15 Temmuz’un 6’ncı yoldönümünde iktidarın gazetelerinden birisi aynen şu ifadeleri kullandı:
“15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü, Türkiye’nin dört bir yanında çeşitli etkinliklerle kutlandı.”
Ülke resmen bir işgâl ve iç savaş girişimi yaşamış; bunun neyi kutlanıyorsa?!
Evet, iktidar cenahı ne yazık ki bu yıl da sebebe değil sonuca odaklandı; yani 15 Temmuz’a nasıl gelindiğini, bunun benzerlerinin yaşanmaması için neler yapılması gerektiğini konuşmak yerine “kurtuluş”u kutladı!..
Bunlar konuşulmayınca da haliyle yine, Meral Akşener’in ifadesiyle, “Devleti sokaktan toplayan” şehit ve gazilerimizin kahramanlıkları ile siyasilerin 15 Temmuz gecesindeki duruşları ön plana çıkarıldı.
Sultan Abdülaziz’e Kadar Gittiler de
Bu arada 15 Temmuz’un benzerlikleri ve bağlantıları ile ilgili dikkat çekici değerlendirmeler yapıldı.
Örneğin TBMM Başkanı Mustafa Şentop şöyle konuştu:
“15 Temmuz gecesi bu aziz millet; ruhlarını satmış iş birlikçilere sadece Tayyip Erdoğan için değil, iktidardan düşürülüp Feriye Sarayı’nda katledilen Sultan Abdülaziz, istibdat bahanesiyle düşürülen Sultan II. Abdülhamit, darağacında şehit edilen Menderes, Polatkan ve Zorlu; 12 Mart ve 12 Eylül’ün cinayetleri, 28 Şubat’ın utanç verici zulümleri, kimin özde kimin sözde olduğuna karar verebileceğini düşünen küstahların düşüklükleri için de indirmiştir yumruğunu.”
AKP Başkanvekili Numan Kurtulmuş ise, “Türkiye, 15 Temmuz’a bir günde gelmedi… 15 Temmuz, iyi planlanmış, uzun yıllar çalışılmış bir darbe teşebbüsüdür.” derken, sadece FETÖ’nün ilk kez 1973’te harp okullarına giriş sınavlarında soruları çalmasını hatırladı. Bir de “28 Şubat’ın FETÖ’yü besleyen ana damar olduğunu” öne sürdü.
Kurtulmuş ve diğer AKP’lilerin “28 Şubat – FETÖ” bağlantısı iddiası, enine boyuna ele alınacak bir konu; ama şimdilik şunu sormakla yetinelim:
2004 yılında MGK’da Fetullah Gülen cemaatiyle mücadele için tavsiye kararı alındığında, bunu “yok hükmünde” sayıp “siyasi ve hukuki sorumluluğunu üstlenerek Başbakanlıkta” rafa kaldıranlar kimlerdi?
Balyoz-Ergenekon Niye Hatırlanmıyor?
Devam edelim. İktidar medyası da 15 Temmuz vesilesiyle “FETÖ’nün entrikalarının” listesini çıkardı. Listede yer verilenlerden bazıları şunlar oldu:
2007’deki Hrant Dink suikastı… 2010’daki Anayasa değişikliğiyle HSYK’yı ele geçirip, “yargı ve emniyet içindeki militanları üzerinden siyasi operasyonlara” başlanması… “Kozmik oda” hadisesi… 2010 KPSS sorularının çalınması… FETÖ’nün siyasi partilere müdahaleleri… MİT TIR’larının aranması… FETÖ’nün yaptığı dinlemeler… 2017 uluslararası Halkbank davası kumpası… Futbolda şike davası.
Bunlardan bazılarına ilişkin birkaç kelam edelim.
– 2010 Anayasa değişikliğinde AKP, Mezardakileri bile kaldırarak referandumda ‘Evet’ oyu kullandırmak lazım” diyen Fetullah Gülen’le omuz omuza çalışmadı mı?
– KPSS sorularının çalındığı ortaya çıkıp, gençler ÖSYM Başkanı Ali Demir’i istifaya çağırdığında; dönemin Başbakanı Erdoğan, “Taksimde bin kişiyi 2 bin kişiyi yürütmek problem değil, biz de onların karşısına beş bin 10 bin genci koyarız.” demedi mi?
– Bizzat dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, FETÖ’cü hakim ve savcının Kozmik Oda’ya girmesi emrini Başbakan Erdoğan’ın verdiğini açıklamadı mı?
– “FETÖ”nün yasadışı telefon dinlemeleri daha 2008’de gündeme geldiğinde, “Önlemenin tek yolu konuşmamak. Konuştuğunuz sürece mutlaka dinleniyorsunuz.” önerisinde bulunan ve “Yasal olmayan işiniz yoksa dinlenmekten korkmayın, istediğiniz kadar konuşun.” diyen Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım değil miydi?
İktidar medyasının listesinde kerhen de olsa İstanbul ve İzmir askeri casusluk kumpaslarından da birkaç cümleyle söz edildiğini kaydedip şunun altını çizelim:
Hem iktidar mensupları hem de medyası, Ergenekon ve Balyoz kumpaslarını neden hiç hatırlamadı?
Bahçeli’ye Göre O Kumpaslar Neydi?
