Erdoğan “kritik dönemeçlerden” söz ederken, “28 Şubat”“Cumhuriyet mitingleri”“Gezi olayları”“17-25 Aralık girişimi” ve “15 Temmuz” örneklerini verdi. 28 Şubat’la ilgili ifadesi şuydu:

Sermayenin renklere ayrıldığı karanlık günlerinden vesayetin yeniden hortlatılma çabalarına…”

28 Şubat davasının 106 celsesinden 103’ünü izlemiş, binlerce sayfalık klasörleri okumuş birisi olarak hemen şunu belirteyim:

Sermayeyi renklere ayıran” TSK değil MİT’ti. Dahası irtica” raporlarını hazırlayan, önce dönemin Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel’e, ardından Genelkurmay’a ve nihayetinde MGK’ya brifingler veren, özetle “28 Şubat”ın düğmesine basan da MİT’ti.

Açık Görüşte Düştü Bayıldı

Ama bildiğiniz gibi; Erbakan’ın vefatından sonra açılan bu davada, MİT’e hiçbir hesap sorulmazken, tüm fatura TSK’ya kesildi. Yaşları 70-90 arasındaki 14 komutan şimdi hapiste. Hepsinin de ağır sağlık sorunları var, ama duyulmasını istemiyorlar.

Geçtiğimiz Mart ayında Cumhuriyet’ten Barış Pehlivan, 82 yaşındaki Hakkı Kılınç’ın kapalı görüşte eşiyle görüşürken nasıl fenalaştığını yazdığı için\ ben de Perşembe günü Bayram münasebetiyle gerçekleşen açık görüşte yaşananları aktarsam herhalde üzülmezler.

Ankara Sincan’daki tüm 28 Şubat hükümlüleri aileleriyle görüşürken Hakkı Kılınç yine fenalaştı, eşi ve çocuklarının gözü önünde düşüp bayıldı. Hemen yardıma koşuldu, müdahale edildi… Gözlerini açtığında, “Bana ne oldu?” diye sordu… Geriye herkeste üzüntü ve büyük bir moral bozukluğu kaldı… Bir de Hakkı Kılınç’ın rahatsızlığının ne olduğunun bilinmezliği!..

Sözcü’den Aytunç Erkin, bugün Hakkı Kılınç’ın oğlu Mehmet Koray’ın kendisine gönderdiği isyan mektubunu paylaştı. Besbelli, açık görüşte yaşananlardan sonra kaleme almış. Ancak olaydan hiç bahsetmeden 28 Şubat davasındaki hukuksuzlukları madde madde hatırlatıp, “Vicdanlara sesleniyorum. Suçu olmayan ve haksızlğa uğramış herkes gibi, bu komutanları da unutmayalım, unutturmayalım… Gerçekten yazıktır, günahtır.” demekle yetinmiş.

Kılınç’ın oğlu daha önce Erdoğan ve Savunma Bakanı Hulusi Akar’a da mektup yazıp, adil yargılma” ve dosyanın Anayasa Mahkemesi’nde bir an önce görüşülmesi için yardım talebinde bulunmuştu.

Korgeneralliğe kadar yükselen, Jandarma Teşkilâtı’nda “Peygamber Hakkı” diye bilinen Hakkı Kılınç’ın “suçu” ne derseniz? 28 Şubat sürecinde, Jandarma Genel Komutanlığı Harekât Başkanı’yken, verilen emir üzerine Genelkurmay’daki bazı toplantılara katılmış olması…

Kendileri Hapiste İddianameleri Yürürlükte

28 Şubat’la ilgili bu üzücü nottan sonra yine Erdoğan’ın dün verdiği örneklerden gezi olaylarına” bakalım.

15 gün önce Osman Kavala ağırlaştırılmış müebbet, 7 sanık da 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Peki bu davada esas alınan usulsüz dinleme kayıtları kimin eseriydi? “FETÖ” firarisi bir savcının… Onun “delilleri” önce “yeniden kıymetlendirmeye”, sonra “yeniden incelemeye” tabi tutulup sanıklara ceza verildi. Bu arada kararı veren heyetteki bir üye hakimin eşinin “FETÖ itirafçısı” olduğu ortaya çıktı, o da başka!..

