Zülfü Livaneli’nin şarkısındaki gibi; “Hoş geldin bebek, yaşama sırası sende. Senin yolunu gözlüyor tren kazası, uçak kazası, iş kazası, yer depremi, kuraklık filan”…
14 Ekim 2022’de, Amasra’da maden faciası yaşandı. Erdoğan, “Kader planı” dedi. Sorumluluk alt düzeydeki birilerinin üzerine kaldı. Üç gün önce başlayan davada neler olduğunu duymuşsunuzdur; sanık avukatlarından birisi -psikolojilerinin bozulduğu gerekçesiyle- madenci ailelerinin duruşma salonundan çıkarılmasını istemekle kalmamış, patlamada oğlunu kaybeden bir anneye, “Başınıza gelenleri hak etmişsinizdir.” sözleriyle tepki göstermiş.
6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli asrın depremini yaşadık. Can kayıplarımızın sayısını, ne kadar insanımızı enkaz altında bıraktığımızı bile bilmiyoruz. Göz göre göre gelen bir yıkımdı, ama sorumluluk üstlenip istifa eden tek bir yetkili olmadı. Çünkü Erdoğan yine, “Bunlar kader planının içerisinde olan şeyler” hükmünü vermişti.
Devlet Farkı
Ya tren kazalarımız? Önce bir rapora dikkat çekelim.
Biliyorsunuz ülkemizdeki depremden 22 gün sonra Yunanistan’da bir tren kazası yaşandı, 57 kişi hayatını kaybetti. İlk anda Yunan yetkililerin neler yaptığını kısaca hatırlatalım.
Ulaştırma Bakanı Kostas Karamanlis, Bakanlık Genel Sekreteri Yanis Ksifaras, Devlet Demiryolları CEO’su Spiros Pateras ve bağlı kuruluşların başkanları hemen istifa etti.
Bakan Karamanlis istifa ederken, “bunun, kurbanların anısını onurlandırmak için yapabileceğinin en azı olduğunu”, ayrıca devletin “uzun süredir devam eden” hatalarının sorumluluğunu aldığını açıklayarak, “Böylesi trajik bir olay gerçekleştiğinde hiçbir şey olmamış gibi göreve devam etmek imkânsızdır.” dedi.
Başbakan Miçotakis, kazanın “trajik bir insan hatasından” kaynaklandığını söyledi. Yaralıların yakınlarının “Neden?” sorusuna, “Bir daha asla.” karşılığını verip onlara dürüst bir cevap borçlu olduklarını kaydetti.
İktidarın bu yaklaşımına karşın halk günlerce protesto eylemleri düzenledi, Yunan medyası da sert manşetlerle iktidara tepki gösterdi.
Olay bunlarla sınırlı kalmadı tabii. Ulaştırma Bakanlığı tarafından oluşturulan uzman komite kazanın sebeplerini araştırdı. İşte bu araştırma sonucu hazırlanan rapor geçtiğimiz günlerde açıklandı.
Raporda kazanın insan hatası, teknolojik ekipman eksikliği ve idari sorunlar gibi faktörlerin bir araya gelmesiyle meydana geldiği vurgulanıp sorumluların da Demir Yolları Örgütü (OSE), Demiryolu Düzenleme Kurumu ve tutuklu yargılanan 59 yaşındaki Larissa istasyon şefi olduğu bildirildi.
Ayrıca ülkedeki demir yollarının modernizasyonunun yapılması ve demir yolları çalışanlarının eğitimleri konusunda yapısal değişikliğe gidilmesi gerektiğinin altı çizildi.
Bu da Ankara’daki Tren Kazasının Gidişatı
Ülkemizde yakın zamanda yaşanan tren kazalarına bakalım.
8 Temmuz 2018’de meydana gelen, 7’si çocuk 25 vatandaşımızın yaşamını yitirdiği, 328 kişinin de yaralandığı Çorlu’daki kazanın davasında neredeyse bir milim yol alınmadı.
13 Aralık 2018’de, üçü makinist 9 vatandaşımızın kaybı, 107 vatandaşımızın ise yaralanmasıyla sonuçlanan Ankara’daki tren kazasına gelince; malûm Ulaştırma Bakanlığı ve Danıştay ilgili büroktarların yargılanmasına izin vermedi. Sadece alt düzeydeki birkaç isim yargılanıyor. İşte bu davada yeri gelişmeler var; onları aktarmak istiyoruz.
6 ay önceydi; Ankara 30. Ağır Ceza Mahkemesi üzerinden 9 ay geçtiği halde istediği raporu hazırlayıp teslim etmeyen bilirkişiler hakkında suç duyurusunda bulunulmasını, ayrıca çıkarılacak tebligat tarihinden itibaren 10 gün içinde iade etmedikleri takdirde ellerindeki dosyanın polis marifetiyle alınmasını kararlaştırdı. Bu da kendiliğinden değil, bazı katılanların avukatı Adem Kaplan’ın talebi üzerine oldu.
Sonrası mı?
Bilirkişiler İstanbul’daydı. Mahkeme geçtiğimiz 1 Mart’ta, talimat mahkemesi olarak süreci takip eden İstanbul 31. Ağır Ceza Mahkemesi’ne, bilirkişilerin görevlerinden çekildiğini bildirip evrakın kapatılarak işlemsiz olarak kendisine iade edilmesini istedi. Sözkonusu mahkeme de 13 Mart’taki duruşmada oybirliğiyle dosyaların Ankara’ya iadesine karar verdi.
