Müyesser Yıldız
Müyesser Yıldız

Güneyimizdeki en yakın tehlike

featured

Ez cümle; Ankara’nın güneyimizde ve batımızdaki bu büyük kuşatma karşısındaki sessizliğini neye yormalı? Erdoğan 2001 yılında Avrupa Ordusu konusunda Meclis’e ve kamuoyuna açıklama yapmayan iktidarı eleştirirken, “Olup bitenler göstermektedir ki, bu hükümet mali bakımdan Türkiye’yi bir müstemleke haline getirdikten sonra ulusal güvenliğimizi de vesayet altına sokmaktadır.” demişti. AKP’nin iktidara gelişinin 22’nci yıldönümünde tam da bu durumda mıyız ne?!

Temmuz’da İsrail’e girmekten söz eden Erdoğan, 3 ay sonra Meclis’in açılışında, İsrail’in Filistin ve Lübnan’dan sonraki hedefinin Türkiye olduğunu söyledi. Peşinden ortağı Devlet Bahçeli, ABD-İsrail’in tetikçisi PKK/YPG/PYD’yi durdurmak için İmralı-DEM açılımını yaptı.

Verilen tüm mesajlar; güneyimizde büyük bir kuşatma ve tehditle karşı karşıya olduğumuzdu.

El hâk doğru da güneyimizdeki, hatta batımızdaki tek kuşatma ve tehdit bu değil ki!..

Ana başlıklarıyla evvela batımızda, sadece Ekim ayı içinde yaşanan tabloyu aktaralım.

Ankara’nın “güvercin” saydığı Yunanistan Dışişleri Bakanı Giorgos Gerapetritis, Türkiye’nin “savaş sebebi” saydığı “12 deniz mili” hakkından asla vazgeçmeyeceklerini, Türkçesi İzmir’e dayanmaya kararlı olduklarını açıkladı.

Yine Yunanistan Lozan’a göre silahlandırılması ve imara açılması yasak olan adalardan Antalya’nın Kaş İlçesi’ne 1.5 kilometre uzaklıktaki Kızılhisarlı (Meis) Adası yakınlarındaki Karaada kayalıklarından sonra Kızılhisarlı’nın doğusundaki Çamada’yı da imara açmak üzere harekete geçti.

Yunanistan’ın İsrail’den alacağı Spike NLOS füzelerinin Şubat 2025’te teslim edileceği ve bunların Doğu Ege adalarındaki birliklere konuşlandırılacağı bildirildi.

Rumların kendi elleriyle yıktığı sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin bağımsızlığının 64. yıldönümü törenlerine katılmak için Rum kesimine giden Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropoulou, bir kez daha Kıbrıs Barış Harekâtı’nı “işgâl” olarak nitelendirip Yunanistan’ın yardımıyla AB üyesi olan adadaki tek bağımsız ve yasal devlet “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin Doğu Akdeniz’de güvenlik ve istikrarın direği haline geldiğini söyledi. Yunanistan’ın, 50 yıldır devam eden “yasadışı işgâlin ve garantörlük sisteminin” ortadan kaldırılıp BM kararları ve AB müktesebatı çerçevesinde çözüme ulaşılması hedefine bağlılığını bildiren Sakellaropoulou, bu doğrultuda BM Genel Sekreteri Gutterres’in müzakerelerin yeniden başlatılması yönündeki çabalarını desteklediklerini, ayrıca AB-Türkiye ilişkilerinin “Kıbrıs sorunundaki ilerlemeye” bağlı olduğunu kaydetti. Sakellaropoulou, Rum kesiminin Gazze yaşanan insanlık kriziyle başa çıkmaktaki rolünü takdir ettiklerini de vurguladı.

BİDEN ERDOĞAN’I DEĞİL RUM LİDERİ DAVET ETTİ

Kıbrıs konusunda üç noktanın altını çizelim.