İstanbul’daki bu kararın hemen ardından Ankara’daki Gezi davasında da dikkat çekici bir gelişme yaşandı. 26 Mart’taki esas hakkındaki mütalaasında; 26 sanıktan 25’inin “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan beraatını isteyip, “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa Muhalefet, terör örgütü propagandası yapma, görevi yaptırmamak için direnme, Devletin Egemenlik Alametlerini Alenen Aşağılama ve mala zarar verme” gibi suçlardan cezalandırılmasını talep eden Savcı, 3 Mayıs’ta ek mütalaa sunup “sanıkların terör örgütüne üye olduğunun” tespit edildiğini ve yapılanın “kalkışma” olduğunun anlaşıldığını bildirdi.

Ankara’daki Gezi’nin İlk Savcısı Kimdi?

O halde 2013’te Ankara’daki Gezi’de görevli savcı kimdi, ona bakalım mı?

28 Şubat soruşturmasını 2.5 yıl boyunca yürüten, emniyet fezlekesi olmadan bin 300 sayfalık iddianameyi hazırlayıp 103 komutanının cezalandırılmasını isteyen Mustafa Bilgili’ydi.

15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra firar eden, 6 ay sonra yakalanıp “FETÖ üyeliğinden” ve “Kozmik oda” soruşturmasından 17 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırılan Mustafa Bilgili, 6-8 Aralık 2016’da yapılan sorgusunda Gezi’yle ilgili şunları anlattı:

Her ne kadar FETÖ üyeliği, hükümeti ve anayasal düzeni yıkmakla suçlanıyorsam da Ankara’da Gezi olaylarının artması üzerine olaylara karışan kişilerin bir gün nezarette tutulup bırakılmasının önlenebilmesi ve etkin bir soruşturma yapılabilmesi için o dönemde Başsavcı vekilimiz olan Murat Esen tarafından yaklaşık 15 gün süreyle Gezi olaylarına bakmakla görevlendirildim. Kızılay ve Güvenpark’ta Gezi olaylarına karışanların Başbakanlık binasını 4 defa işgal etme girişiminde bulunmaları üzerine tüm emniyet güçlerine Başbakanlığa yaklaşan tüm eylemcilerin gözaltına alınması talimatını bizzat verdim. Aynı anda Başbakanın Keçiören’deki evinin de 2 defa basılıp, işgal edilmesi girişiminin tarafıma polisçe bildirilmesi üzerine bunların da tamamının gözaltına alınması yönünde talimat verdim. Ankara ilinde ilk defa yaklaşık 700 kişi gözaltına alındı. Ankara’nın tüm nezarethaneleri doldu, şüphelileri spor salonlarına aldık. Bir kısım milletvekilleri ve avukatlar emniyeti bastılar. O gece sabaha kadar emniyet güçleri ve ben uyumadık. Gözaltına aldığımız kişileri 4 gün gözaltında tutarak, Ankara’da Gezi olaylarının başarısız olmasını bizzat sağladım. Ben hükümeti devirecek bir Cumhuriyet savcısı olsaydım, Ankara’da bu olaylarda bu kadar kişiyi gözaltına almazdım; olayları oluruna bırakırdım ve Başbakanlık, Başbakanın evi işgâl edilirdi. Bu hususu Başsavcı Vekili Murat Esen doğrulayacaktır.”

Bilgili’nin sorgusunda, ağırlıklı olarak Kozmik Oda soruşturması ve dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Muharrem Köse ile ilişkisi üzerinde durulduğunu, 28 Şubat’a ilişkin hiçbir şey sorulmadığını; ancak kendisinin dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Hulusi Akar ve Muharrem Köse’yle bu konudaki mesaileri hakkında detaylı bilgi verdiğini de kaydedelim.

