Hatırlayalım; Elif Akkuş’un Libya’da görev yaptığı dönemde burada şehit edilen bir MİT mensubunun -kimliğini ifşa etmeksizin- sadece cenaze törenini haberleştirdikleri için Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Murat Ağırel, Hülya Kılınç başta olmak üzere çok sayıda gazeteci tutuklandı ve Barış Terkoğlu ile Eren Ekinci dışında tüm isimlere hapis cezası verildi. Keza ben Libya ve Suriye’yle ilgili haberlerimden dolayı “siyasi ve askeri casusluk” suçlamasıyla tutuklandıktan sonra sadece Libya’da görevlendirilen komutanımızın adını yazmaktan hapis cezasına çarptırıldım. Ama 4 yıl sonra TRT avukatlarının söylediklerinden anlıyoruz ki; bu davada “MİT’in herhangi bir hassasiyeti” yokmuş!..Doğruysa; çok ilginç, değil mi?!
27 yıl TRT’de çalışan Elif Akkuş ülkemizin ilk kadın savaş muhabiri olarak biliniyor.
Özellikle son dönemde İsrail, Libya ve Suriye gibi savaş bölgelerinde görev yapıp, ses getirici haberlere imza attı. Ama son bir yıldır başına gelmeyen kalmadı. Nihayetinde devlet memurluğundan ihraç edilirken iki kez tutuklandı.
İĞNEYİ KENDİMİZE BATIRALIM
Cuma akşamı Elif Akkuş’un ikinci kez tutuklanmasına yol açan davanın ilk duruşması vardı. 58 gündür Bakırköy Cezaevi’nde yatan Akkuş’un tahliyesine karar verildi. Ben de bunu sosyal medya hesabımdan paylaştım.
Ertesi gün haberleri gördüğümde ise şaşırdım. Neredeyse medyamızın tamamı, Akkuş’un “anonim bir X hesabından yapılan paylaşımların kaynağı olduğu” gerekçesiyle açılan soruşturma kapsamında “kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirmek veya yaymak, tehdit, şantaj ve iftira” suçlamalarıyla 20 Ekim’de tutuklandığını ve Cuma akşamı itibarıyla tahliye edildiğini bildiriyordu. Yani bu haberlere göre Akkuş 8 aydır tutukluydu.
Oysa iddia olunan o suçlamalarla, üstelik sedyedeyken tutuklanmasına karar verilip Sincan Cezaevi’ne gönderilen Akkuş, yaklaşık 1 ay sonra 15 Kasım’da nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesi’nce tahliye edilmiş ve medyamız bu gelişmeyi duyurmuştu.
Her şeyi çabuk unuttuğumuzdan ve maalesef fikri takip de olmayınca işte böyle hatalar yapılıyor!..
“YOLSUZLUKTAN” TUTUKLAMA MI DEDİNİZ?
İğneyi kendimize batırma adına bu hatırlatmaları yaptıktan sonra, Elif Akkuş’un o tahliyeden 6 ay sonra ikinci kez tutuklanmasına gelelim.
Her iki olayda da şikayetçi taraf TRT yönetimiydi. Besbelli, Akkuş TRT’de istenmiyordu. TRT Teftiş Kurulu’nun hazırladığı idari soruşturma raporunun ardından evvela Akkuş devlet memurluğundan ihraç edildi.
2 Mayıs’ta da tutuklandı. Bu defa, Libya ve Suriye’de savaş zamanında yaptığı harcamalardan suçlanıyordu. Türkçesi, “zimmetine para geçirdiği”, ayrıca 1 yılda 168 gün mazereti olmaksızın mesaiye gelmediği iddia ediliyordu.
Tutuklandıktan sadece dört gün sonra Akkuş hakkında iddianame hazırlandı. İddianame ise TRT Teftiş Kurulu’nun soruşturma raporunun neredeyse özetiydi.
Ankara 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmasına karar verilen Akkuş da, tutukluluğunun 58’inci gününde hakim karşısına çıktığında evvela iddianame ile Teftiş Kurulu raporundaki benzerliğine dikkat çekip, “Tarafsızlığını yitirmiş bir heyetçe hazırlanan rapordan farklı bir inceleme yapılmadığı anlaşılmaktadır” dedi.
Devamında feryat edercesine şu ifadeleri kullandı:
“20 Nisan 2023 tarihinden bugüne kadar TRT yetkilileri tarafından şahsıma karşı sistematik şekilde hukuka ve teamüle aykırı uygulanan idari işlemler ve yürütülen idari soruşturmalar sebebiyle ‘nitelikli zimmet’ suçlamasıyla karşınızda olmaktan derin bir üzüntü duyuyorum. Bugüne kadar verdiğim emeklerin değerinin, değişen koşullara göre nasıl değiştiğini anlamakta güçlük çekiyorum. Gazeteci olarak yaşadım, devlet memuru olarak yargılanıyorum. İnsanlar aklanmak için mahkemeye çıkar, ben ise masumiyetimi kanıtlamak için 58 gündür cezaevindeyim. Bir savaş muhabiri olarak savaş zamanı ülkemizin, devletimizin ve TRT’nin çıkarlarını korumak adına mücadele ederken TRT yöneticilerinin bizim canımızın değerini nasıl ölçtüklerini, canımıza ne kadar değer biçtiklerini sormak isterim.”
