AKP Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman, “Atatürk bugün yaşasaydı ben iddia ediyorum ki o da Cumhurbaşkanı’mızın yanında yer alırdı, onun politikalarını benimserdi. Cumhuriyetimizi Mustafa Kemal Atatürk kurmuştur, onu muasır medeniyetler seviyesi düzeyine çıkartan Recep Tayyip Erdoğan’dır. Dolayısıyla Recep Tayyip Erdoğan, ikinci Atatürk’tür ve Türkiye’nin 2053 hedeflerine, 2071 hedeflerine varması için her geçen gün daha fazla çalışmaktadır.” demiş. Ya Atatürk’ü hiç tanımamışlar ya da aklımızla alay ediyorlar. O sözlere inanma ihtimali olanlar için belli başlı konularda bir karşılaştırma yapalım mı?
Nasılsa meydan boş, algı yönetimi muazzam, cehalet diz boyu; konuşuyorlar.
AKP Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman, “Atatürk bugün yaşasaydı ben iddia ediyorum ki o da Cumhurbaşkanı’mızın yanında yer alırdı, onun politikalarını benimserdi. Cumhuriyetimizi Mustafa Kemal Atatürk kurmuştur, onu muasır medeniyetler seviyesi düzeyine çıkartan Recep Tayyip Erdoğan’dır. Dolayısıyla Recep Tayyip Erdoğan, ikinci Atatürk’tür ve Türkiye’nin 2053 hedeflerine, 2071 hedeflerine varması için her geçen gün daha fazla çalışmaktadır.” demiş.
Ya Atatürk’ü hiç tanımamışlar ya da aklımızla alay ediyorlar.
O sözlere inanma ihtimali olanlar için belli başlı konularda bir karşılaştırma yapalım mı?
KANDIRMADI
Atatürk; “Milletimizi şimdiye kadar söylediğim sözler ve hareketlerimle aldatmamış olmakla övünç duyuyorum.” dedi.
Kendileri; “aldatıldığını, kandırıldığını” defalarca itiraf edip Allah’tan ve milletten af diledi.
Atatürk; “Biz, ilhamlarımızı, gökten ve görünmez âlemden değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yolumuzu çizen; içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk Milleti ve bir de milletler tarihinin binbir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir.” dedi.
Kendileri her fırsatta; “Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır. Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır.” dizelerini okudu.
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE
Atatürk; Türk Milleti’ne güvendi, her zaman onun bir mensubu olmaktan övündü, “Ne mutlu Türk’üm diyene.” dedi.
Kendileri; “Türkiye Türklerindir gibi tezler yanlıştır.” diye buyurdu. Okullarda ‘Andımız’ın okutulmasını yasakladı. Türk milliyetçiliğini ayaklar altına aldı.
EMPERYALİZMLE MÜCADELEDEN BOP’A
Atatürk; emperyalistlere karşı mücadele verip Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurdu.
Kendileri; emperyalistlerin “BOP eş başkanlığını” üstlenip Irak’ın, Libya’nın, Suriye’nin işgalini destekledi.
Atatürk, Lozan Barış Antlaşması için; “Bu antlaşma, Türk milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması’yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastın yıkılışını ifade eder bir vesikadır.” ve “Osmanlı devrine ait tarihte benzeri görülmemiş bir siyasî zafer eseridir. Türk Milleti’nin yüksek bir eseri olan bu antlaşmanın yüksek kıymetini takdir etmesi lâzım gelen gençliğin, bunu mazide yapılmış antlaşmalarla mukayese etmesi gerekir.” dedi.
Kendileri; Lozan’ın “zafer diye yutturulmaya çalışıldığını” öne sürdü, güncellenmesini istedi.
Atatürk; Lozan’ın Montrö Antlaşması ile taçlandığını söyledi.
Kendileri; Lozan’a sahip çıkılmasını isteyen emekli amirallere darbe suçlamasıyla dava açıp onları yargıladı.
