oldukça ilginç.

Örneğin iktidar medyasının bir yazarı şunları savundu:

“Türkiye’ye saldırmak, Hamas ya da Hizbullah’a saldırmaya benzemez. Hamas ve Hizbullah, ABD’nin terör örgütleri listesinde yer aldıkları için ağır yaptırım altında tutulan siyasi partiler, silahlı kanatlarını eğitme ve donatma faaliyetleri İran’ın verdiği destekle sınırlı kaldı, asla bir hava kuvvetleri olmadı.”

Yaygın şekilde dillendirilen gerekçe ise Türkiye’nin NATO ülkesi olması.

Bunları tek tek cevaplayalım:

NATO’nun patronu ABD ve diğer sözde müttefikler, önce “insan hakları” adı altında PKK’yla mücadele ettiğimiz, ardından Suriye’de “tehdit” olduğumuz gerekçesiyle Türkiye’ye yaptırım uygulamıyor mu?

ABD, F-35’ler için verdiğimiz 1.5 milyar doların üstüne yatmadı mı?

Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine, hem bu ülkelerin hem NATO’nun güya “FETÖ”, PKK/YPG/PYD’yi terör örgütü sayması ve AB üyeliğimizi desteklemesi karşılığında onay vermiştik, değil mi?

Ne oldu; PKK’yı kağıt üzerinde terör örgütü sayma dışında hangisini kabul ettiler? Geçenlerde Finlandiya Cumhurbaşkanı Alexander Stubb Ankara’daydı. Türkiye’nin AB sürecinin ayrı bir konu olduğunu söylemedi mi?

NİHAİ HEDEFTEN ÖNCEKİ HEDEF

Altını çizelim; Erdoğan, İsrail’in “nihai hedefinin” Türkiye olduğunu bildirdi. Parça pinçik edilmiş Suriye ve İsrail’den sonra -ABD ve İngiltere’nin savaş uçaklarıyla bombardımana tabi tuttuğu Yemen’i saymazsak- o nihai hedeften önce bir başka ülkenin sırada olması gerek.

İbretliktir; Yemen ki, ABD’nin Türkiye ve İtalya ile birlikte BOP’un eşbaşkanlığını tevdi ettiği ülkeydi!..

“Kâhinliğe” gerek yok; Türkiye’den önceki hedefin İran olduğu ayan beyan ortada. Önemli olan, bu hedefe varmada halen ABD’yle “stratejik müttefikliğini” sürdüren, “NATO ve Avrupa-Atlantik bölgesinin güvenliğine” bağlılığını da her fırsatta dillendiren Türkiye’ye biçilen rol.

Hani, “İsrail, NATO ülkesi olduğu için kolay kolay Türkiye’ye saldıramaz” diyorlar ya; adamlar daha 2005’te NATO’nun yeni misyonunun, “Cihadizm ve İslâmcı terörizmle savaş, yeni Berlin duvarının da Ortadoğu olmasına” karar verirken, İsrail’i NATO ve AB’ye yakınlaştırma planları hazırlamadı mı?

CIA’nın 21. yüzyıl için hazırladığı projeksiyonda, “Sünni dolunayı ile Şii hilâlin savaşı” öngörülmedi mi?

BOP’u ilân eden Condoleezza Rice’ın döneminde ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, “Irak, İran ve Suriye’ye komşu olan Türkiye bizim Geniş Orta Doğu’daki çıkarlarımız için kritik önemde. Türk yetkililerinin, dünyanın bu bölgesindeki stratejik zorluklara cevap verilmesinde katılımcı olmasına ihtiyacımız var… İran konusunda konusunda Türkiye ile stratejik ittifakımızın sağlam olduğunu düşünüyoruz.” demedi mi?

Bu süreç bağlamında Irak, Suriye ve Libya’da Türkiye’nin katkılarıyla yaşanan gelişmeler dışında neler oldu?

AKP iktidarı 2010’da İsrail’in OECD üyeliğine onay verdi… 2016’da da NATO nezdinde temsilcilik açmasını kabul etti.

Bugün birinci yılını dolduran Filistin-İsrail savaşından sonra NATO ve hâlâ üyelik için peşinden koştuğumuz AB’deki havayı hatırlatalım.

Dönemin NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “İsrail yalnız değildir.” derken, Komisyon üyeleriyle birlikte İsrail için saygı duruşunda bulunan Avrupa Komisyonu Başkanı Von der Leyen, “Onlar Müslüman” gerekçesiyle Gazze’de öldürülenler için saygı duruşunda bulunmayacaklarını açıkladı.

27 AB ülkesinin hep birlikte İsrail’in kendini koruma hakkını savunduğunu belirten Yardımcısı Margaritis Schinas da Türkiye’ye şu çağrıda bulundu:

“Türkiye tarafını seçmeli. AB, NATO ve onların değerlerinin yanında mı olacak? Yoksa Rusya, İran, Hamas ve Hizbullah’ı mı destekleyecekler? Tarihin hangi tarafında yer almak istediklerine karar versinler. Bu konuda net bir yanıtları olmalı.”

Evet, büyük karar anı yaklaşıyor. İktidar medyasının İsrail kadar, hatta zaman zaman ondan daha fazla İran’ı hedef alması epey bir fikir verse de Ankara’nın, BOP’a “Tamam.” mı “Devam.” mı dediğini hep birlikte yaşayarak göreceğiz.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!