7 aydır devam eden, 17’si tutuklu 61 sanıklı davada kararın geçen hafta açıklanması bekleniyordu, ancak savunmalar uzadı. Mahkeme Başkanı, hafta sonu da duruşma yapıp karara gitmek istediğini bildirdi. Anlaşılamayan ve merak edilen, bu acelenin sebebi. Siyasi baskı mı var?.. Polislerin dijitalleri üzerinden başka skandalların ortaya çıkmasından mı korkuluyor?.. Görevden alınan KOM polislerinin akıbetine karar verilmesi için bu davanın sonucu mu bekleniyor?.. Yoksa bu davayla bağlantılı ikinci bir operasyon mu söz konusu?..
15 yıl önce Ergenekon, Balyoz kumpasları tam gaz devam ederken, Gazeteci-Yazar Barış Terkoğlu Odatv’de kelimenin tam anlamıyla tarihi bir fotoğraf yayımladı. Bu; o kumpas operasyonları yürüten hakim, savcı ve polislerin bir iftarda buluşmasının fotoğrafıydı.
Başlık “Bu fotoğraflar olay yaratacak” idi. Yarattı da, ama şöyle:
4 ay sonra Odatv’ye operasyon düzenlendi ve kadrosunun neredeyse tamamı Ergenekon’dan gözaltına alınıp tutuklandı. Hepimizin bilgisayarlarına sözde örgüte ait sahte belgeler yüklenmişti. Tutuklama yetmedi; fotoğraftaki hakim, savcı ve polisler Barış Terkoğlu hakkında ayrıca, “Terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek” suçlamasıyla dava açtı.
Dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e göre; hakim, savcı ve polislerin ”kalabalık bir ortamda herkesin gözü önünde birlikte yemek yiyip sohbet etmeleri son derece normal bir durum”, “beşeri bir münasebet” idi.
AKP-Cemaat ortaklığı bozulunca, “iktidara darbe” iddiasıyla açılan bu davaların kumpas olduğu ortaya çıktı; fotoğraftakiler başta olmak üzere binlerce hakim, savcı ve polis meslekten atıldı, tutuklandı veya firar etti.
Fotoğraf da; “Türk adalet tarihinin gördüğü en derin kumpasın suçüstü belgesi” diye adlandırıldı.
İFTAR YOK WHATSAPP VAR
15 yıl önceki bu olayı hatırlamamızın sebebi; 1 yıl önce ülke gündeminin en üst sırasında olan, ama şimdi neredeyse adı hiç anılmayan Ayhan Bora Kaplan organize suç örgütüyle ilgili soruşturma ve dava.
Operasyonun, yeni gelen İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın ekibi tarafından, eski Bakan Süleyman Soylu’ya yönelik yapıldığı öne sürüldü.
Soruşturma ve davanın en önemli gizli tanığı M7 kodlu Serdar Sertçelik’in ev hapsindeyken yurtdışına kaçtığı ortaya çıktı. Sertçelik yurtdışından yaptığı açıklamalarda, KOM polislerinin kendisinden “Bekir Bozdağ, Süleyman Soylu, Fahrettin Koca, Hasan Doğan, Mücahit Aslan” gibi isimleri vermesinin istediğini iddia etti.
Bu gelişmenin ardından KOM polisleri önce açığa alındı, ardından tutuklandı.
Bundan sonra siyaset çarşısı da karıştı. MHP Lideri Devlet Bahçeli, operasyonu “MHP, AKP ve Cumhur İtitfakı’na darbe” olarak nitelendirip, “Emniyet ve yargı içine yuvalanmış soysuz ve kripto çetelerin yeniden Türkiye üzerinde hesap yaptığı görülmektedir… Gizli tanık ifadeleriyle şerefli isimleri karalama kumpasını ve tecelli eden millet iradesini gölgeleme arayışını himaye eden ve buna hizmetkârlık yapan kim varsa haindir, haşhaşidir, emniyet, yargı ve medya uzantılarının tepesine binilmelidir.” dedi.
Halen, bir yandan KOM polislerinin öte yandan Ayhan Bora Kaplan örgütünün yargılaması sürüyor. Örgütün lideri olduğu iddiasıyla hakkında biri ağırlaştırılmış iki müebbet hapis istenen Bora Kaplan’ın davasında sona gelindi gibi.
Polislerin davasında dosyaya öyle belgeler girdi ki, inanılır gibi değil.