Atatürk; “Senelerce mücadeleye mecbur olsak bile Yunanlıları Anadolu’dan kovmaya kesin şekilde azmettik. Türkiye Türklerindir! İşte milliyetperverlerin prensibi budur. Biz, hukukumuzun müdafaası için mücadeleye devam etmeye karar verdik.” dedi.
Kendileri; Yunanistan’ın adalarımızı işgal edip silahlandırmasına ses çıkarmadı. Dahası Yunanistan’ın bağımsızlık gününü kutladı.
ATATÜRK GENÇLİĞİ
Atatürk, “Bütün ümidim gençliktedir.” deyip Cumhuriyet’i gençlere emanet etti. Eğitim için yurtdışına gönderdiği gençlere, “Sizi birer kıvılcım olarak gönderiyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz.” nasihatında bulundu.
Kendileri; “kindar ve dindar nesil yetiştirme” peşine düşüp kreşleri, okulları, yurtları tarikatlara, medreselere, vakıflara teslim etti; çocukların ve gençlerin gözünün ferini söndürdü.
Atatürk; “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz.” dedi.
Kendileri; ülkeden umudunu kesip giden doktorlara, “Giderlerse gitsinler” resti çekti.
HANGI TARİKAT?
Atatürk; “Bugün ilmin, fennin, bütün genişliğiyle medeniyetin alevi karşısında filân veya falan şeyhin yol göstermesiyle maddî ve manevî mutluluk arayacak kadar ilkel insanların Türkiye medeni topluluğunda varlığını asla kabul etmiyorum. Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en gerçek tarikat, medeniyet tarikatıdır.” dedi.
Kendileri; ülkeyi tarikat/cemaat koalisyonlarıyla yönetip onlara “ne istedilerse verdi”.
KÖYLÜ-ÇİFTÇİ-EMEKLİ
Atatürk; hepimizin velinimeti olduğunu vurguladığı çiftçi ve köylüyü Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi ilân etti, onların “herkesten daha çok refah, mutluluk ve servete hak kazandığını” söyledi.
Kendileri; ABD-AB’nin “reform paketleriyle” ülkedeki tarım ve hayvancılığı bitirdi. Çiftçileri sefalete mahkûm etti.
Atatürk; “Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu, o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Geçmişte çok güçlüyken, tüm gücüyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin, geleceğe güvenle bakmaya hakkı yoktur.” dedi.
Kendileri; emeklileri sokağa çıkamaz, torunlarına harçlık veremez hale getirdi.
TÜRK SUBAYININ YERİ
Atatürk Milli Mücadele sırasında; emperyalistlerin milletimizin istiklâlini imhaya karar verdiğini, bunu gerçekleştirmek için de öncelikle ordumuzu hedefe oturttuğunu vurgulayıp, “Orduyu imha etmek için mutlaka zabitini mahvetmek, zelil etmek lâzımdır.” dedi.
Kendileri; binlerce subayımız emperyalistlerin kumpaslarıyla imha edilirken, açılan davaların “savcılığını” üstlendi. TSK’nın “kozmik odasına” girilmesine izin verdi.
İLLA DA EKONOMI
Atatürk; Cumhuriyet’i ilân etmeden, hatta Lozan’ı bile imzalamadan önce İktisat Kongresi’ni topladı. Kongrenin açık konuşmasında katılımcılara önce şöyle seslendi:
“Arkadaşlar, sizler doğrudan doğruya milletimizi oluşturan halk sınıflarının içinden geliyorsunuz ve onlar tarafından seçilmiş olarak geliyorsunuz. Bunun için memleketimizin, milletimizin halini, ihtiyacını ve milletimizin emellerini, üzüntülerini yakından biliyorsunuz. Herkesten daha iyi biliyorsunuz. Sizin söyleyeceğiniz sözler, alınması gereğini söyleyeceğiniz önlemler; doğrudan doğruya halkın dilinden söylenmiş gibi kabul olunur. Bu, en büyük doğrudur. Zira halkın sesi, hakkın sesidir.”
