Dün sanki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin değil de Patangonya’nın kuruluş senedinin imzalanmasının 100’üncü yıldönümüydü!..
Devlet adına; ne bir tören ne de Anıtkabir ziyareti yapıldı.
Yapılmadığı gibi; örneğin Bursa’da Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), 29 Ekim Kadınları Derneği ve Yeşi Kuşak Köy Enstitülüler Derneği’nin düzenlemek istediği etkinlikler engellendi. Sözkonusu etkinlik; basın açıklaması ve Atatürk Anıtı’na çelenk bırakmaktı. Valilik, “anmayı uygun görmediğini” bildirdi. Görüşmeler sonucunda; önce “İstiklâl Marşı yok, sadece çelenk var.” denildi. Tepkiler üzerine bu defa, “İstiklâl Marşı var, basın açıklaması yok.” denildi. Nihayetinde Atatürk Anıtı önünde gerçekleştirilemeyen tören, alanın arka tarafında saygı duruşu ve İstiklâl Marşı okunmasıyla yapılabildi.
Gel de ADD Bursa Şube Başkanı Gürhan Akdoğan’ın, “Habur’dan soktuğunuz teröristleri sokaklarda gezdirdiniz, Atatürk Anıtı’nı Atatürkçülerden mi koruyorsunuz?” sözlerinin altına imza atma!..
Bu arada TBMM’nin milletvekilleri için bastırdığı 2023 ajandasının 24 Temmuz tarihli sayfasında Lozan’a yer verilmediği ortaya çıktı, iyi mi?
Saray Yasak Savdı
Ankara’ya dönelim.
Erdoğan, ancak akşam saatlerinde bir mesaj yayımladı. Mesajda, birinci yüzyılın neredeyse tüm kazanımları son 20 yılda gözden çıkarılmamış gibi, “Lozan Anlaşması’yla elde ettiğimiz hakları kararlılıkla savunurken, yeni hamlelerle ülkemizin kazanımlarını tahkim edeceğiz.” denildi… “Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal” anılırken Lozan fatihi İsmet İnönü yok sayıldı.
Dahası Erdoğan’ın yaklaşık 22 milyon takipçili Twitter hesabından bir gün önce Hatay’ın Anavatana katılmasına ilişkin mesaj paylaşılırken Lozan açıklaması paylaşılmadı.
Yine dün akşam yapılan Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’ndan sonra yaptığı konuşmasında Erdoğan toplu açılış törenlerini, il ziyaretlerini, yurtdışı seyahatlerini anlatıp Hatay’ın Anavatana katılışının, Erzurum Kongresi’nin ve Ayasofya’nın camiye çevrilmesinin yıldönümlerine değindiği halde Lozan’ın adını anmadı.
Bahçeli de Barzani’ye Kıyamadı
Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP’ye de bakalım.
Bahçeli uzun bir mesaj yayımladı. Lozan’ın anlam ve önemini vurguladıktan sonra aylardır içeride ve dışarıda Sevr kampanyası yürüten odaklara ilişkin şunları söyledi:
“Bugünlerde Sevr hayranı bölücü ve teslimiyetçi mihrakların tek merkezden komut almışçasına kıpırdamaya, Lozan Barış Antlaşması’nın sorgulamaya ve sulandırmaya başladıkları esefle görülmektedir. Şark Meselesi’nin cenaze merasimi olan Sevr’i diriltmek amacıyla emperyalizmin lekeli maşaları tekrar devrededir. Bölücü terör örgütü PKK’nın bu yılın başından itibaren Lozan Antlaşması aleyhine kara propagandaya başlaması ise tesadüf değildir. Nitekim PKK’nın Avrupa ayağı olan sözde Kürdistan Ulusal Kongresi’nin eşbaşkanı tarafından Lozan Antlaşması’na karşı eylem çağrısı, Lozan Barış Antlaşması’nın yargılanması emeliyle İsviçre’de kurulan sözde mahkeme ve Bafil Talabani’nin nefret saçan açıklamaları, 6-7 Temmuz 2023 tarihlerinde Suriye’nin kuzeyinde Lozan Antlaşması aleyhine bölücülerin düzenlediği terör çalıştayı, Diyarbakır Barosu’na kayıtlı iki satılmış avukat müsveddesinin Lozan Antlaşması’nın iptali ve self determinasyonla ilgili Danıştay’a müracaatları, ABD ve Avrupa’da Lozan aleyhine yapılan protesto yürüyüşleri Türkiye düşmanlığının azgınlaştığına delalettir.”
