Bozkır’ın firardayken kullandığı cep telefonu ve tabletine, el koyma kararı olmadan, ayrıca herhangi bir tutanak tutulmadan ve cihazların imajları alınmadan el konulmuş. Bozkır, tutuklanmak üzere mahkemeye çıkarıldığında da hakim, “El koyma kararı yok, ben almayayım, alın götürün.” demiş. Avukatları, bunların kendilerine verilmesini istemiş; ancak polisler, “Biz bunları bir Siber Suçlara gönderelim.” diyerek vermemiş. Buyurun; böylesine önemli bir davada sözkonusu cihazlar üzerinde yapılacak olası incelemede, özellikle Bozkır’ın 7 ay boyunca kimlerle iletişim kurduğuna ilişkin çıkacak sonuçlar üzerinde şüphe ve tartışmalara yol açacak bir ihmal daha!..
Yakın tarihimizin en önemli faili meçhul cinayeti olan Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu suikastı soruşturmasında önce “bir bilen”, sonrasında sanık yapılan eski Özel Kuvvetler Komutanlığı mensubu Nuri Gökhan Bozkır’ın Ukrayna’da yakalanıp Türkiye’ye getirildiğini ilk olarak Erdoğan duyurdu. İddianame şekillenip ortaya çıktığında medyada estirilen hava ise cinayetin tüm yönleriyle aydınlatıldığıydı.
Ancak yargılamalar başladığında böyle olmadığı görüldü ve başta “tetikçi” olduğu öne sürülen isim olmak üzere tüm sanıklar tahliye edildi. Medyanın bu aşamadaki tavrı da dikkat çekiciydi; iddianameye gösterilen ilgi yargılamalara gösterilmedi. Öyle ki, Hablemitoğlu Ailesi’nin avukatı Ersan Barkın, geçen haftaki duruşmalar sırasında, “Sabah gazetesi yargılamalar başladıktan sonra davaya ilgisini kaybetti.” dedi.
Davanın gidişatına ilişkin epey anlatacaklarımız var; ama şimdilik sadece şunu vurgulayalım:
Geçen haftaki duruşmaların ilk gününde, Sabah’ta uzun yıllar Özel İstihbarat Müdürlüğü yapan, şimdi de Haber Koordinatörü olan ve 2020 yılında Ukrayna’ya gidip Nuri Gökhan Bozkır’la röportaj yapan Abdurrahman Şimşek tanık olarak dinlendi; ama anlattıkları gazetesinde tek satır haber olmadı.
Bunun muhtemel sebeplerine dair değerlendirmeleri daha sonraya bırakıp davanın kilit ismi Nuri Gökhan Bozkır’la ilgili kimi bilgileri aktaralım.
Yukarıda da belirttik: Bozkır’ın Ukrayna’da yakalanıp getirildiğini tüm Türkiye Erdoğan’dan öğrendi. Hemen akabinde Bozkır’ın polisteki görüntüleri kamuoyu ile paylaşıldı.
Ancak 1 yıl sonra duruşmalar başladığında Bozkır, MİT tarafından getirildiğini ve burada yaklaşık 1 ay işkence gördüğünü öne sürdü. Hatta bir duruşmada ayağını mahkeme heyeti ve savcıya göstererek izlerin hâlâ durduğunu söyledi. Bozkır’ın avukatları da bu iddiaları doğrulayarak suç duyurusunda bulunulmasını istedi. Avukatlar, Ankara Barosu’nun Bozkır’a işkence yapıldığı yönündeki raporunu sunduğu halde davaya bakan ilk heyet bu talebi kabul etmedi.
İşkence iddiasını geçen haftaki duruşmada da tekrarlayan Nuri Gökhan Bozkır, ağlamaklı şekilde, “PKK’lı Şemdin Sakık’ı getiren ekipteydim. Devlet ona yapmadığını bana yaptı. Bunun vebalini ödeyemezler.” derken, avukatlarından Mehmet Şerif Felekoğlu, işkence sebebiyle Bozkır’ın ilk iki ifadesinin hem kendisi hem diğer sanıklar açısından delil olarak kabul edilmemesi gerektiğini söyledi.
Mahkeme de sözkonusu talebin gerekçeli kararda tartışılması yönünde ilginç bir karar aldı.
Bozkır’ın diğer avukatı Emrah Yücel’in şu sözleri de oldukça dikkat çekiciydi:
“Nuri Gökhan Bozkır’ı pamuklara saralım. Ölürse bu dava bitmez. Ona bir şey olursa vebali bu salondaki hepimizin üzerine kalır.”