Sadece Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli, önceki gün İstanbul’da düzenlenen mitingde; “FETÖ, Türkiye’ye pusu kurmuş, tuzağa çekmiştir… FETÖ hem ordumuza kadar sızmış hem de devletin tüm kılcal damarlarına nüfuz etmiştir.” dedikten sonra şunları söyledi:
“Birliğimizi ve beraberliğimizi daha da güçlendirmemizin tarihi zorunluluk olduğu şu günlerde, yeni tartışmalara kapı aralamak, eski defterlerin sayfalarını kaldırmak bize göre anlamsızdır, faydasızdır. 15 Temmuz’dan bir yanda ibret almak, diğer yanda da ders çıkarmak lâzımdır.”
Kusura bakmasınlar; ama “eski defterleri” karıştırmamız, bizzat Bahçeli’nin ağzından Ergenekon-Balyoz kumpaslarının ne olduğunun altını çizmemiz gerekiyor. Çünkü, biliyoruz ki, bu kumpaslar olmasa 15 Temmuz’a kolay kolay gelinemezdi.
Bahçeli geçmişte, o kumpaslarla ilgili hangi tespitleri mi yaptı? 15 Temmuz öncesinde özetle şunları:
Ergenekon Davası Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşmasının adıdır. Çünkü; hesabı görülen Türkiye’dir. Hesabı görülen Türk milletidir. Hesabı kesilen Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Hesaplaşılan, hesaba çekilen ve hesap sorulan vesayet, statüko, darbe kılıfıyla Türkiye’nin temel ve milli kurumlarıdır. AKP hükümeti küresel ve bölgesel projeler gereğince Türk Silahlı Kuvvetleri’ne operasyon yapmış, hukuku baltalamış ve Türkiye’nin kanına girmiştir… Ülkemiz askeri darbe dönemlerinden sonra, sivil nitelikli bir darbeyle karşı karşıyadır… Başbakan Erdoğan ve hükümeti ne yapmış, ne etmiş geçmişin hıncını eğip büktükleri demokrasi beyanlarıyla çıkarmanın arayışına koyulmuştur. Şimdilik başarmışlar, şimdilik sonuç almışlardır.
Karartılmış, üretilmiş ve düzmece delillerle milli irade cezalandırılmış, ayrıca Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çok sayıda değerli mensubu ağır cezalara çarptırılmıştır… Siyasileşen ve kumpas olduğu da Başbakan’ın gözde danışmanları tarafından itiraf edilen sözde darbe davalarının gerçekte Türk Silahlı Kuvvetleri’nden intikam alma vasıtasına dönüştürüldüğü çok açıktır.
15 Temmuz’dan sonra da şunları:
Gülen cemaatinin öteden beri TSK’ya konuşlanmak istediği bilinen bir gerçektir. Bu tehlikeyi defalarca dile getirdik, ama duyan olmadı. Tehlikenin farkına varılması konusunda bilhassa hükümeti uyardık. Dinlemek yerine aşırı iftira ve suçlamalarla karşılaştık… 2012 yılının Şubat ayında, şimdilerde siyaset sahnesinde pek görünmeyen AKP’li bir eski bakan ve genel başkan yardımcısı, ‘Cemaat devleti ele geçirmiş, devlete sızmış, bunlar kargaları güldürür.’ diyordu. Belki kargalar gülmedi, belki yarasalar ürkmedi, ama millet hüngür hüngür ağlayacak noktaya sonunda geldi… Eğer vaktinde tam bir isabetle yaptığım ikazlara kulak verilmiş olsaydı, bugünkü felaket ve hezimeti yaşamayacaktık… Okyanus ötesi devlete sızarken bizim haricimizde rahatsız olan yoktu.
Geçmişte bazı sözde darbe davalarıyla birçok asker şahsiyet hem mesleklerinden hem de itibarlarından edilmiştir. Ergenekon, Ayışığı, Eldiven ve Balyoz gibi dava süreçleri TSK’yı yapısal ve tarihsel krize sokmuş, terfi ve yükselme basamaklarını laçkalaştırmıştır. Askeri liselere giriş imtihanlarının şaibeli olması, soruların çalınması, TSK’ya kurulan FETÖ kumpası binlerce yıllık bir geçmişi olan Türk ordusunda derin yaralar açmıştır…AKP hükümeti de maalesef buna sessiz kalmış, çok defa da ortak olup yönlendirmiştir.
Onlar 15 Temmuz’un İlk Şehitleridir
Bilindiği gibi Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında onlarca insan hayatını kaybetti; Ali Tatar, Kuddusi Okkır, Murat Özenalp, Cem Aziz Çakmak, Muzaffer Tekin, Abdülkerim Kırca, Berk Erden, İlhan Selçuk, Emcet Olcaytu, Erhan Göksel, Kaşif Kozinoğlu, Türkan Saylan gibi.
Şimdi soralım:
Onları kim/kimler öldürdü?
Bu isimler gerçekte, 15 Temmuz yaşanmasın diye verdiğimiz ilk şehitler değil midir?
“ÖSO”culara bile “şehit” denilirken; vazgeçtik onlara “şehitlik” unvanının verilmesinden, 15 Temmuz “kutlamalarında” adlarının bile anılmamasının izahı ve sebebi nedir?