Anlatılanlara göre, güneyimizdeki en yakın tehdit YPG/PYD yapılanması, bu yüzden Öcalan’lı, DEM’li çözüm aranıyor. Öyleyse şunları da hatırlatmak gerekmiyor mu? İyi de ABD eli, Türkiye desteğiyle Suriye parçalanırken, PYD’yi Esad’a karşı çıkmak üzere yanımızda yer almaya davet eden, PYD’nin başı Salih Müslim’i kırmızı halıyla karşılayan, hatta Süleyman Şah Türbesi’ni onlarla birlikte kaçıran Ankara değil miydi? Başka? İmralı’daki teröristbaşı devletin gözü önünde 2011’de PKK’ya Suriye için, “Kürtler öz savunma gücü oluştursun. 50 bin kişilik ordu kursun” mektubu göndermedi mi?.. PYD/YPG’nin kılıfının “Suriye Demokratik Güçleri” olmasını önermedi mi?.. “Kürt halkına ve gençlere seferberlik” çağrısı yapıp Suriye’nin kuzeyine yardıma gitme talimatı vermedi mi?.. PYD’nin başına Salih Müslim’i, YPG’nin başına da “manevi oğlu” Mazlum Kobani’yi atamadı mı?.. Ve bizatihi İmralı ile müzakereleri yürüten “devlet görevlileri” de, “Öcalan’ın İmralı’dan örgütü yönettiğini, buna müsaade ettiklerini, Suriye’deki evlerde resimlerinin asılı olduğunu” söylemedi mi?.. Bu nasıl “devlet aklı”dır ki, Suriye’deki tehlikeyi bertaraf etmek için teröristbaşından medet umuyor?!
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin İmralı’daki teröristbaşını Meclis’e davetinden sonra “devlet aklı” sözü baş köşeye oturdu.
Yapılmak istenen “yeni açılım” değil, terörü tamamen gündemimizden çıkarıp, “iç cepheyi” tahkim etmekmiş. Çünkü ABD-İsrail saldırganlığı bölgemizi kuşatmış!..
Biraz daha açarsak; İsrail’in Suriye’yi hedef alması durumunda bölgede PYD/YPG üzerinden bir “uydu” yapılanma veya ikinci bir İsrail kurulması tehlikesine karşı ön alınmış.
İşte Erdoğan ve Bahçeli de üç beş oy uğruna değil, bunu önlemek için “baldıran zehri” içmeyi göze almış!..
Oysa teröristbaşının çağrısıyla PKK’nın silah bırakmayacağını, DEM’in de Kandil’in sözünden asla çıkamayacağını çocuklar bile anladı; çünkü ABD’den İsrail’e, Fransa’dan Almanya’ya, NATO’dan İran’a onlarca sahibi var.
O “devlet aklı” ki; karşımızdaki projenin teröristbaşı-PKK-YPG-PYD, “Kürt sorunu” görünümlü bölücülük değil de Sevr olduğunu hâlâ anlamamışsa, vay halimize!..
Bilindiği gibi, Bahçeli’nin açılımından sonra teröristler Kandil veya Suriye’den taaa Kazan’a kadar gelip TUSAŞ’a saldırdı.
Saldırı üzerine Londra merkezli Middle East Eye’ın, “Kendisini devletin sadece hizmetkârı değil, koruyucusu olarak görüyor” dediği eski MİT Başkanı, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “içeride, dışarıda tüm terör unsurları ve onları besleyen güçlerle mücadeleyi azimle sürdüreceklerini” söyledi.
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, “Hak ettikleri cezayı veriyoruz, fakat bir türlü akıllanmıyorlar. En son terörist ortadan kalkana kadar peşlerini bırakmayacağız.” diye konuştu.
Öcalan’lı açılıma imza atan Bahçeli de, “kiralık katilleri sahaya sürüp terörizmi karanlık bir aparat olarak kullananların sonuç alamayacağını” bildirdi.
Kimi MHP yetkilileri ise, “Bahçeli’nin tarihi çağrısının emperyalizmi telaşlandırıp, kimyasını bozduğunu”, “ABD ve İsrail’in Türkiye’yi hedef alan büyük komplosunu çürüttüğünü”, “devletimizin kararlı duruşu ile terör örgütünün tasfiyesinin gerçekleşeceğini”, “terör belasının tarihe gömüleceğini” anlattı.
TERÖRİSTLER AKILLANMIYOR ÇÜNKÜ
İçeride ve dışarıda “terörü besleyen ve kiralık katilleri sahaya süren güçler” kim?.. “Hak ettikleri cezayı verdiğimiz halde teröristler” niye “bir türlü akıllanmıyor”?..
Ülkeyi yönetenlerin ifade ettiği üzere; arkalarında başta ABD, onun teşvikiyle bölgede yayılmacılığını hızlandıran İsrail ile diğer güçler var da ondan.
Bıçak kemiği kesmeye başladığına göre, Ankara’nın yapması gereken teröristbaşını değil, bu patronları muhatap alıp onlara meydan okumak olmalı, değil mi?
AMA TUSAŞ SALDIRISININ ARDINDA NE OLDU?
Dışişleri Bakanı Fidan, ABD’le mevkidaşı Blinken’la görüşüp Gazze ve Lübnan’daki son gelişmeleri değerlendirdi. Savaşın bölge geneline yayılmasının önlenmesi için tüm tarafların itidalli davranmasını istedi. Ukrayna’yı da konuştu.