Geçen yıl 7 Ekim’de başlayan İsrail-Filistin savaşından sonra ABD ve bilumum güçler İsrail’i desteklemek üzere yığınak yaptıkları Rum kesimini askeri üs haline getirdi. Dahası ABD, Rum kesimine uyguladığı silah ambargosunu kaldırıp 5 yıllık savunma işbirliği anlaşması imzaladı.

Erdoğan ve KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar dahil herkes, İsrail’in Arz-ı Mev’ud (Vadedilmiş Topraklar) planını içinde olan Kıbrıs’ın da hedef haline gelebileceği uyarısında bulundu…

Erdoğan, “Kıbrıs sorununun” çözümünde tek yolun KKTC’nin tanınması olduğunu, bu gerçekleşmeden müzakere masasına oturulmayacağını söyleyegeldi.

Ama Ekim ayı ortasında şunu gördük:

BM Genel Sekreteri Guterres, “gayrı resmi görüşme” adı altında KKTC Cumhurbaşkanı Tatar ve Rum kesimi lideri Nikos Hristodulidis’i New York’ta aynı masaya oturttu. Kimse de “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?” demedi.

Birkaç gün önce de şu oldu:

Ömrü boyunca Rum-Yunan politikalarını destekleyen ABD Başkanı Joe Biden, gitmesine günler kala Rum lider Hristodulidis’i Beyaz Saray’da ağırladı. Bu, 28 yıldan sonra yaşanan bir ilkti. Görüşmede Biden, Rum yanlısı görüşlerini tekrarlarken 50 yıl önceki Barış Harekâtı’mız için, “Amerikan Senatosu’nda ilk yılımdı. [Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesi] Üzüntü verici bir gündü.” dedi. Rum lider de “Ülkem 50 yıldır işgâl altında” iddiasında bulunup, “müzakerelerin sürmesi ve BM Güvenlik Konseyi kararıyla uyumlu bir çözüm bulunması için” Biden ve ABD’nin desteğine güvendiğini bildirerek, Kıbrıs’ın “jeopolitik açıdan büyük öneme sahip bir bölgede ABD’nin öngörülebilir ve güvenilir bir ortağı”, iki ülke ilişkilerinin seviyesinin ise “stratejik ve tarihi bir yükseklikte” olduğunu söyledi.

Nikos Hristodulidis Beyaz Saray’dan sonra hemen nereye mi gitti?

Erdoğan ve ekibinin toz kondurmadığı Yunanistan Başbakanı Miçotakis’e koştu. Miçotakis de Hristodulidis’i ABD Başkanı ile yaptığı görüşmeden dolayı tebrik edip, “Kıbrıs’ın ABD ile edindiği ilişkinin stratejik boyutunun teyit edildiğini” vurguladı.

ABD’nin, Türkiye-Yunanistan dengesinde tavrını açıkça Yunanistan’dan yana koymasının ardından Kıbrıs’ta da benzer noktaya geldiğini gösteren bu gelişmeye sadece KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu tepki gösterdi.

İki ülke arasında yakalanan “olumlu ivmeyi” devam ettirmek üzere Erdoğan’ın talimatıyla 5 gün sonra Atina’ya gidecek olan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan da Bakanlıktan da tek bir ses çıkmadı.

TURBUN BÜYÜĞÜ HEYBEDEN ÇIKIYOR

Ege ve Kıbrıs’taki kuşatma bunlardan ibaret değil, dahası geliyor. Bunu da ana başlıklarıyla anlatalım.

Malûm; Rum kesimi ve Fransa’nın vetoları nedeniyle AB’yle müzakereler yıllar önce kesildi, ama iktidar AB hedefinden vazgeçmedi.