Örneğin dijital materyallerin inceleme sonuçları geldikçe; KOM polislerinin, görevden alınana kadar sadece soruşturmayı yürüten Savcı ile değil, yargılamayı yapan 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Başkanı ile WhatsApp’tan sayısız kez yazışarak, adeta soruşturmayı yürütmeye, sanık avukatlarının ifadesiyle “mahkemeyi yönlendirmeye” devam ettikleri görüldü.
15 yıl önce ortalığı sallayan iftar yemeği fotoğrafından, “re’sen tahkikatın gereği” diye açıklanan WhatsApp yazışmaları dönemine geçiş!..
Ama kimse oralı değil.
GRUP DA KURMUŞLAR
Polislerin dava dosyasında yeni bir şey daha ortaya çıktı.
Meğer Ayhan Bora Kaplan davası için Başsavcı Vekili, soruşturma savcısı, başka bazı savcılar ve KOM polisleri, “hızlı bilgi alışverişi, gereksiz yazışma ve tekitlerin önüne geçmek ve işlemlerin hızlandırılması” gerekçesiyle bir de WhatsApp grubu kurmuşlar.
Davanın gidişatıyla ilgisinden dolayı bu WhatsApp grubundaki yüzlerce yazışmadan sadece ikisini aktaralım. Soruşturmayı yürüten Savcı, 10 Kasım 2023 tarihli mesajında şöyle diyor:
“Kanun hükümleri gereğince istihbarat bilgisi ve gizli tanık beyanları tek başına hükme esas alınamıyor başkaca deliller ile desteklenmeli.”
Malum, Bora Kaplan davasında iki gizli tanık var; daha doğrusu vardı. Bunlardan birisi, davanın aynı zamanda sanığı olan M7 kodlu Serdar Sertçelik, diğeri kod Ü5. Sertçelik yurtdışına kaçıp kendisini ifşa etti. Ü5 de gizli tanıklıktan çekildi. Ama Savcı, esas hakkındaki mütalaasında her iki gizli tanığın ifadelerini dikkate alıp sanıkların cezalandırılmasını istedi.
‘CUMHURBAŞKANLIĞINDAN SORULSA MAHÇUP OLACAĞIZ’
Evvela Serdar Sertçelik’in durumunu hatırlatalım. Anlatılanlara göre; ev hapsindeyken ve ayağında elektronik kelepçe varken 20 Kasım’da dışarı çıkıp bir işkembeciye gitti. Burada vuruldu. Hastanede tedavi edildi. Doktordan, “gözaltına alınmasında sakınca vardır” şeklinde rapor alındı. 27 Kasım’da da firar etti. Halen yakalandığı Macaristan’da hapiste.
Şimdi de savcılar ve polislerin kurduğu o WhatsApp grubundaki konuyla ilgili yazışmalara bakalım.
21 Kasım saat 14.14 ve 18.28’de Başsavcı Vekili şunları yazmış:
“Köroğlu işkembecisinin bir şubesinde silahlı çatışma olduğu ve ABK ekibinden 3 kişinin yaralandığı gibi bir bilgi geldi doğru mudur?.. Arkadaşlar dosyamızı ve taraflarını ilgilendiren önemli olayları gecikmeksizin bana veya savcılarımıza bildirmeniz hem yasa gereği hem de zor durumda kalmamanız açısından çok önemli. Dosyanın gizli tanığı bir şekilde vurulmuş ancak aradan 3 gün geçmiş haberimiz yok! Bakanlık, HSK veya Cumhurbaşkanlığından sorulsa haberimiz yok deyip mahcup olacağız. Bugün tesadüfen duyup size sorunca olayı öğrenmiş olduk. 5 saat sonra Cevheri Güven yayınladı, yani tesadüfen öğrenmesek kendi dosyamızı ilgilendiren olayı firari Fetöcü Cevheriden öğrenmiş olacaktık ki bu kabul edilebilir değil.”
KOM Şube Müdür Yardımcısı da saat 18.32’de; “Sayın Başsavcım kargaşa nedeni ile gecikme oldu. Daha duyarlı hareket edeceğiz.” cevabını vermiş.