2 AY ÖNCE YAKALANDIĞINDA
Bozkır’ın psikolojisinin bozuk olduğu her duruşmada görülüyordu, ama avukatının bu ifadelerinin başka bir sebebi daha olmalıydı. Haliyle, araştırdık. Ulaştığımız sonuçtan evvel, bilmeyenler için şunları anlatalım:
Hablemitoğlu suikastı soruşturmasından önce, Eylül 2015’te Şanlıurfa’da durdurulan bir TIR’da soğan çuvallarına gizlenmiş patlayıcı madde ele geçirildiği bildirildi. Sözkonusu sevkiyatın, bu olaydan dört gün sonra yasal yollardan Ukrayna’ya gitmiş olan Nuri Gökhan Bozkır liderliğindeki bir örgüt tarafından gerçekleştirildiği belirtilerek soruşturma açıldı. Bozkır hakkında yakalama kararı alınmasına karşın kırmızı bülten çıkarılmadı, istinabeyle ifadesinin alınması yoluna da gidilmedi.
Ancak Hablemitoğlu suikastıyla ilgili olarak yakalanıp getirildikten sonra, üstelik Ukrayna, Bozkır’ın iadesini sadece Hablemitoğlu davasında yargılanmak üzere kabul ettiği halde Bozkır “Soğan TIR’ları” davasına da katılıp savunma yaptı. Bu duruşmalar sırasında Bozkır’ın yakalama kararı kaldırılırken, tutuklanması yönünde bir karar alınmadı.
Hablemitoğlu suikastı davasında adli kontrol şartıyla tahliye edildikten bir hafta sonra ise o davada yargılanan sanıklardan sadece Bozkır 21 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı ve hakkında yakalama kararı çıkarıldı.
Bu arada Bozkır, Hablemitoğlu suikastı davasındaki adli kontrole uymuş ve karakola gidip imza vermişti. Ancak “Soğan TIR’ları” davasındaki mahkûmiyet kararının ardından firar ettiği anlaşıldı. Üstelik tam 25 gün sonra; o da, karakola imzaya gitmeyince. Zira “Soğan TIR’ları” davasında verilen karardan sonra Bozkır’ın ne eşinin ne de annesinin evine gidip onu arayan soran olmuştu.
Firarın ardından Bozkır’ın yurtdışına kaçtığı; Meriç üzerinden Yunanistan’a, oradan da Avrupa’ya geçtiği, güvenlik birimlerinin sınır kapıları, deniz yolu ve gümrüklerde inceleme başlattığı yazılıp çizildi. Ancak 7 ay sonra, geçtiğimiz 2 Ocak gecesi Emniyet Genel Müdürlüğü, Bozkır’ın Ankara’da gerçekleştirilen operasyon sonucu yakalandığını duyurdu.
Bu yakalamadan sonra da Bozkır hem Hablemitoğlu hem de “Soğan TIR”ları davasından tutuklandı.
Operasyon gecesine geleceğiz.
İddia o ki, ihbar üzerine polisler bulunduğu adrese gidince Bozkır kapıyı açmayıp avukatlarını aradı ve intihar edeceğini söyledi. Telefonda Bozkır’ı uzun süre ikna etmeye çalışan avukatlar bunda başarılı olamayınca, çareyi annesini ve eşini sözkonusu adrese göndermekte buldu. Bozkır ancak bu girişimden sonra intihardan vazgeçip teslim olmayı kabul etti.
İşte bu olay sebebiyle Av. Emrah Yücel’in Cuma günkü duruşmada o mesajı, psikolojisi iyice bozuk olan Bozkır’ın cezaevinde de intihar teşebbüsünde bulunabileceği endişesiyle verdiği öğrenildi.
Operasyon gecesinden bir başka ayrıntı da şu:
Bozkır’ın firardayken kullandığı cep telefonu ve tabletine, el koyma kararı olmadan, ayrıca herhangi bir tutanak tutulmadan ve cihazların imajları alınmadan el konulmuş. Bozkır, tutuklanmak üzere mahkemeye çıkarıldığında da hakim, “El koyma kararı yok, ben almayayım, alın götürün.” demiş. Avukatları, bunların kendilerine verilmesini istemiş; ancak polisler, “Biz bunları bir Siber Suçlara gönderelim.” diyerek vermemiş.
Buyurun; böylesine önemli bir davada sözkonusu cihazlar üzerinde yapılacak olası incelemede, özellikle Bozkır’ın 7 ay boyunca kimlerle iletişim kurduğuna ilişkin çıkacak sonuçlar üzerinde şüphe ve tartışmalara yol açacak bir ihmal daha!..