Ağustos sonuydu; 5 yıl aradan sonra Hakan Fidan AB Dışişleri Bakanları gayrı resmi toplantısı için Brüksel’e davet edildiğinde herkes pek bir sevindi. “Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü” diye düşündüren davetin ana sebeplerinden birisi Kıbrıs’tı. Nitekim Bakan Fidan, “Kıbrıs sorunuyla Türkiye-AB ilişkileri arasında bir bağ kurulmasının sağlıklı bir yöntem olmadığını ve herhangi bir sonuç vermeyeceğini” belirtirken, Türkiye’nin “aday ülke olarak kalmaya devam edeceğini” vurgulayan AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Fidan’la Orta Doğu ve Kıbrıs durumunu ele aldıklarını açıklayıp, “Türkiye Dışişleri Bakanı’nı toplantımıza davet etmemizin tüm sorunlara, ancak özellikle Kıbrıs’a bir çözüm aramak için diyalog sürecini yeniden başlatmanın ilk adımı olmasını umalım.” dedi.

AB’nin Kıbrıs’taki karın ağrısı ne?

Birincisi; “sorunun” Rum tezleri doğrultusunda çözülmesini, müzakerelerin yeniden başlamasını ve bu müzakerelere taraf olarak katılmayı istiyor.

İkincisi; Rum kesiminin NATO üyesi yapılması peşinde. 20-25 yıllık bu projenin hikâyesi uzun. 2000’li yıllarda önce NATO-AB ortaklığıyla “kriz bölgelerinde” görev yapmak üzere bir “Avrupa ordusu” kurma adı altında teşebbüste bulundular. O vakitler Rum kesimi henüz AB üyesi değildi, ama hem AB hem NATO üyesi olan Yunanistan karar mekanizmalarında yer alacağı için dolaylı olarak Rum kesimi lehine gelişmelere yol açacaktı. Dönemin iktidarı ve Genelkurmay buna karşı çıktı. Karşı çıkanlardan birisi de AKP’yi henüz kurmuş olan Erdoğan’dı.

Ancak Rum kesiminin AB üyeliği AKP iktidarına nasip (!) oldu. Peşinden AB, Türkiye’ye Rum kesiminin NATO üyeliğine onay vermesi şartını dayattı.

İlerleyen yıllarda da NATO-AB farklı adlar altında bu Avrupa ordusu planını hayata geçirmeye çalıştı. Özellikle NATO mutfağında çeşitli hazırlıklar yapıldı.

Nihayetinde geçtiğimiz Mayıs’ta Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in ağzından şöyle bir ifade çıktı:

“Biz Avrupa ordusuna katılmayı arzu ediyoruz. Şu an NATO’nun en güçlü ikinci ordusuyuz.”

Adı üzerinde “Avrupa ordusu”. Birincisi; Türkiye AB üyesi olmadığına göre, bu nasıl gerçekleşecek? İkincisi; NATO-AB ortaklığıyla kurulacak bu orduya Kıbrıs Rum kesiminin alınmasına kesin gözüyle bakıldığına göre, arkadan dolanma şeklinde veya bacadan girercesine Rumların NATO üyeliği fiilen hayata geçirilmiş olmayacak mı?

Nereden mi çıkarıyoruz?

29 Ekim’de bir araya gelen NATO’nun yeni Genel Sekreteri Mark Rutte ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, iki kurumun kurduğu “üst düzey görev gücünün” gelecek haftalarda ilk toplantısını yapacağını duyurdu. Bu, “Avrupa ordusu”nun farklı versiyonu veya öncüsü olmalı ki, AB’nin, “Birlik üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin NATO’nun programlarına katılımının Türkiye tarafından engellenmesinin NATO-AB işbirliği açısından sorun yarattığını” kayda geçirdiği bildiriliyor.

Ez cümle; Ankara’nın güneyimizde ve batımızdaki bu büyük kuşatma karşısındaki sessizliğini neye yormalı?

Erdoğan 2001 yılında Avrupa Ordusu konusunda Meclis’e ve kamuoyuna açıklama yapmayan iktidarı eleştirirken, “Olup bitenler göstermektedir ki, bu hükümet mali bakımdan Türkiye’yi bir müstemleke haline getirdikten sonra ulusal güvenliğimizi de vesayet altına sokmaktadır.” demişti.

AKP’nin iktidara gelişinin 22’nci yıldönümünde tam da bu durumda mıyız ne?!

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!