25 Kasım saat 13.45’te soruşturmayı yürüten savcı ise şöyle demiş:
“Bu müzekkere ile ilgili henüz bir cevap verilmedi. Denetimli Serbestlik Müdürlüğü yazdığı yazıda şahsın konut hapsi şeklindeki adli kontrolü birden fazla kez ihlal ettiğini; bir kez mazeretin haklı görüldüğünü; buna karşılık diğer ihlallerde mazeretin haklı görülmediğini tespit ettiklerini bize bildirerek tedbirin devam edip etmeyeceği şeklinde cevap bekliyor. Öte yandan TCK 220/5 de örgüt yöneticileri örgüt faaliyeti çerçevesinde yürütülen tüm suçlardan fail gibi sorumludur hükmünü kabul etmiş. Hem tedbirin devam edip etmeyeceğinin hem de TCK 220/5 maddesi kapsamında sevk durumunun tayini açısından bu müzekkerenin adli kontrole ilişkin hususlarını şüphelinin diğer şüpheliler ile birlikte hazır edileceği güne kadar yapalım. Öte yandan kendisine karşı işlenen suçun örgüt kapsamında işlenip işlenmediğinin titizlikle araştırılması gerekir. Sadece şüpheli anlatımları dikkate alınarak suçun örgüt kapsamında işlenmediğinin kabulü doğru bir soruşturma yöntemi olmayacaktır… Bu şahsa karşı işlenen suç titizlikle araştırılmalı; şüphelilerin bizim dosyamızdaki örgütsel sıfata haiz kişiler ile iletişiminin olup olmadığı istihbarat kurumlarından sorulmalı; şüphelilerin GSM hatları baz alınarak sinyal ortaklıkları ve iletişim trafikleri incelenmelidir. Tüm araştırma yolları tüketildikten sonra örgütsel bir eylem yok ise olay dosyamıza dahil edilmeyecektir. Bu olayla ilgili araştırma bu sebep ile önemlidir. Başka bir boyutu ile ileride bu şahsın başına bir durum gelmesi halinde de bu yaralanma olayı ile ilgili yapılanlar ve yapılmayanlar el mahkum irdelenecektir. İşimizi sağlam yapalım kolay gelsin.”
Davaya dönelim. Savcılık, Serdar Sertçelik’in yurtdışında olduğu ve Tanık Koruma Programından çıkartıldığı için duruşmaya gelemeyeceğini Ocak ayında mahkemeye bildirdi.
Buna rağmen geçtiğimiz Nisan’da başlayan duruşmada Mahkeme Başkanı, sanıkları onun ifadesi üzerinden sorguladı. SEGBİS kaydı kapatıldıktan sonra da Savcılığın gönderdiği yazıyı açıklayıp bunu UYAP’a işlemeyi unuttuklarını söyledi.
Sertçelik’le ilgili son gelişmeler şöyle:
Birincisi; vekalet verdiği bir avukat, üç gün önce 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Bora Kaplan davasına katılım talebinde bulundu. Avukat, polislerin yargılandığı dava dosyasındaki belgelerin neredeyse tamamıyla birlikte Serdar Sertçelik’in, “Baskı altında ve zorla alınan ifademin hükme esas alınmamasını istiyorum.” şeklindeki dilekçesini de sundu. Böylece Serdar Sertçelik’le ilgili bilgi ve belgeler Bora Kaplan davasına ilk defa ve resmen girmiş oldu.
RAPORU VEREN DOKTORUN İFADESİ
İkinci gelişme; polislerin yargılandığı dava kapsamında Serdar Sertçelik’in vurulmasından sonra “Gözaltına alınmasında sakınca vardır.” şeklinde rapor veren Dr. R.E.Ş.’nin ifadesi alındı.