Ardından, “Türk tarihi araştırılırsa, bütün yükselme ve düşme sebeplerinin bir iktisat meselesinden başka bir şey olmadığı anlaşılır.” deyip özetle şunları anlattı:
“Yabancılar bir taraftan iç unsurları kışkırtıyorlardı; diğer taraftan da kendileri Osmanlı devletinin iç işlerine karışıyorlar ve her karışmada da yine devlet ve milletin aleyhine olmak üzere yeni yeni birtakım ayrıcalıklar, haklar alıyorlardı. Bu devamlı problemler altında zaten fakir düşmüş olan anayurtta, ana unsur devlete verebilecek parayı güç hazırlıyordu. Halbuki taç sahipleri yöneticiler, Saraylar, Babıâliler mutlaka büyük gösterişe, şana sahip olabilmek için, onu devam ettirebilmek, zevk ve tutkularını sağlayabilmek için her ne pahasına olursa olsun, bu parayı hazırlamak çaresine düşmüşlerdir. O çareler de, borçlanmalar oldu. O kadar çok borçlanmalar yapıyorlardı, o kadar kötü şartlar içinde borçlanmalar yapılıyordu ki, bunların faizleri de ödenemedi. En sonunda bir gün Osmanlı Devletinin iflâsına karar verdiler. Maliye işleri hemen kontrol altına alınmış ve başımıza genel borçlar belâsı çökmüş bulunuyordu… Gerçekten geçmişte ve özellikle Tanzimat devrinden sonra, yabancı sermayesi memlekette üstün bir yere sahip oldu. Ve ilmi manasiyle denebilir ki, devlet ve hükümet yabancı sermayesinin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır. Artık her medenî devlet gibi, millet gibi, yeni Türkiye de buna uyamaz. Burasını esir ülkesi yaptıramaz.”
O Kongre’de alınan kararlardan ikisi şöyleydi:
“Türkiye halkı, tahribat yapmaz; imar eder. Bütün mesai iktisaden memleketi yükseltmek gayesine matuftur.”
“Türkiye halkı, servet itibarı ile bir altın hazinesi üzerinde oturduğuna vakıftır. Ormanlarını evladı gibi sever, bunun için ağaç bayramları yapar; yeniden orman yetiştirir. Madenleri kendi milli, istihsali için işletir ve servetlerini herkesten fazla tanımaya çalışır.”
Kendileri ise; Cumhuriyet’in bütün birikimlerini sattı… Ormanlar talan ediliyor… “Ekonomi benim işim” dedi, “Nass”ı referans aldı. Sonuç ortada; dört koldan para aranıyor, emperyalistlere taviz üstüne taviz veriliyor!..
“İKINCİ ATATÜRK” KİMİN PROJESİ?
Atatürk üzerinden “şan-şöhret” arayanlara; Büyük Önder’in şu sözlerini de hatırlatalım:
“Benim şan ve şerefimden bahsetmek hatadır. İyi dinleyiniz, öğüdüm budur ki, içinizden herhangi bir adam çıkar, şan, şeref davası güder ve benzersiz olmak isterse, başınızın belâsıdır; ilk önce kafası kırılacak adam budur! Mensup olduğum Türk Milleti’nin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım şerefim vardır, asla başka değilim.”
“İkinci Atatürk”, öyle mi?
Kendilerinden çok önce, daha 2002’de İsrailli eski diplomat Alon Liel AKP’nin kitabını yazdığında, Erdoğan’ın “İkinci Atatürk” olabileceği mesajını vermişti.
Dahası 2005’te; “Binalardaki Atatürk resimlerini görmek istemiyoruz. Bu zihniyetle AB’ye giremezsiniz.” diye buyuran Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Üyesi İngiliz Andrew Duff da 2011’de Erdoğan için “İkinci Atatürk” benzetmesini yapmıştı.
Ne ilginç “öngörü” ve “fikri birliktelikler” değil mi?!