2011’de Libya’nın işgâli, dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ve iktidarının “Haçlı seferi” benzetmesiyle başladı.
Bu “sefere” NATO’nun da destek vermesi istendiğinde, dönemin Başbakanı Erdoğan, “Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne işi var Libya’da?… Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez.” diye tepki gösterdi.
Erdoğan’ın o sözlerinden sonra Yeni Şafak, “Türkiye Sarko’ya inat ‘hayır’ diyor” başlığı altında, “Koalisyon güçlerinin, müdahaleyi NATO’ya devretme planının” veto edildiğini duyurdu.
Oysa aynı gün bir başka gazetede, “ABD, Fransa ve İngiltere’nin, NATO operasyonu konusunda anlaştığı” haberi vardı. Açıklamayı yapan da Beyaz Saray’dı.
İşte bu gelişmelerden birkaç gün sonra Erdoğan, Fransa İçişleri Bakanı Claude Gueant’ın, “Cumhurbaşkanı Sarkozy Libya’da bir Haçlı seferine önderlik ediyor.” sözlerini “Münasebetsizlik” olarak nitelendirirken, NATO için bu defa şunları söyledi:
“Türkiye Libya konusunda NATO’nun devreye girmesinde ısrarcı ve aktif rol aldı… Hiçbir zaman Türk uçakları, bizim askerimiz, Libya’daki kardeşlerine kurşun sıkan el, bomba atan uçak olmayacak.”
O dönemde Libya politikasında 25 günde bu noktaya gelinmişti!..
Libya’ya ÖSO’cu Gönderildi Mi?
Son 3 yılda yaşananlara bakalım.
Türkiye, 2019 sonunda Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile hem Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması hem de Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtıraları imzaladı.
Libya tezkeresindeki bazı ifadelerden, sadece Türk askerinin değil, sonradan adı “Milli Suriye Ordusu” yapılan ÖSO’cuların bu ülkeye gönderilebileceği sonucu çıkarıldı. Erdoğan’ın şu sözleri de bu sonucu doğrular nitelikteydi:
“Asker gönderme konusunda biliyorsunuz şu anda Rusya’dan bir güvenlik şirketi söz konusu. Bu şirket, oraya güvenlikçilerini göndermiş vaziyette. Eğer Libya bizden böyle bir talepte bulunursa, o zaman Libya’ya da aynı şekilde elemanlarımızı gönderebiliriz. Bunlar bizimle böyle bir güvenlik anlaşmasını imzaladıktan sonra zaten önümüzde de herhangi bir engel söz konusu değildir.”
Konu tartışılırken, Erdoğan, tezkerenin kabulünden 3 gün sonra, “Şu anda muharip güç olarak bizim orada farklı ekiplerimiz olacak. Bunlar bizim askerimizin içinden değil. Bu farklı ekiplerle o muharip güçler orada çalışacak. Ama işin koordinasyonunu bizim üst düzey askerlerimiz… Bunun içinde korgeneralimiz olmak üzere ve bunun yanında korgeneralimizle birlikte özellikle oradaki emir komuta zincirini elinde tutan gayet iyi yetişmiş ekiplerimiz olacak. Onlarla beraber bu süreci işletmiş olacağız.” açıklamasını yaptı.
2 ay sonra da bir otoyol açılış töreninde, şu ifşaatta bulundu:
“Biz gayrimeşru Hafter’e karşı, ücretli, lejyoner Hafter’e karşı biz orada yönetici, kahraman askerlerimiz ve Suriye Milli Ordusu’ndan ekiplerimizle beraber oradayız. Mücadeleyi orada sürdürüyorlar.”
Böylece ne oldu? Bizzat Erdoğan’ın ağzından Libya’da ÖSO’cuların bulunduğu dünyaya ilân edildi!..
Ankara Bir Daha ÖSO’yu Ağzına Almadı Ama
2020’ye gelelim. Ekim’de BM öncülüğünde Libya’daki taraflar arasında ateşkes anlaşması imzalandı. Anlaşmada, “tüm paralı askerler ve yabancı savaşçıların yanısıra tüm askeri birliklerin 3 ay içinde ülkeden ayrılması” öngörüldü.
Erdoğan, anlaşmaya ilişkin umutsuz ifadeler kullanırken Savunma Bakanlığı, “Türkiye’nin Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne verdiği askeri eğitim, yardım ve danışmanlık desteğinin sürdüğünü” bildirdi. Libya Devlet Yüksek Konseyi ile Savunma Bakanlığı da, “İki ülke arasındaki askeri anlaşmaların olumsuz etkilenmeyeceğini, işbirliğinin devam edeceğini” duyurdu.
Sonraki süreçte de BM veya diğer platformlarda “Paralı askerler, yabancı savaşçılar ve tüm askeri birliklerin çekilmesi” gündeme geldiğinde Savunma Bakanı Akar, “Sonuna kadar burada olmaya devam edeceğiz”, “Türkiye, Libya’da yabancı güç değildir”, “Orada yapmaya çalıştığımız şey askeri, eğitim iş birliği ve danışmanlık. Diğer ülkelerin çeşitli görevlerde yaptıklarının aynısı. Fakat biz olduğumuz için bunu anlamamakta ısrar ediyor, bunu karalamak için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar. Bunların hiçbir kıymeti harbiyesi yok.” açıklamalarını yaptı.