Terör örgütü eliyle güneyimizden kuşatılıp bekamız tehlikeye sokulmak isteniyormuş… TUSAŞ’a saldırılmış… PKK/YPG masaya yatırılmış mı?.. Yok!..
29 Ekim’de de Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, ABD’li mevkidaşı Llyod Austin’le görüştü. MSB, “ikili ve bölgesel savunma ve güvenlik konularında görüş alışverişinde bulunulduğunu” belirtti.
PEKİ ABD CENAHININ AÇIKLAMASI NE?
Bakan Austin, TUSAŞ saldırısı için taziyelerini iletip, “Türkiye’nin meşru güvenlik kaygılarını kabul ettiğini” söylemiş. Türkiye’nin Suriye’deki son operasyonları da ele alınmış. Austin, herhangi bir sivil zararın önlenmesi gerektiğini vurgulayıp IŞİD’le mücadele misyonu kapsamında ABD kuvvetlerine yönelik herhangi bir riskin önlenmesi amacıyla iki ülke arasında “yakın koordinasyonun” önemini bir kez daha teyit etmiş!..
Pentagon Sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder’ın görüşmeye ilişkin bir soruya verdiği cevabı da aktaralım. ABD’nin, PKK’yı bir terör örgütü olarak gördüğünü tekrarlayıp, “Türk müttefiklerimizle iyi bir koordinasyonumuz, iyi bir iletişimimiz var ve bunu bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz.” dedi.
Dikkat buyurun, bu iki bakanın görüşmesinde de YPG/PYD yok ve hâlâ “iyi koordinasyon ve iletişimden” söz ediliyor.
Öyleyse terör örgütünün kökünün kazınmasını daha çok bekleriz!..
Hande Fırat’ın aktardığına göre ise; iki ülke arasında kurulan mekanizmanın işlerlik kazanması ABD başkanlık seçimleri sonrasına kalmış… Bundan bir süre önce Suriye teröristanındaki seçimler gündeme geldiğinde Ankara, “PKK/PYD/YPG’yi CENTCOM’a bıraktınız, onlar da sizi yanıltıyor. Adım adım devletleşmeye gidiyorlar.” demiş. ABD yönetimi de, “Devletleşmeye karşıyız” mesajını vermiş.
Hay Allah, demek orasını “kuzey ve doğu Suriye özerk yönetimi” ilân eden uzaylılardı!..
O Amerika, Irak’ı işgâl ettiğinde de “No Kurdish state” sözü vermişti… Ne oldu?.. Şimdi “güney Kürdistan” Ankara’nın en yakın müttefiki!..
Baksanıza Erdoğan ve Bahçeli’nin açıklamalarından sonra Barzaniler, “Türkiye’de yeni bir barış sürecinin başlamasına” nasıl da sevindiler.
YPG/PYD’Yİ KİM KURDU?
Anlatılanlara göre, güneyimizdeki en yakın tehdit YPG/PYD yapılanması, bu yüzden Öcalan’lı, DEM’li çözüm aranıyor. Öyleyse şunları da hatırlatmak gerekmiyor mu?
İyi de ABD eli, Türkiye desteğiyle Suriye parçalanırken, PYD’yi Esad’a karşı çıkmak üzere yanımızda yer almaya davet eden, PYD’nin başı Salih Müslim’i kırmızı halıyla karşılayan, hatta Süleyman Şah Türbesi’ni onlarla birlikte kaçıran Ankara değil miydi?
Başka?
İmralı’daki teröristbaşı devletin gözü önünde 2011’de PKK’ya Suriye için, “Kürtler öz savunma gücü oluştursun. 50 bin kişilik ordu kursun” mektubu göndermedi mi?.. PYD/YPG’nin kılıfının “Suriye Demokratik Güçleri” olmasını önermedi mi?.. “Kürt halkına ve gençlere seferberlik” çağrısı yapıp Suriye’nin kuzeyine yardıma gitme talimatı vermedi mi?.. PYD’nin başına Salih Müslim’i, YPG’nin başına da “manevi oğlu” Mazlum Kobani’yi atamadı mı?..
Ve bizatihi İmralı ile müzakereleri yürüten “devlet görevlileri” de, “Öcalan’ın İmralı’dan örgütü yönettiğini, buna müsaade ettiklerini, Suriye’deki evlerde resimlerinin asılı olduğunu” söylemedi mi?..
Bu nasıl “devlet aklı”dır ki, Suriye’deki tehlikeyi bertaraf etmek için teröristbaşından medet umuyor?!
YA ”UMUT HAKKI”?
MHP Lideri Devlet Bahçeli, teröristbaşının Meclis’e gelip PKK’ya çağrıda bulunması teklifini yaparken şunu da söyledi:
“Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, ‘Umut Hakkı’nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın.”
Şu ana kadar yazdıklarımız bir yana; bu “umut hakkı”, yine Bahçeli’nin ifadesiyle “PKK’yı terör örgütü olarak görmeyen” ve Bahçeli’nin, kimi kararları için “tanımıyoruz, takmıyoruz, milli vicdanda hükümsüz olduğunu haykırıyoruz” dediği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararı ve isteği değil mi?!