Erdoğan’ın İstanbul’u bu denli istemesinin tarikatlara, cemaatlere, vakıflara kaynak aktarma, iktidarın işadamlarına ihale vermeye devam etmesi ve de Montrö Sözleşmesi’ni ortadan kaldıracak Kanal İstanbul projesi gibi söylenegelen hedefleri dışında, akıllara hiç gelmeyen başka bir sebebi daha olmasın?!..
AKP cenahı, 2019’daki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde Karadenizli ve Trabzonlu olması üzerinden Ekrem İmamoğlu’na “Pontuslu” imasında bulunurken bizzat Erdoğan da şunları söyledi:
“Burası İstanbul, bir diğer adıyla İslambol. Burası Konstantinopol değil, ama burayı böyle görmek isteyenler var. Böyle görmek isteyenlere karşı 22 günümüz var.”
Sonuçta Ekrem İmamoğlu seçildi. 5 yıl geçti. Gördüğümüz ve bildiğimiz kadarıyla İstanbul “Konstantinopol olmadı. Ama İstanbul’u “Konstantinopol” yapmak isteyenler inanılmaz mesafeler aldı. Hem de iktidarın kanatları altında.
Sebep o propagandaların tutmaması mıdır yoksa Mayıs’taki seçimlerden sonra “dış dostlar” haline gelen “dış güçleri” üzmeme gayreti midir, bilinmez; AKP ve medyası şimdiki seçim kampanyasında bu söylemlere sarılmadı.
BELEDİYENİN YETKİSİNDE DEĞİL Kİ
İktidarın bir yazarı, Adalar Belediye Başkan adaylığı konusunda CHP ve DEM Parti arasında yürütüldüğü öne sürülen pazarlıklardan hareketle, o da sadece bir okurundan gelen mesajı paylaşarak konuya değindi.
Özetle; ABD ve AB’nin Adalar bölgesi içinde yer alan Ruhban Okulu’nun açılması için bastırdığı, Fener Rum Patriği Bartholomeos’un tüm yurtdışı gezilerinde bunun gündeme geldiği, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Patriğin “ekümeniklik” yani “evrensellik” unvanına son verip sınırlarını net olarak çizdiği, ancak Patrik Bartholomeos’un kendisine çizilen sınırların dışına taşarak “ekümenik patrik” unvanını kullandığı anlatılıp DEM’in Adalarla ilgili ısrarının altında da bunların olduğu öne sürüldü.
Belediyenin, Ruhban Okulu’nu açma başta olmak üzere diğer emperyalist emelleri yerine getirme imkân ve yetkisinin bulunmaması bir yana; neyse ki, CHP ve DEM Adalar’da ayrı adaylar gösterdi de sözkonusu tehlikeler şimdilik bertaraf edildi!..
Bu vesileyle bile olsa içimizi ve altımızı oyan bir tehlikenin iktidar destekçileri tarafından dillendirilmesi her şeye rağmen önemliydi. Ancak bazı şeyleri hatırlatmadan da geçmeyelim.
AKP’nin 22 yıllık iktidarı süresince; dış güçlerin Ruhban Okulu’nun açılması dayatmalarına karşılık kâh Atina’ya cami yapılması, kâh Gümilcine’deki Celal Bayar Lisesi’ndeki Türk öğretmen sayısının artırılması, kâh Batı Trakya’daki seçilmiş müftülerin tanınması talebinde bulunuldu.
Şubat 2019’da dönemin Yunanistan Başbakanı Çipras ülkemize gelip Ruhban Okulu’nu ziyaret ettiğinde Dışişleri Bakan Yardımcısı Katrougalos aynen şunları söyledi:
“Okulun açılması konusunda bir karar alınırsa, bu ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından alınabilir.”
Erdoğan da son olarak geçtiğimiz Aralık’taki Atina ziyareti öncesinde, Ruhban Okulu’nun neden kapandığını anlattıktan sonra, “Yeniden açılabilmesi ancak kapsamlı mevzuat değişiklikleri sonucunda mümkün olabilir.” diyerek şartsız-şurtsuz yeni bir yeşil ışık yaktı.
Buraya kadar anlattıklarımızı, geçtiğimiz günlerde Yunanistan cenahından gelen bir haberle ete-kemiğe büründürelim.
Artık iki ülke arasında bahar havası esiyor ya; Yunan hükümeti, 6 yıl aradan sonra Selanik’teki Yeni Cami’nin Ramazan Bayramı namazı için ibadete açılmasına izin vermiş. Vermiş; ama Müslümanların, namazı kıldıracak din adamlarının şehirdeki cemaat tarafından itibar gören kişilerden olması talebine karşın imamı Yunan devleti belirleyecekmiş!..
NERENİN DEVLET BAŞKANI VEYA BAKANI?
Fener Rum Patrikhanesi’yle ilgili son gelişmeleri aktarmadan önce yine çok yakın zamanda iktidar medyası yazarlarından birisinin Patrik Bartholomeos için, “Fetullah Muhibbi” dediğini belirtelim.