Doğru, Bahçeli’nin sıraladığı bu odaklar dört koldan faaliyette. Ancak PKK’nın Avrupa ayağı olan sözde Kürdistan Ulusal Kongresi’nden önce, bizatihi Mesut Barzani’nin örgütlediği Kürt Diaspora Konfederasyonu (DİAKURD) da daha 27-28 Mayıs’ta Lozan’da bir konferans düzenlemedi mi? Ve dahi Barzani buraya gönderdiği mesajda Lozan’ı “felaket” olarak nitelendirip, Sevr’i överek, bölge devletleri ve uluslararası denklemlerde söz sahibi olan ülkelerin yanı sıra STÖ’lere, aktivistlere, uluslararası figürlere ve Kürt diasporasına “Kürt halkının haklarını savunma” talimatı vermedi mi?
Daha dün Barzani’ye bağlı olduğu bilinen kimi partiler de self determinasyon (kendi kaderini tayin) talebinde bulunup imzacı ülkeleri Lozan Antlaşması’ndan çekilmeye çağırarak, Bahçeli’nin ifadesiyle, “Diyarbakır Barosu’na kayıtlı iki satılmış avukat müsveddesinin” açtığı davayı desteklediklerini açıklamadı mı?
Yine Barzani medyasındaki köşe yazılarında; Lozan’la “yüz yıldır Kürtlere soykırım uygulandığı” öne sürülüp, Lozan için “deli gömleği” denilmedi mi?
Hasıl-ı kelâm; iktidar medyası gibi, Bahçeli’nin de Sevr kampanyasının asıl elebaşısına dokunmaması ilginç!..
MHP İmzaladı AKP Onayladı
Asıl, bilumum Sevr’cilerin şu “self determinasyon/kendi kaderini tayin” hakkı cüretinin kaynağına gelelim.
Kaynak; BM’nin “İkiz Sözleşmeler” olarak adlandırılan Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’dir.
Türkiye, bu başta olmak üzere bazı maddelerinin “devlete yönelik tehditler oluşturacağı” düşüncesiyle sözkonusu sözleşmeleri 37 yıl boyunca imzalamadı. Ta ki 2000’de, teröristbaşını idamdan kurtaran değişiklikler gibi, “AB’ye uyum yasaları” furyasının başladığı Ecevit-Bahçeli-Yılmaz hükümetine kadar. Hatta sözleşmelerin imzalanması için en büyük çabayı dönemin Başbakan Yardımcısı Bahçeli’nin gösterdiği öne sürüldü.
Ancak nedense bu sözleşmeler TBMM’ye getirilmedi, adeta sümen altında tutuldu.
Ne zaman ki AKP iktidara geldi, ilk icraatlarından birisi bunları Meclis onayına sunmak oldu; 4 Haziran 2003’te AKP-CHP oylarıyla kabul edildi.
Şunu da kaydedelim; sözleşmelerin özellikle resmi dil ve eğitime ilişkin kimi maddelerine çekinceler konmuştu. Meclis’teki görüşmeler sırasında ise Genelkurmay temsilcisi, bu sözleşmenin ülkenin bölünmesi yönünde yorumlanamayacağı beyanı ile hareket edilmesini isterken, Dışişleri Bakanlığı, “Sözleşmenin, BM şartının ülkelerin bölünmezliğini vurgulayan birinci maddesi çerçevesinde onaylandığını” gerekçe gösterip bu talebe karşı çıktı.
İmzalanmasında olduğu gibi, onaylanmasının gerekçesi de; “Ülkemizin AB’ye girmek için süratle yol alması” idi!..