Elif Akkuş, hakkındaki “harcırahları zimmetine geçirdiği” ve 168 gün mesaiye gelmediği suçlamalarına tek tek cevap verirken de şunların altını çizdi:
“Soruşturma raporunu hazırlayan müfettişler 4 yıl sonra bilgi toplamak üzere Libya’ya gitmişler ve burada savaş sırasında temas içinde olduğum haber kaynakları ve otel çalışanlarıyla iletişime geçip bu insanları tedirgin edecek, en önemlisi ülkemizin menfaatlerini etkileyecek girişimlerde bulunmuşlardır. Öyle ki; savaş sırasında, haber kaynağı, şoför, tercüman ya da başka işlevsel sebeplerle gizli olarak iletişim içinde olduğum, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne müzahir kişiler, Teftiş Kurulu Başkanı ile müfettişlerin ziyareti sonrasında halihazırda demokrasinin yerleşmediği ve farklı güç gruplarının etkili olduğu Libya’da can güvenlikleri noktasında tedirginlik yaşamışlardır. Yıllarca savaş bölgesinde yan yana yer aldığım kişilerin, ‘parasal’ konularda sorgulamaya muhatap olmalarının ötesinde ifşa olmaları nedeniyle ciddi kaygı duymalarına sebep olunmuştur. Bu durumun, Türkiye’nin Libya’daki milli menfaatleri açısından yıkıcı bir etkisinin olabileceği de soruşturmayı yürüten müfettişlerce gözardı edilmiştir. En vahim olaylardan biri de Teftiş Kurulu Başkanı ile müfettişlerin, beyanını almak istedikleri Libyalılara, ‘Seni gözaltına aldırırız.’ şeklinde baskı kurmaları olmuştur.
DURUŞMANIN YARISINDA VERİLEN GİZLİLİK KARARI
“Devletimiz keşke tüm yolsuzluk iddialarının üzerine böyle hassasiyet ve titizlikle gidip hesap sorsa” demekle yetinip duruşmada yaşanan çarpıcı gelişmeyi aktaralım.
Akkuş’un Libya ile ilgili anlatımları devam ederken avukatları Hüseyin Ersöz ve Nazlı Çubuklu Saygılı mahkemeye bir dilekçe sundu.
Dilekçede; Akkuş’un ifadesinde, yaşananları tüm samimiyetiyle ifade ettiği, ancak bazı konulara gerekli açıklığı getiremediği belirtildikten sonra şöyle denildi:
“Müvekkil sadece bir haber muhabiri olarak hareket etmemiş, temin ettiği bilgi ve görüntüleri Türkiye’nin Libya’daki istihbarat kaynaklarıyla da paylaşmıştır. Konunun ve müvekkilin ne şekilde, hangi şartlarda çalıştığının anlaşılabilmesi adına bunları tüm detaylarıyla mahkemenize arz etmesi gerekmektedir. Ancak bahsedilecek konular devletin milli menfaatlerini ilgilendirdiği için duruşmanın geri kalan kısmının kapalı yapılmasını talep etme zorunluluğu hasıl olmuştur.”
Sözkonusu talep üzerine davanın katılanı olan TRT’nin avukatları ise şu açıklamayı yaptı:
“Soruşturma aşamasında gizlilik konusu dikkate alınarak MİT’le yazışmalar yapıldı. MİT de şifai olarak konunun tamamen TRT’yi ilgilendirdiğini, MİT’in herhangi bir hassasiyetinin olmadığını bildirdi.”
TRT avukatlarının bu beyanına rağmen Savcı, “kamu güvenliği açısından duruşmanın kapalı olarak devamında hukuki menfaat bulunduğu” yönünde mütalaa verdi. Mahkeme de kapalı oturum kararı aldı ve taraflar dışında herkes duruşma salonundan çıkarıldıktan sonra Elif Akkuş savunmasına devam etti.
BİZLER NİYE TUTUKLANIP CEZALANDIRILMIŞTIK?
TRT avukatlarının o açıklamasından sonra, haliyle, aklıma biz gazeteciler hakkında Libya nedeniyle açılan davalar geldi.
Hatırlayalım; Elif Akkuş’un Libya’da görev yaptığı dönemde burada şehit edilen bir MİT mensubunun -kimliğini ifşa etmeksizin- sadece cenaze törenini haberleştirdikleri için Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Murat Ağırel, Hülya Kılınç başta olmak üzere çok sayıda gazeteci tutuklandı ve Barış Terkoğlu ile Eren Ekinci dışında tüm isimlere hapis cezası verildi.
Keza ben Libya ve Suriye’yle ilgili haberlerimden dolayı “siyasi ve askeri casusluk” suçlamasıyla tutuklandıktan sonra sadece Libya’da görevlendirilen komutanımızın adını yazmaktan hapis cezasına çarptırıldım.
Ama 4 yıl sonra TRT avukatlarının söylediklerinden anlıyoruz ki; bu davada “MİT’in herhangi bir hassasiyeti” yokmuş!..
Doğruysa; çok ilginç, değil mi?!