Özetlersek; 28 Şubat soruşturması vesilesiyle nasıl tanıştıkları, karşılıklı yazışmaları nasıl yaptıkları, gizli bilgi ve belgelerin nasıl gelip-gittiği hakkında bilgi verdi. Dahası, soruşturma kapsamındaki bir generalin isminin, Necdet Özel’in Başbakan Erdoğan’la görüşmesi sonrasında Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in talimatıyla iddianameden çıkarıldığını söyledi.

Bilgili, yine sorgusunda; “28 Şubat iddianamesinin tanziminden sonraki süreçte 28 Şubat soruşturmasının basın, gazeteciler ayağı, ekonomik ayağı ve üniversiteler ayağı ile ilgili olarak da Başsavcı Vekili Murat Esen tarafından ben, Hüseyin Şahin, Sadık Bayındır ve Durak Çetin soruşturma yapmakla görevlendirilmiştik.” dedi.

Bilgili hapisteyken, saydığı diğer tüm isimlerin şu anda Yargıtay Üyesi olduğunu da belirtelim.

İstanbul’da Zekeriya Öz Ne İse Ankara’da da

Mustafa Bilgili’yle devam edelim.

Hakkında, 2011-2014 arasında özellikle TGB üyelerini sahte isimle dinletme suçlamasıyla açılan bir dava var.

İşte geçtiğimiz 16 Mart’ta, ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nde görülen bu davaya Bilgili bizzat katıldı. Suçlamaları redderken, TGB’lilerin o dönemde Erdoğan ve AKP hakkında kullandığı ifadelerden ve eylemlerde attıkları sloganlardan örneklerle savunma yapıp beraatını istedi.

Sonrasında davaya kendisi ve müvekkili adına katılan Av. Hüseyin Buzoğlu ile Bilgili arasında şu diyaloglar yaşandı:

Av. Buzoğlu: Size isnat edilen fiil neydi acaba?

Bilgili: Terör örgütü üyeliği.

Av. Buzoğlu: Fetullah Gülen terör örgütüne üyelik, ne kadar ceza aldınız?

Bilgili: Mahkeme getirirse, orda görülebilir.

Av. Buzoğlu: Bu şunun için önemli beyefendi; İstanbul’da Zekeriya Öz ne ise, Ankara’da da sizdiniz. 28 Şubat soruşturmasını siz yürüttünüz. Kozmik Odayı siz yürüttünüz. Masumiyet karinesine saygım yüksek, ama bugün eğer bu ülkede olumsuzlar yaşanıyorsa, sizlerin katkısı çok yüksek.

Bilgili: Şimdi sayın müşteki, 28 Şubat iddianamesini…

Av. Buzoğlu: 28 Şubat dosyasıyla ilgili hakkında herhangi bir soruşturma yürütülmüş mü, herhangi bir HSK soruşturması gerçekleştirilmiş mi, bununla ilgili neticelen herhangi bir iddianame veya karar var mı?

Bilgili: 28 Şubat’la ilgili olarak hakkımda bir soruşturma yoktur.

Ölmeleri mi Bekleniyor?

Bilgili “FETÖ üyeliği” ve Kozmik Oda soruşturmasından hapiste; ama, görüldüğü üzere, 28 Şubat’tan hakkında tek bir soruşturma açılmamış!.. Ankara’daki Gezi davasında onun savunduğu noktaya gelinmiş!..

Niye? Çünkü gördük ki, her iki dava da adeta AKP’nin bitmez tükenmez kin davası”… Savcıları, “FETÖ’cüymüş”, ne önemi var?! Bu durumdaki savcıların orada yaptığı “yanlış”, burada yaptığı “doğru” olabilir mi? Ama oluyor işte!..

Hakkı Kılınç’ın yaşadıklarından hareketle 28 Şubat davasına dönersek; üyelerin büyük bölümünün bu konuda iktidardan farklı düşünmediğini bilsek de, kurumsal olarak Anayasa Mahkemesi’ne soralım:

Bu dosyayı görüşmek için cezaevlerinden illa bir cenazenin çıkması mı gerekiyor?! Yetkililerimiz, cezaevlerinde ölüm olaylarından yorulmadı mı?!