Müyesser Yıldız
Müyesser Yıldız

Hablemitoğlu’nun Son Görüntüleri Nereden Çıktı?

featured

Her halükârda şu yaşananlar çok garip değil mi?!

Gel de Hablemitoğlu Ailesi’nin Avukatı Ersan Barkın’ın, “Devletimiz acaba bu cinayetin katillerinin adını sanını biliyor mu?” isyanına hak verme!..

 

Yazar-Akademisyen Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu suikastıyla ilgili bazı iddialarda bulunan eski ÖKK personeli Gökhan Nuri Bozkır MİT operasyonu ile Ukrayna’dan Türkiye’ye getirildiğinde Erdoğan, bunun “faili meçhul cinayetleri aydınlatma konusundaki kararlılıklarının göstergesi” olduğunu söylemişti.

Evet, Hablemitoğlu’nun 18 Aralık 2002’de evinin önünde katli nihayet aydınlatılacaktı… “Tetikçi” ve bu suikastı planlayan “Levent Göktaş suç örgütü” bulunmuştu!..

Ancak davanın gidişatı, iddianamede yazılanlardan farklı seyretti. “Tetikçi” denilen eski ÖKK ve MİT mensubu Tarkan Mumcuoğlu cinayet tarihinde Kazakistan’da olduğunu ispatlayınca 12’nci celsede tüm sanıklar tahliye edildi.

Mahkeme, tahliye kararıyla birlikte de şu ara kararı aldı:

Gelinen aşamada cinayet olayında tetiği çeken failin sanık Ahmet Tarkan Mumcuoğlu olmayabileceği anlaşılmakla, olayda tetiği çeken asli failin kim olduğunun tespiti, bu fail tespit edilir ise dosyamız sanıkları ile veya olayda başkaca şahıslar var ise bu şahıslar ile tespitinin yapılması hususunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasına…”

Özetle Mahkeme, Savcılığın asli faili bulmasını istedi.

Savcılık ve Mahkemenin Ortak Kararı

Baştan beri bu son derece ciddi ve önemli davaya ilişkin hazırlanan iddianamedeki eksikliklere, çelişkilere dikkat çekmiştik.

İşte o tespitlerimizi doğrulayan yeni ve sıcak bir gelişme daha yaşandı.

Şöyle ki;

Tahliye kararlarının verildiği Mayıs’taki duruşmada; aynı zamanda iddianameyi hazırlayan Savcı olan Zafer Ergün, verdiği mütalaada suikast gününe dair delilleri incelediklerini, topladıklarını ve iddianameyi yazdıklarını vurguladıktan sonra kimi taleplerde bulundu. Bunlardan birisi şuydu:

Maktul Necip Hablemitoğlu’nun ölümünden önce 14 Aralık 2002 tarihinde Eskişehir’de Atatürkçü Düşünce Derneği’nin düzenlemiş olduğu bir konferansa katıldığı alınan tanık ifadelerinden bilinmektedir. Söz konusu konferansın kamera kayıtlarının Ankara TEM Şube Müdürlüğünde olup olmadığının araştırılmasını, varsa böyle bir kaydın dava dosyamızda bulunan diğer görüntü kayıtları ile mukayese edilebilmesi için burada herhangi bir keşif yapan takip eden bir şahıs olup olmadığının araştırılması için bilirkişi incelemesi yapılmasını talep ediyoruz.”

Mahkeme de aldığı ara kararın 31-32-33’üncü maddelerini bu konuya ayırıp şunların yapılmasını kararlaştırdı:

– Ankara TEM Şube Müdürlüğü’ne müzekkere yazılarak maktul Necip Hablemitoğlu’nun katıldığı belirtilen Eskişehir’de 14 Aralık 2002 tarihinde yapılan Atatürkçü Düşünce Derneği’nin düzenlediği konferansa ait tüm kamera kayıtlarının ivedi olarak bir CD ortamında mahkememize gönderilmesinin istenilmesine…

– Ankara TEM Şube Müdürlüğü’nden konferans görüntüleri geldikten sonra daha önce dosyada bulunan maktulün öldürüldüğü gün uğradığı Migros markete ait kamera görüntüleri ile karşılaştırma yapılarak Migros kamera görüntülerinde 25-35 yaşlarında, birlikte bir alışveriş sepeti ile gezen, birisi diğerinden hafif kısa olan 2 erkek şahsın maktulü takip eden şahıslar olabileceği gözetilerek bu 2 erkek şahsa benzer (boy, kilo, saç şekli, duruş tarzları, yaş ve bunun gibi diğer fiziksel özellikleri) birbirine benzer, biri diğerinden hafif uzun olan aynı 2 kişiye benzer şahıslardan konferansa katılan şahıslar arasında bulunup bulunmadığı hususunda rapor tanzim edilmesinin istenilmesine…

– Bilirkişi tarafından rapor tanzim edildikten sonra Migros’ta görülen bu 2 şahsa benzer şahısların konferansta da görüldüğü anlaşılır ise bu şahısların Özel Kuvvetler Komutanlığı MAK Alayı’nda 18 Aralık 2002 tarihi itibariyle görevli Binbaşı ve daha alt rütbede bulunan subaylar ile astsubaylara ait o tarihlere yakın varsa boydan fotoğrafları, yoksa vesikalık fotoğrafları ile izin, rapor ve çalıştıkları birlikleri de gösterir evsaf kartlarının hazırlanarak gönderilmesi için Milli Savunma Bakanlığı’na müzekkere yazılmasına…

Evet, sözünü ettiğimiz gelişme, çok önemli olduğu anlaşılan bu görüntülere ilişkin.