Emperyalizm bu; vakti zamanı geldiğinde, konulan çekinceleri umursar mıydı?
Nitekim kısa bir süre sonra Kürt kökenli vatandaşlarımız başta olmak üzere Lozan’da azınlık sayılmayan birçok grubu azınlık sayan ABD ve AB, “azınlık hakları açısından endişe kaynağı oluyor” diyerek o çekinceleri kaldırmamızı istemeye başladı.
Sonra “Lozan Delik Deşik Olur” Dedi
AKP, bu sözleşmeleri Meclis onayından geçirdikten sonra Bahçeli’nin nasıl tepki gösterdiğini de hatırlatalım.
19 Haziran 2003’te özetle şunları söyledi:
“BM ikiz sözleşmelerini yangından mal kaçırır gibi Meclis’te onaylatmalarını, ‘AB’ye uyum paketlerini’, Devlet ve yerel yönetim reformu hazırlıklarını, yan yana koyduğumuzda dehşete kapılmamak mümkün değildir. Çünkü ortada birbirini tamamlayarak millî ve üniter devletimizi tarumar etmeye yetecek bir dizi düzenleme bulunmaktadır… “İkiz sözleşmeler”i Meclis’ten apar topar geçirten AKP Hükümeti, şimdi de sözleşmeler hakkında garanti veren açıklamalar yapmaktadır… Çekince konmayan birçok maddesi ile birbirini tamamlayan ‘ikiz sözleşmeler’, Türk Milleti’nden ve Türk insanından çok bölücü-ayrılıkçı emellere hizmet edecek düzenlemelerdir… Hükümetin bu yasaları çıkartarak, gelecekteki muhtemel gelişmeler karşısında Türk devletinin elini-kolunu bağlamak, bölücü hareketlere meşru ve yasal bir zemin yaratmak gibi bir sonuç doğurup/doğurmayacağını hesap etmediği anlaşılmaktadır… AKP iktidarı, ikiz sözleşmelerle ve uyum paketleriyle teslimiyetçi lobilere ve Türkiye düşmanlarına bayram havası yaşatmaktadır. Millî hassasiyetlerimiz ve onurumuz üzerinde titizlenenleri ‘Sevr sendromu’ ile karalamak isteyenlere ‘Lozan sendromu’nun hâkim olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Kısacası, Türkiye, lobilerin desteğindeki AKP iktidarı eliyle millî tapusu olan Lozan’ı delik deşik eden bir noktaya doğru hızla sürüklenmektedir… Gelişmeler AKP yönetiminin, ‘millî görüş elbisesi’ yerine ‘teslimiyetçilik elbisesi’ni büyük bir zevkle giydiğini göstermektedir.”
26 Haziran’da da şunları:
“Türkiye karşıtlarının eline verilen çok büyük bir silâhı ifade eden İkiz sözleşmeler ve Uyum paketleri yakın bir gelecekte çok büyük tartışma ve sorunlara neden olacaktır. AKP iktidarı ise vurdumduymazlığının ve ürkütücü duyarsızlığının hesabını veremeyecektir… Bilinmelidir ki, iktidardaki teslimiyetçi ve talancı zihniyet değişmediği sürece, Türkiye’nin yapısının değiştirilmeye çalışılacağı ve hatta ‘Türkiye’ adının bile tartışmaya açılacağı günler uzak değildir. Her kişi ve kurum artık adımını buna göre atmalıdır.”
Yani Bahçeli, 20 yıl önceden bugünleri gördü.
Ama 2018’deki seçim beyannamesinde bile İkiz Sözleşmeleri onaylamakla övünen AKP ile ortaklıkta bir beis görmedi!..
Bırakın “Lozan’ın delik-deşik edilmesini”; işte adamlar sırtlarını emperyalizme dayamış, artık alenen Lozan’ın iptalini istiyor.
Dileyelim Bahçeli’nin, “‘Türkiye’ adının bile tartışmaya açılacağı günler uzak değil.” öngörüsü de gerçekleşmesin!..