Hemen burada 2006 yılında yaşanan bir olayı hatırlatalım. Erdoğan yine bir AB zirvesindedir. Dönemin Rum lideri Papadopulos’la karşılaşır. Ardından Papadopulos’un kendisine ne söylediğini ve verdiği cevabı şöyle açıklar: “’İkimiz kahve içelim, konuşalım.’ dedi. Ben de kendisine dedim ki, ‘Sayın Papadopulos, sizin muhatabınız Mehmet Ali Talat’tır. Kahveyi onunla içeceksiniz. Yok bizim de olmamızı istiyorsanız, Yunanistan Başbakanı Sayın Karamanlis’i de davet edelim. Dörtlü olarak oturalım, içelim, konuşalım… Avusturya Başbakanı’na, ‘Papadopulos’la bir araya bu şekilde gelemem. Talat ile Papadopulos’un bir araya gelmesi gerekir. Ama isterseniz sizin de katılacağınız Türkiye-Yunanistan-KKTC ve Güney Kıbrıs zirvesi olabilir. İsterseniz bunu Viyana’da yapalım, yemek yiyelim.’ dedim. Avusturya Başbakanı, ‘Bu güzel teklif, bunu deneyeyim.’ karşılığını verdi. Sanıyorum bunu başaramadı, sonra ses çıkmadı. Ama Annan bunu başardı. Papadopulos ile Talat’ı bir araya getirdi.” Tabii şimdi Rum lidere, “Sizin muhatabınız Ersin Tatar’dır.” denemeyip kahve içiliyor. Çünkü köprülerin altından çok sular aktı.
Erdoğan önceki gün Macaristan’da Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi’ndeydi. Macron başta olmak üzere buradaki liderlerle ülkemizde görmediğimiz kadar mutlu, keyifli pozlar verdi.
Zirvede yaptığı konuşmada da, “Avrupa’nın refahı ve güvenliğine önemli katkılar sunan bir aday ülkenin AB’ye katılım sürecinin yıllardır engellenmesinin makul bir izahı olmadığını” belirtti, özellikle “PKK ve FETÖ’yle mücadelede somut işbirliği görmek istediğimizi” söyledi.
Her isteğini yerine getirsek bile Türkiye’yi üye yapmayacağını bebeler bile anladı; ama iktidar, AB sevdasından vazgeçmedi.
AB de “diyalog/işbirliği” havucuyla ülkemizi gayet iyi kontrol altında tutuyor. Son dönemde yeniden yüzümüze gülmesinin sebepleri var. En büyük öncelikleri, Suriyelileri burada tutarak Avrupa’nın “güvenliğini” sağlamamız ve “Kıbrıs sorununu” Rum-Yunan tezleri doğrultusunda çözmemiz – yani bu cephede de teslim olmamız.
Erdoğan’ın mutluluk pozları verip çağrıda bulunduğu AB ile müzakereleri kim durdurdu? Kıbrıs Rum kesimi ve Fransa!..
Rum kesimini ABD’den sonra en çok kim silahlandırıyor? Fransa ve Almanya!..
Peşinden koştuğumuz AB’nin Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell daha birkaç gün önce KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Kırgızistan’daki Türk Devletleri Teşkilâtı (TDT) toplantısına katılmasına nasıl tepki gösterdi? AB’nin sadece Rum kesimini tanıdığını vurgulayıp KKTC’yi “meşrulaştırma” çabalarını reddettiğini söyledi.
Durum bu iken Erdoğan o zirvede ne yaptı; tanımadığımız sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin lideri Nikos Hristodulidis ile kahve içip kruvasan yedi.
Görüşme planlı değilmiş de… Resmi bir diplomatik diyalog olmamış da…
Önemli olan karşı tarafın niyeti ve bunu nasıl algıladığı. Hristodulidis, “Bu görüşme Kıbrıs sorununun çözümü için müzakerelere yeniden başlamaya hazır olduğumu iletmek için bir fırsattı.” demiş.
Ankara ve KKTC, “KKTC tanınmadan müzakereyi kabul etmiyoruz.” havasındayken, geçen ay BM Genel Sekreteri Guterres’in Ersin Tatar ve Nikos Hristodulidis’i gayrı resmi akşam yemeğinde bir araya getirdiğini gördük. Bunun nasıl algılandığını da kaydedelim.
Beş gün önce, Kıbrıs ve Yunanistan’ın birleştirilmesine yani Enosis’e karşı çıkmak için kurulan Rum AKEL Partisi’nin Genel Sekreteri Stefanos’la “Kıbrıs sorununa ilişkin müzakerelerin yeniden başlatılması çabalarını” ele alan Yunanistan Başbakanı Miçotakis, çözüme ilişkin değişmez tezlerini tekrarlayıp Guterres’in girişimiyle gerçekleştirilen o toplantının “olumlu bir ilk adım” olduğunu ifade etti.
Şimdi kahve-kruvasan sohbetini de “olumlu ikinci adım” görmezler mi?