Mahkeme Bilirkişi Arıyor
Bu karardan dört gün sonra Ankara 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde davanın 17’nci celsesi yapıldı.
Duruşmanın başlangıcında o bilirkişilerden birisinin gönderdiği, “Dosyanın kapsamlı olması nedeniyle rapor çalışmaları devam ederken, tek tek her dosyadaki belgeleri ve CD’lerin detaylı incelemesi yapılmış ve raporun hazırlanması için kanaatleri oluşmuş iken, taraf avukatının talep ve şikâyeti üzerine dosyadan azledildikleri, dava dosyasını talimat mahkemesi olan İstanbul 31. Ağır Ceza Mahkemesi’ne 8 Şubat’ta teslim ettikleri, aynı gün Cumhuriyet Savcılığı Memur Suçları Bürosu’na ifade verdikleri, dosyaya teslim ettikleri halde halen dosya üzerlerinde gözüktüğü için kilitli durumda oldukları ve mağduriyetlerinin ivedi şekilde giderilmesi” şeklindeki dilekçesi okundu.
Ardından dosya için yeni bilirkişi görevlendirilmesi yapılıp yapılmaması konusunda avukatlara diyecekleri soruldu. Katılan vekilleri şunları söyledi:
Av. Mehmet Çağrı Songuç: “Karabük Üniversitesi’nden gelen yazı içeriğindeki öğretim üyelerinin mesleki deneyimleri itibariyle yakıt ve içten yanmalı motorlar ile ilgili uzmanlıkları bulunmaktadır. Dava konusu olay tren kazasıdır, raylı sistemlerde sinyalizasyon ile ilgili uzman bilirkişinin olması gerekmektedir. Haricen yaptığımız araştırmaya göre İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü’nde raylı sistem mühendisliği bölümü bulunmaktadır ve yüksek lisans programında mevcuttur.”
Av. Adem Kaplan: “İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nda sinyalizasyon ve risk analizi yapabilecek bilirkişi bulunmamaktadır. Devlet Demir Yolları’nda (DDY) sinyalizasyon bölümünde çalışmış, şu anda emekli olan ve avukatlık yapan Fethi Dede’nin bilirkişilik yapabileceğini düşünüyoruz. Yine DDY’de makinist olarak çalışıp istifa eden ve halen avukatlık yapan Atilla Saka ile DDY’den emekli bir trafik kontrol memurunun bilirkişilik yapabileceğini düşünüyoruz.”
Av. Uğur Güleç: “Yüksek Öğretim Kurulu’ndan da hangi üniversitede bilirkişilik yapabilecek öğretim üyesi olduğu sorulabilir.”
Sanıklardan birisinin avukatı ise DDY’den emekli uzman kişilerin bilirkişi seçilmesinin uygun olmayacağını belirterek daha önce kazayla ilgili rapor hazırlayan Eskişehir Teknik Üniversitesi uzmanlarından yeni bir rapor alınmasını önerdi.
Savcının mütalaası da, “dosyanın, Mahkeme tarafından uygun görülecek bilirkişi heyetine verilmesi ve rapor aldırılması” oldu.
Nihayetinde Mahkeme, “dosyanın İstanbul’dan geldikten sonra sanıklar ve avukatların savunmaları, avukatların dilekçeleri, dosyada mevcut bilirkişi raporları dahil İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’ne gönderilerek sinyalizasyon ve raylı sistemler konusunda uzman bilirkişilerden oluşturulacak bir heyet tarafından tren kazası olayında sanıkların kusur durumları, ayrıca haklarında dava açılmayan görevlilerin de kusurlarının olup olmadığı konularında bir rapor düzenlenmesine” karar verdi.
Beraberinde, “üniversitelerin bağlı olduğu Yüksek Öğretim Kurumu’na yazı yazılarak raylı sistemler ve sinyalizasyon sistemleri dahil olmak üzere tren kazası ile ilgili rapor verebilecek öğretim üyeleri olup olmadığı, varsa hangi üniversitede görev yaptıklarının bildirilmesinin istenmesini” kararlaştırıp duruşmayı 13 Temmuz’a erteledi.
Mahkeme Başkanı Görüşünü Açıkladı mı?
Bu davayla ilgili son bir detayı daha paylaşalım.
Avukatlardan Adem Kaplan, 7 Şubat’taki 16’ncı celsede, kendisinin katılmadığı 5 Ekim’deki celsede Mahkeme Başkanı’nın, “Ya yöneticilerin ne kusuru var, olay gayet açık; makasçı makası yanlış yola yapmış, makinistler hatalı yoldan devam etmiş.” dediğini öğrendiğini bildirip bu sözleri duyan tanığın dinlenmesini istedikten sonra, esas hakkındaki görüşünü hükümden önce açıkladığı iddiasıyla Başkan hakkında reddi hakim talebinde bulundu.
Mahkeme heyeti, “red istemine gerekçe gösterilmemesi, talebin süresinde yapılmaması ve tanık dinletme talebinin usule uygun olmaması” sebebiyle bu talebi reddetti.
Av. Kaplan, sözkonusu karara bir üst mahkeme nezdinde itiraz etse de sonuç değişmedi.
Hangisine yanalım? Koca ülkede böyle bilirkişi aranmasına mı?.. Davayı iyice uzatacak yeni bir sürecin başlamasına mı?.. Mahkeme Başkanı’yla ilgili bu vahim iddiaya mı?… Yoksa bir Yunanistan kadar olamamamıza mı?!