Bartholomeos’un artık Lozan Antlaşması çatır çatır çiğnenerek Saray’a bile “Ekümenik” unvanıyla davet edildiğinden haberi olmasa gerek!..
Sadede gelirsek; geçtiğimiz 1-3 Mart tarihleri Antalya Diplomasi Forumu’nun üçüncüsü düzenlendi. Toplantıya 148 ülkeden 19 devlet ve hükümet başkanı, 2 özerk yönetim başkanı, 1 meclis başkanı, 64 bakan, 20 yabancı bakan yardımcısı, 57 uluslararası temsilci olmak üzere yaklaşık 4 bin 700 kişi katıldı. Ön plana çıkan konu, haliyle, Gazze idi.
İşte bu foruma Dışişleri Bakanı Hakan Fidan tarafından davet edilen birisi daha vardı. O davetli, Fatih Kaymakamlığı’na bağlı Patrikhane’nin başı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Bartholomeos’tu. Erdoğan ve Fidan’ın konuşmalarını dinleyip Macaristan Başbakanı Orban, Türk bakanlar ve kimi büyükelçilerle görüştükten sonra “Şehir”e (“City”) döndü.
Bartholomeos’un hangi amaçla veya nereyi temsilen davet edildiği bilinmez, ama mademki konu ağırlıklı olarak Gazze’ydi ve dünyaya bir mesaj verilmek isteniyordu, ondan evvel Türkiye Yahudileri Hahambaşı İsak Haleva’nın çağrılması gerekmez miydi?
Bartholomeos’un Antalya’dan İstanbul’a döndükten sonraki kimi faaliyetlerine dikkat çekelim.
“Ekümenik Patrik” unvanıyla “Konstantinopol Kutsal Meclisi”ni topladı…
Hac için “Küçük Asya ve Pontus”u ziyaret edecek olan Yunanistan manastırlarından gelen heyeti kabul etti…
“Kutsal ve Büyük Perhiz”in başlangıcı vesilesiyle verdiği vaazda, “Konstantinopol-Yeni Roma Başpiskoposu ve Ekümenik Patrik” unvanını kullandı…
HANGİ ÜLKENİN BÜYÜKELÇİSİ?
Tüm bunlardan sonra bu defa da Erdoğan’ın 12 Mart’ta AKP Genel Merkezi’nde büyükelçiler için verdiği iftara davet edildi.
Adı üzerinde; büyükelçiler onuruna düzenlenmiş iftar. Onların dışında Cumhurbaşkanı Yardımcısı ile AKP Merkez ve Karar Yönetim Kurulu üyelerinin katıldığı bir program.
Bartholomeos’un hangi sıfatla veya nerenin büyükelçisi olarak oraya davet edildiğini gel de sorma!..
Patrikhane projesinin sahibi “dış güçlere” bir mesaj daha gönderildiği o kadar belli ki!..
Bartholomeos, o iftardan sonra da İstanbul’daki “ekümenik patrik” unvanlı faaliyetlerine devam etti. Örneğin hemen ertesi gün Dünya Kiliseler Konseyi heyetini “Hıristiyanlararası ve dinlerarası diyalog” kapsamındaki kabulünde; Rusya’yı eleştirip, “Konstantinopolis Kilisesi”nin Kiev-Moskova ilişkilerindeki öneminden, “Konstantinopolis’in 1453’te Osmanlılar tarafından düşürülüşünden” söz ettikten sonra, “Üçüncü Roma olmaz. Sadece Presbiterler ve Yeni Roma-Konstantinopol var.” dedi.
Üç gün önce ise Yunanistan’daki kutsal Athos Dağı’nı ziyareti edecek olan, Türkiye’nin tanımadığı Kıbrıs Rum kesiminin başı Nikos Hristodulidis ile telefonla görüşüp ona hayır dualarını iletti.
BALAT NİÇİN BOŞALTILIYOR?
Bu tabloyu 14 gün önce Birgün Gazetesi’nde yayımlanan bir haberle tamamlayalım.
Kayhan Ayhan imzalı habere göre; Fatih’teki Fener Rum Patrikhanesi’ne komşu bazı binalar için boşaltma kararı verilmiş. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından vatandaşlara gönderilen yazıda, bu binaların Fatih Belediyesi’ne aktarıldığı bildirilmiş. Karara tepki gösteren vatandaşların akıllarına da “peşkeş ve yağma” iddiaları gelmiş.
Karar da zamanlaması da ne kadar manidar, değil mi?
Ez cümle; Erdoğan’ın İstanbul’u bu denli istemesinin tarikatlara, cemaatlere, vakıflara kaynak aktarma, iktidarın işadamlarına ihale vermeye devam etmesi ve de Montrö Sözleşmesi’ni ortadan kaldıracak Kanal İstanbul projesi gibi söylenegelen hedefleri dışında, akıllara hiç gelmeyen başka bir sebebi daha olmasın?!..