Herkesin gözü kulağı, hemen hemen eş zamanlı açıklanacak olan asgari ücret ve Merkez Bankası’nın yeni faiz kararında olsa da hukuk ve adalet anlamında yaşanan dikkat çekici bir gelişmeyi atlamayalım istiyorum.
Malûm, ülkemizde bir süredir “siyasal ve askeri casusluk” operasyon furyası var.
Operasyonlar yapılıyor, ama henüz iddianame hazırlanmadan veya yargılama yapılmadan medya üzerinden hüküm kesiliyor.
Varsayalım ki bunlar doğru; ama kimse dönüp de, “Türkiye nasıl casuslar cennetine çevrildi? Bu ülkenin hiç mi savunma mekanizması, istihbaratı yok da casuslar devlet kurumlarına kadar sızıp cirit atıyor?” diye sorgulamıyor.
En yakın örnek; DEVA Partisi Kurucular Kurulu Üyesi, emekli asker Metin Gürcan’ın başına gelenler. O da “siyasal ve askeri casusluk” suçlamasıyla tutuklandı.
Aynı mekanizma çalıştı; Gürcan daha Emniyet’ten savcılığa doğru yola çıkarılmışken polisteki ifadesi medyada çarşaf çarşaf yayımlandı. Hemen ardından, avukatlarının bile ulaşamadığı dosyadan görüntüler servis edildi. Tutuklanmaması kaçınılmazdı, öyle de oldu. Özetle, daha iddianamesi yazılıp yargılanmadan peşinen hükmü kesildi!..
Büyükelçilerin Kavala Açıklaması
Ulusal ve uluslararası düzeyde en kronik örnek ise Osman Kavala. Gezi davasından tutuklandı, beraat etti; ama hemen ardından Gezi ve 15 Temmuz bağlantılı olarak “siyasal ve askeri casusluk”tan tutukluluğunun devamı sağlandı.
Konumuz Kavala’nın dosyası değil, AİHM’in verdiği tahliye kararlarının uygulanmaması ve bunun üzerine ABD öncülüğünde 10 büyükelçinin yaptığı açıklama.
ABD Büyükelçiliği’nin internet sitesinde halen duran 18 Ekim tarihli açıklama şöyleydi:
“Osman Kavala’nın tutuklanmasının üzerinden dört yıl geçti. Davanın, farklı dosyaların birleştirilmesi ve beraat kararından sonra yeni davaların yaratılması yoluyla sürekli geciktirilmesi, Türk yargı sisteminde demokrasiye saygıyı, hukuk devleti ve şeffaflık ilkelerini gölgelemektedir. Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda Büyükelçilikleri olarak Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleriyle ve milli kanunlarıyla uyumlu şekilde, bu davanın adil ve hızlı biçimde sonuçlandırılması gerektiği kanısındayız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu husustaki kararları doğrultusunda Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması için Türkiye’ye çağrıda bulunuyoruz.”
Sonrasını hatırlarsınız.
Büyükelçilere sadece iktidar medyası değil, Erdoğan başta olmak üzere tüm iktidar mensupları tepki gösterdi. Örneğin Erdoğan şunları söyledi:
“AİHM bir karar almış. Bu Kavala denilen Soros artığıyla ilgili olarak Türkiye’yi adeta burada mahkûm etmek istiyorlar. 10 tane büyükelçi bu açıklamayı niye yapar? Bu Soros artığını savunanlar, ‘Bunu nasıl bıraktırırız?’ gayreti içindeler. Söyledim Dışişleri Bakanı’mıza, bizim bunları ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz olamaz. Türkiye’ye böyle bir ders vermek haddinize mi sizin? Kimsiniz siz?… Konuştuğun zaman sana verecekleri cevap şudur, ‘Yargı bağımsızdır.’ Sizde yargı bağımsız da bizdeki yargı bağımlı mı? Bizdeki yargı, bağımsızlığın en güzel örneklerini veriyor.”
“Burası Türkiye, Türkiye. Burası bir kabile devleti değil, anlı şanlı Türkiye. Burada Dışişleri’ne gelip de talimat veremezsiniz. Ben Dışişleri Bakanı’ma talimatı verdim, ‘Bunların bir an önce istenmeyen adam ilân edilmesini halledeceksiniz.’ dedim.”