Daha önceki bir yazımızda; WhatsApp yazışmalarından, KOM polislerine bununla ilgili talimatı soruşturmayı yürüten savcının verdiğinin anlaşıldığını belirtmiştik. Dr. R.E.Ş.’nin ifadesine gelelim. Özetle şunları anlattı:
“20’sinde taburcu ettim. 24 Kasım’da kimliklerini göstererek polis oluklarını söyleyen iki veya üç kişi yanıma geldi. Serdar Sertçelik hakkında Savcılık tarafından verilen gözaltı kararı olduğunu, mevcut haliyle gözaltına alınmasında bir sakınca olup olmadığı hususunda savcılık tarafından bilgi istenildiğini söylediler… Gelen polislere cevaben asistan hekim olduğumu, şahsın gözaltına alınmasında bir sakınca bulunup bulunmadığı hususuna adli tıp uzmanı veya acil tıp uzmanı tarafından karar verilmesinin doğru olacağını söyledim. Ancak gelen polisler iki saatlik vakitleri olduğu için acilen bir rapora ihtiyaç duyduklarını, şahsın zaten şu anda ev hapsinde ve kendilerinin gözetimi altında tutulduğunu, Savcının durumdan haberdar olduğunu, rapor vermem halinde bana yasal olarak bir sıkıntı yaratmayacağını söylediler. Hatta ‘Savcının da haberi var, biz de bu şahsı çok gözaltına almak istemiyoruz.’ diye eklediler. Bunun üzerine ben de karşımda devletin resmi emniyet görevlileri olması ve işin de acil olduğunu belirtmeleri sebebiyle konsültasyon formuna el yazısı ile kendi değerlendirme notumu yazdım ve kaşeleyip imzaladım. İlk yazdığım el yazılı notuma şahsın gözaltına alınmasıyla ilgili olarak herhangi bir ibare koymamıştım. Ancak 1 saat sonra aynı polisler tekrar yanıma gelerek, ‘Hocam buraya gözaltına alınmasında sakınca vardır ibaresini de eklemenizi istiyoruz’ dediler. İlk yazdığım el yazılı notumun olduğu konsültasyon formunu bana iade etmediler. O form da polislerde kaldı. Yeni bir konsültasyon formu çıktısı alarak üzerine tekrar el yazılı not yazmam gerektiğini belirttiler. Ben de yeni bir çıktı alıp en baştan tekrar el yazısıyla forma not düştüm. Bu kez polislerin istediği doğrultusunda şahsın ‘gözaltına alınmasında tıbbi açıdan sakınca vardır’ ibaresini de fazladan yazmış oldum. Akabinde polisler benden bu formu alarak çalıştığım bölümden ayrıldılar.”
İKİNCİ GİZLİ TANIĞA NE OLDU?
Davanın ve sanıklara yöneltilen suçlamaların temeli yapılan Ü5 kodlu ikinci gizli tanığın durumuna gelelim.
Geçtiğimiz Nisan ayında başlayan davada; Ü5’in ses ve görüntüsü değiştirilerek dinlenmesi beklenirken; Mahkeme Başkanı, Emniyet Tanık Koruma Şube Müdürlüğü’nün Ü5’in kimliğinin deşifre edilmesi girişiminde bulunulduğu uyarısında bulunması üzerine Ü5’i özel bir celsede dinlediklerini, talep halinde isteyen avukatlara bu duruşmanın görüntülerinin verileceğini, soruları varsa bunları yazılı olarak bildirmeleri halinde yine celse arasında tanığa yönelteceklerini açıkladı.
Ancak kısa bir süre sonra Ü5 “cebir ve baskı altında alındığı” iddiasıyla ifadesini geri çekti. Mahkeme Başkanı da, tanıklıktan çekildiği için ifadesinin geçersiz olduğunu ve çapraz sorguya gerek kalmadığını söyledi. Buna rağmen Savcı, mütalaasında Ü5’in ifadelerini de esas alıp sanıkların cezalandırılmasını istedi.
Sonrasında şunlar oldu:
Ü5, önce kendisini zorla gizli tanık yaptıkları iddiasıyla KOM polisleri hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na uzun bir dilekçeyle suç duyurusunda bulundu.
Ardından 4 Kasım’da Bora Kaplan’ın yargılandığı 32. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurup tanık olarak dinlenmesini istedi. Ertesi gün özel bir celse yapan Mahkeme, “tanık koruma kapsamından çıkarılsa da gizliliğe uyma yükümlülüğü bulunduğu”, gerekçesiyle Ü5’in dilekçesinin bir suretinin Mahkeme kasasına konulmasına, aslının da gereğinin takdir ve ifası için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine karar verdi.
İddia o ki; Mahkeme Başkanı Ü5’e, “Ortalığı karıştırma, işine gücüne bak.” diyerek tepki gösterip dilekçesini almak istememiş; Savcının, “Almak zorundasınız.” uyarısı üzerine almak zorunda kalmış.
Ez cümle; uzun süre gündemi meşgul eden, hatta “iktidara darbe” olarak nitelendirilen davada bunlar ve başka önemli gelişmeler yaşandığı halde karar aşamasına gelindi.
7 aydır devam eden, 17’si tutuklu 61 sanıklı davada kararın geçen hafta açıklanması bekleniyordu, ancak savunmalar uzadı. Mahkeme Başkanı, hafta sonu da duruşma yapıp karara gitmek istediğini bildirdi.
Anlaşılamayan ve merak edilen, bu acelenin sebebi.
Siyasi baskı mı var?.. Polislerin dijitalleri üzerinden başka skandalların ortaya çıkmasından mı korkuluyor?.. Görevden alınan KOM polislerinin akıbetine karar verilmesi için bu davanın sonucu mu bekleniyor?.. Yoksa bu davayla bağlantılı ikinci bir operasyon mu söz konusu?..