2006’DAKİ KAHVE TEKLİFİNE ERDOĞAN’IN CEVABI
Hemen burada 2006 yılında yaşanan bir olayı hatırlatalım. Erdoğan yine bir AB zirvesindedir. Dönemin Rum lideri Papadopulos’la karşılaşır. Ardından Papadopulos’un kendisine ne söylediğini ve verdiği cevabı şöyle açıklar:
“’İkimiz kahve içelim, konuşalım.’ dedi. Ben de kendisine dedim ki, ‘Sayın Papadopulos, sizin muhatabınız Mehmet Ali Talat’tır. Kahveyi onunla içeceksiniz. Yok bizim de olmamızı istiyorsanız, Yunanistan Başbakanı Sayın Karamanlis’i de davet edelim. Dörtlü olarak oturalım, içelim, konuşalım… Avusturya Başbakanı’na, ‘Papadopulos’la bir araya bu şekilde gelemem. Talat ile Papadopulos’un bir araya gelmesi gerekir. Ama isterseniz sizin de katılacağınız Türkiye-Yunanistan-KKTC ve Güney Kıbrıs zirvesi olabilir. İsterseniz bunu Viyana’da yapalım, yemek yiyelim.’ dedim. Avusturya Başbakanı, ‘Bu güzel teklif, bunu deneyeyim.’ karşılığını verdi. Sanıyorum bunu başaramadı, sonra ses çıkmadı. Ama Annan bunu başardı. Papadopulos ile Talat’ı bir araya getirdi.”
Tabii şimdi Rum lidere, “Sizin muhatabınız Ersin Tatar’dır.” denemeyip kahve içiliyor. Çünkü köprülerin altından çok sular aktı.
Ne gibi mi?
Örneğin KKTC-Rum kesimi arasındaki müzakerelere son verildikten sonra 2018’de; dönemin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Rum lider Nikos Anastasiadis’in gizli bir görüşme yaptığı ortaya çıktı. Öyle ki, o zamanki KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı bile, “Bu tür görüşmeler süreklilik arz eder konuma gelirse, Kıbrıs Türk tarafının devre dışı bırakıldığı algısına yol açabilir. Rum tarafının yıllarca arzu ettiği, Kıbrıs Türklerini dışlayarak, Türkiye’yle doğrudan görüşme yapmak hedefine ulaştığı görüntüsünün ise zararı büyük olur.” uyarısında bulunmak zorunda kaldı.
Haziran 2022’de Madrid’de NATO üyeleriyle AB ülkelerini bir araya getirecek gayrı resmi yemeğe İspanya’nın ricası, Türkiye’nin onayıyla Rum lider Anastasiadis’in de katılacağı duyulduğunda CHP’li Utku Çakırözer, “Hangi dayatma karşısında bunu yapıyorsunuz?… Bu büyük bir tavizdir, bunun gerisini isterler. Bugün gayrı resmi bir toplantıya oturan, yarın resmi sandalyede yer ister.” dedi de, kimse oralı olmadı.
Olmadığı gibi, Anastasiadis yemekte “Türk mevkidaşı Erdoğan’la, Kıbrıs sorunu hakkında görüş alış verişinde bulunduklarını”, “müzakerelerin yeniden başlatılmasına hazır olduğunu”, “bunun Kıbrıs ve tüm Kıbrıslılar için olduğu kadar Doğu Akdeniz’de istikrar ve güvenlik, Yunanistan-Türkiye ve AB-Türkiye ilişkileri için faydalı olacağını söylediğini” açıkladı.
SÖZDE DEVLETİN DURUŞU
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Rum kesimi karşısındaki duruşu böyle.
Bir de tanımadığımız bu sözde devletin duruşuna iki örnekle bakalım.
2016’da dönemin Rum lideri Nikos Anastasiadis, Birleşmiş Milletler Dünya İnsani Yardım Zirvesi’ne katılmak için İstanbul’a geldi. Bu, 54 yıl aradan sonra “Devlet Başkanı” sıfatıyla yapılan ilk ziyaretti. Toplantı Türkiye’nin ev sahipliğinde düzenlenmişti, ama davet eden BM olduğu için Anastasiadis’in bu sıfatı kullanmasına ses çıkarılamadı.
İşte bu toplantı vesilesiyle Erdoğan bir resmi yemek verdi. Anastasiadis, yemeğe KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın da davet edildiğinde öğrenince ne mi yaptı?
“Size afiyet olsun, ben gelmiyorum.” diyerek programını yarıda kesti ve İstanbul’dan ayrıldı.
2022 yılında düzenlenen ve Yunanistan’ın da davetli olduğu Antalya Diplomasi Forumu’nda ise şu yaşandı:
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın bu toplantıya katılacağını öğrenen dönemin Rum kesimi Dışişleri Bakanı; Erdoğan’ın kahve içtiği, şimdinin Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, mevkidaşlarını arayıp foruma katılmamalarını istedi. Bunun üzerine Yunanistan temsilcileri gelmekten vazgeçti. AB Yüksek Temsilcisi Josep Borrell de aynı gerekçeyle Erdoğan’ın verdiği resepsiyona katılmadı.
Ankara’nın Kıbrıs konusundaki bu gidişi nereye; onu da yarın anlatalım.