Bu arada şunlar oldu:
Haziran 2021’de Berlin’de yapılan Libya Zirvesi’nde aynı kararlar alınıp, Türkiye’nin sözkonusu maddeye çekince koyduğu belirtilirken, ABD yetkilileri Rusya ve Türkiye’nin, “yabancı ve paralı askerlerin iki taraftan da çekilmesini sağlamak için bir ön anlaşmaya vardığını” öne sürdü.
Sık sık Türkiye’ye gelip Erdoğan’la görüşen Libya Başbakanı Abdülhamid Dibeybe ise böyle bir anlaşmadan haberdar olmadıklarını belirttikten sonra, “Ancak [bu konuda] herhangi bir anlaşmayı memnuniyetle karşılıyoruz… Libya’dan yabancı güçlerin çekilmesi konusunda tüm taraflarla görüşme halindeyiz.” dedi.
Bu arada ABD’nin Libya Özel Temsilcisi Richard Norland, 12-13 Ağustos’ta “Üst düzey Türk yetkililerle verimli istişarelerde bulunmak için” Ankara’ya geldi. Ancak nedense Ankara, bunu Norland’ın 1 yıl önce ABD’nin Libya Büyükelçisi olarak yaptığı ziyarette olduğu gibi duyurmadı; kimlerle, ne görüştüğü açıklanmadı.
Ağustos sonuna doğru da 5+5 Askeri Komitesi, Hafter tarafı ile Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne bir mektup gönderip, “Tüm paralı askerlerin sınır dışı edilmesini, ayrıca Türkiye ve Rusya ile yapılan askeri anlaşmaların dondurulmasını” istedi. Ancak UMH tarafı bu talebi reddedip kınadı.
Fransa Yine Başrolde
Son durum şu:
Erdoğan’ın G-20 Zirvesi’ndeki uyarılarına rağmen Macron, önceki gün Paris’te Libya Konferansı düzenledi. Konferansa, Libya’nın işgâlinde başrolde olan tüm “haçlı” ülkelerinin yanısıra, Türkiye karşıtlığının öncüleri Yunanistan ve Rum kesimi çağrıldı. Mısır Cumhurbaşkanı Sisi de oradaydı.
Gündem, 24 Aralık’taki seçimin yanısıra yabancı askeri güçlerin çekilmesiydi. Halife Hafter tarafında savaşan paralı askerlerden 300’ünün ülkelerine geri gönderilmesi kararı alındığı bildirilirken, Türkiye ile Rusya’nın varlığının Libya’da istikrarı ve güvenliği tehdit ettiğini öne süren Macron, “Türkiye ve Rusya paralı askerlerini gecikmeden Libya’dan geri çekmeli.” dedi.
Sadece Macron değil, ortak basın toplantısında Almanya Başbakanı Merkel ve İtalya Başbakanı Draghi’nin yanısıra Ankara’ya yakınlığı ile bilinen Libya Başbakanı Dibeybe de aynı şeyi söyledi.
Libya’da Kaç ÖSO’cu Var?
Ankara, muhalefeti “sokağa çıkmaz hale getirmekle” uğraşmakla ilgilendiğinden olsa gerek, bu açıklamaların üzerinden iki gün geçtiği halde, “Eyyy Macron, Türkiye’nin Libya’da paralı askeri yok.” diyen çıkmadı.
Sadece Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bu toplantıda yabancı askerlerin çıkarılması konusu Türk askeriyle ilişkilendirilmeye çalışıldı, bundan rahatsızız. Biz Libya hükümetiyle yaptığımız anlaşma neticesinde oradayız, bizim hukuki bir gerekçemiz var. Bu anlaşma sayesinde Türk askeri sadece askeri danışmanlık ve eğitim hizmeti veriyor.”
Kalın’ın sözlerinden, Libya’da askerimiz dışında hiçbir unsurun bulunmadığı anlaşılıyor.
İyi de, Erdoğan’ın 2019 ve 2020’deki açıklamalarını nereye koyacağız?
Keza, ABD Dışişleri Bakanlığı ve CIA’nın, “Türkiye’nin, Libya’ya 3 bin 500-5 bin Suriyeli savaşçı gönderdiği”, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin ise “Eylül 2020 itibarıyla Libya’da en az 15 bin Suriyeli savaşçı bulunduğu” iddialarının dayanağı neydi?
Hiç gönderilmediler mi?
Gönderildiler ise, çekildiler mi?
Çekildilerse ne zaman çekildiler ve şimdi neredeler?
Libya’da 10 yılın özeti mi? Fransa öncülüğünde başlayan “haçlı seferi”, yine Fransa öncülüğünde sonuçlandırılırken, “denge” misyonunu tamamlayan Türkiye dışlanıyor gibi!..