18 Mayıs tarihli bu kararlardan sonra 10 Temmuz’da duruşma vardı. Ancak Hablemitoğlu Ailesi’nin Avukatı Ersan Barkın’ın redd-i hakim talebinde bulunması üzerine duruşma ertelendi.

Av. Barkın’ın redd-i hakim gerekçelerinden birisi de Mahkeme’nin görüntülere ilişkin aldığı o ara kararlardı.

Bunları şaşkınlıkla okuduğunu belirten Av. Barkın, özetle şunları söyledi:

Bu bugüne kadar Savcılık ve soruşturmada istenmemiş mi? Diyelim ki, istenmemiş ve incelenmemiş… Bu nasıl bir ara karar? Adını yazsaydık. Deseydik ki, ‘Biz bu cinayeti ÖKK’da Ahmet’le Mehmet’in işlediğini düşünüyoruz. Bunları bir getirin bakalım; şu konferanstakilerle değerlendirin.’ Niye Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’ne, niye Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na, niye örneğin Dışişleri Bakanlığı’na yazılmadı da, nokta atışı Özel Kuvvetler Komutanlığı’na binbaşı altı rütbedeki kişilerin listesini istiyorsunuz? Devletimiz acaba bu cinayetin katillerinin adını sanını biliyor mu? Bu katiller nerede? Yaşıyorlar mı? Bu katiller başka dosyalardan hükümlü mü? Yurt dışında firari mi? Mevcut sanıklarla ilişkili mi, değil mi? Bu soru değerli. Eğer mevcut sanık heyetinin herhangi biriyle gerçekten böyle bir saptama yaptınız ve cinayetin katillerine ulaştı [ise] devletimiz, içimiz rahatlayacak. Mevcut sanıklardan herhangi biriyle tek dirsek teması yoksa bu kişilerle ilgili Cumhuriyet Savcılığı’nın yapacağı tek şey, takipsizlik. Zaman aşımı nedeniyle bu dosyanın sonuçlanması.”

Savcı da mı Bilmiyordu?

Ankara 28. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davadaki sürpriz, redd-i hakim süreciyle sınırlı kalmadı. Av. Barkın’ın bu talebi hem 28. Ağır Ceza hem de bir üst mahkeme tarafından reddedildi. Ancak sadece 1 hafta sonra Mahkeme Başkanı Mehmet Selim Karakuzu görevden alınıp Sincan hakimliğine atandı.

Merhum Hablemitoğlu’nun Eskişehir’deki görüntülerine dönersek; 10 Temmuz’daki duruşmada bu konuda herhangi bir gelişme olmamıştı. Daha doğrusu öyle sanılıyordu.

Ancak dün Mahkeme’ye gönderilen bir yazıdan sonra hem bunun böyle olmadığı anlaşıldı hem de sözkonusu görüntülerin nerede olduğu ortaya çıktı.

Meğer Mahkeme, 22 Mayıs’ta Ankara TEM Şube Müdürlüğü’ne yazı yazıp görüntüleri istemiş.

Ancak, cevap verilmemiş olmalı ki, Mahkeme önceki yazısını ilgi tutarak 1 Ağustos’ta Emniyete ikinci kez sormuş.

İşte dün TEM Şube Müdürü imzasıyla bu ikinci yazının cevabı geldi. Verilen cevap şu oldu:

Bahse konu konferansa ait görüntülerin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2004/121619 sayılı soruşturma dosyasından istenilmesi hususunu arz ederim.”

Bu muğlak cevaptan ilk etapta çıkan sonuç ne? Görüntüler Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2004 tarihli soruşturma dosyasından istenebilirmiş!..

İyi de acaba o dosyada var mı yok mu?

Varsa ne zaman gönderilmiş? Cinayetten hemen sonra yapılan soruşturma sürecinde mi? Yoksa 28. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 22 Mayıs’ta yazdığı yazı üzerine Emniyet, görüntüleri Mahkeme yerine Savcılığa mı gönderdi? Öyleyse bunun sebebi ve izahı nedir?

Görüntülerin 2004’ten beri Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nda olduğunu varsayarsak; Mahkeme’nin bunu bilmemesi ya da bunun mahkemeden gizlenmesi mümkün. İyi de hem iddianameyi yazan hem de duruşma savcılığını yapan Zafer Ergün’ün sözkonusu görüntülerin istenmesi yönünde mütalaa vermesine ne demeli? Onun da mı haberi yoktu, ondan da mı gizlendi? Veya iddianameyi hazırlarken önceki soruşturma dosyalarını incelemedi ya da o görüntüleri ciddiye mi almadı?

Her halükârda şu yaşananlar çok garip değil mi?!

Gel de Hablemitoğlu Ailesi’nin Avukatı Ersan Barkın’ın, “Devletimiz acaba bu cinayetin katillerinin adını sanını biliyor mu?” isyanına hak verme!..

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!