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, “Büyük bir haddini bilmezliktir. İşinize bakın.” dedi.
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, “Hukukun üstünlüğüne gölge düşüren şey bu had ve hudut bilmezliktir.” yorumunu yaptı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, hukuk devleti” olduğunu vurguladı.
AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, Türkiye’nin hiç kimsenin parmak sallayarak konuşmasına izin vermeyeceğini bildirdi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da bildirinin arkasında “genç diplomatlar” grubunun olduğunu öğrendiklerini belirtip şöyle konuştu:
“Güya insan hakları savunucuları diye bir genç diplomatlar grubu varmış. Tabii büyükelçiler onay vermese olmaz, ama bu genç diplomatların başlattığı süreçte bu hadsiz açıklamayı yaptılar. Özellikle ABD Büyükelçisi’nin Washington’dan ve ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan da onay aldığını biliyoruz... Bunlar için Türkiye’ye düşman kimse, içeride ve dışarıda onu desteklerler, onu savunurlar.”
“Seçimle gelmiş Cumhurbaşkanını devirmek hangi ülkenin hukukunda suç değil. Bütün demokratik ülkelerde suç ve cezaları bizden çok daha ağır. Bu süreçte de gördüler ki, artık Kimse Türkiye’ye ne parmak sallayabilir, ne de içişlerine karışabilir. Bu burada da kalmaz. Bundan sonra gereken tedbirleri alırız bu konunun takipçisiyiz.”
Biz De Bu Filmi İzlemiyor Muyuz?
İşte bu “büyükelçiler krizi”nin üzerinden 2 ay geçmeden ne oldu, biliyor musunuz?
Ülkemizin Rodos Başkonsolosluğu’nda görevli Yunan vatandaşı sözleşmeli sekreter 1 yıl önce “düşmanın savaş gücünü desteklemek, devlet sırlarını ihlâl etmek ve casusluk yapmak” iddiasıyla gözaltına alınmıştı.
Pazartesi’den beri devam eden duruşma dün sonuçlandı ve bu personelimiz Onikiadalar Karma Yeminli Jüri Halk Mahkemesi’nde “casusluk”tan 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Söz konusu Yunanistan olunca, şaşıracak bir durum değil!..
Olayın şaşırtıcı kısmı, kararın hemen ardından Dışişleri Bakanlığı’mızın yaptığı şu açıklama:
“Rodos Başkonsolosluğu’muzda görevli Sözleşmeli Sekreterimizin Rodos’ta, Onikiadalar Karma Yeminli Jüri Halk Mahkemesi’nde 13 Aralık 2021 tarihinden bu yana üç gündür devam eden duruşması neticesinde, sözde casusluk suçlamasıyla 5 yıl ağır hapis cezasına çarptırılmasını kınıyoruz. Sözleşmeli Sekreterimizin 18 Aralık 2020 tarihinde tutuklanmasıyla birlikte, Yunan basınında, kamuoyunu ve adaleti baskı altına almaya matuf temelsiz haber ve değerlendirmelerin yayınlandığı görülmüştür. Üç gündür Rodos’ta devam eden duruşmada, uluslararası hukuk ve devletler özel hukuku dahil, hukukun tüm temel ilkeleri ayaklar altına alınmış; yapılan usul ihlalleriyle savunma hakkı dahi ihlal edilmiş; savcı ve mahkeme heyeti önyargılı bir tutumla hareket etmişlerdir. Mahkeme kararının daha açıklanmadan Yunan basınında yer bulması da yürütülen sürecin usulsüzlüğünü bir kez daha gözler önüne sermiştir. Personelimizin haklarının korunması amacıyla, Yunan iç hukukunda ve uluslararası hukukta gereken tüm adımlar atılmaya devam edilecektir.”
Yok, 2 ay önce yaşanan Büyükelçiler krizine atıfla, Yunan makamlarının Ankara’ya verebileceği karşılığı tahmin etme peşinde değilim. Sadece şunu soruyorum:
Dışişleri Bakanlığı’nın çizdiği bu tablo, eksiği yok fazlası var, ülkemizde yaşanmıyor mu? Üstelik de hemen her gün!..