Dün Elazığ’da tarım sektörü temsilcileriyle bir araya gelen Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, genellikle Türkiye’nin gündemi belirlenen bir ülke iken, şu anda gündemi belirleyen bir ülke olduğunu vurgulayıp Erdoğan’ı şöyle övdü:
“Tutarlı, dengeli, hakkı hak bilip, onun gereğini yapan, yanlış bir şey olduğunda buna yanlış diyebilme cesaretini gösteren bu tutarlılığı ile dünyanın artık gıpta ettiği bir Cumhurbaşkanımız var… Bill Clinton’un poposunu koltuğa koyup, Ecevit’i karşısında nasıl beklettiğini ve onun da nasıl mahcup bir vaziyette durduğunu hepimiz hatırlıyoruz. Şimdi o fotoğraflar gitti, Cumhurbaşkanımızın adeta ağzına bakan ve bu kişi ne diyecek diye bekleyen bir dünya var.”
G-20 Zirvesi’nde Neler Oldu?
Bakan Kirişçi’nin bu tespitlerinin sağlamasını, Erdoğan’ın İstiklâl Caddesi’ndeki terör saldırısının hemen ardından gittiği Endonezya’daki G-20 Zirvesi’yle yapalım.
İktidar medyası, Zirve’de Erdoğan’ın bir saniyesinin bile boş geçmediğini kaydedip, “Rusya ve Ukrayna arasında arabulucu rolünde ısrarı ve tahıl koridorunu açık tutma çabasının, Türkiye’nin uluslararası toplantıların ‘yıldızı’ olmasını sağladığını” bildirirken şöyle bir “diplomatik başarıdan” da söz etti:
“G20 Liderler Zirvesi’nde ilk basın toplantısını Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptı. Bu hak normalde ev sahibi olduğu için Joko Widodo’nun hakkıydı. Ancak Türk heyeti erken saatte döneceği için hakkından feragat etti ve ilk toplantıyı Erdoğan yaptı. Bu da aslında Türkiye’nin diplomatik başarı hanesine yazılabilir.”
Türkiye, Endonezya’da başka hangi “diplomatik başarılar” sağladı? Bunları da Erdoğan’ın ağzından aktaralım.
Zirve’nin ardından düzenlediği basın toplantısında, ilk olarak İstiklâl Caddesi’ndeki saldırıya değinerek şunları söyledi:
“DEAŞ’la mücadele bahanesi altında terör örgütüne destek verenler de dökülen her damla kana ortaktır… Ne yaparlarsa yapsınlar, kimin arkasına saklanırsa saklansınlar teröristler kendilerini bekleyen acı akıbetten kurtulamayacaklardır… Terör tehdidini kaynağında bertaraf etme stratejimizi kararlılıkla uygulamaya devam edeceğiz. Tüm dost ve müttefiklerimizin de Türkiye’nin bu haklı mücadelesine samimi desteğini bekliyoruz.”
Bölücü terörün arkasındaki ülkeler ayan beyan ortadayken bunlardan hâlâ “dost ve müttefik ülkeler” diye söz etmek, dahası onlardan “samimi destek” beklemek acaba nasıl “tutarlı ve dengeli” bir politikadır?
Erdoğan’ın o basın toplantısındaki açıklamalardan devam edelim.
Ülkesinin insanları açlık ve yoklukla boğuşurken, Türkiye’nin “milli gelire göre dünyanın en fazla insani yardım yapan ülkesi” olmasıyla övündü.
Yine ülkesinde ilaç bulunamaz hale gelinmişken; sağlık sistemini övüp, bir kez daha, “Vatandaşlarımızın tükettiği her 100 ilaçtan 89’unu yerli üretimle sağlıyoruz.” dedi.
Ve orada hangi liderlerle ikili görüşmeler yaptığını anlattıktan sonra gazetecilerin sorularını cevaplandırdı.
Biden’la görüşmesine ilişkin sorulardan başlayalım. Dünkü yazımızda ele aldığımız F-16 satışı dışında şöyle bir soru yöneltildi:
“ABD’de ile yapılan F16 için görüşmelerin pozitif gittiğini belirtmiştiniz. ABD’nin aynı zamanda CAATSA yaptırımları da var. Bu yaptırımlar bu satışa engel teşkil ediyor mu? Ediyorsa, Biden ile yaptığınız görüşmede bunun kaldırılmasına ilişkin bir konu gündeme geldi mi?”
Erdoğan, şu karşılığı vermekle yetindi:
“Görüşmeler olumlu, fazla detaya gerek yok. Sayın Biden ile yaptığımız görüşmede bu olumlu havayı da hissettim.”
Biden’la ilgili bir diğer soru; “Yunanistan’ın Doğu Akdeniz ve Ege adaları konusundaki açıklamaları ile Yunanistan’daki ABD üslerinin sayılarının artırılmasını” ele alıp almadıkları oldu.
ABD üslerine ilişkin doğrudan bir değerlendirme yapmayan Erdoğan, Yunanistan’a ise şu uyarılarda bulundu:
“Yunanistan’ın bu tür davranışları, yaklaşımları benim her zaman söylediğim ‘bir gece ansızın gelebiliriz’ kelam-ı kibarımı asla geriye götürmez. O benim için kelam-ı kibardır. Dolayısıyla bir gece ansızın yine gidebiliriz… Hadlerini bilmiyorlar… Türkiye nerede, sen nerede? Buna dikkat et. İstediğin kadar o adaları doldur, bunların hiçbiri sana bir fayda sağlamayacaktır… Gelen uçaklar, silahlar, şunlar bunlar kâr etmez. Bu iş kürek işi değil, yürek işidir.”
Fransa ve İtalya Dostluğu
Erdoğan’ın, Zirve’de görüştüğü diğer liderler Fransa Cumhurbaşkanı ve İtalya Başbakanı Meloni ile ilgili dönüş yolunda yaptığı değerlendirmelerine geçelim.
Malûm; Macron Türkiye ve İslâm karşıtlığında, terör örgütlerine destekte ve soykırım iftiralarında başı çeken isimlerden birisi. Öyle ki, Erdoğan sadece 2 yıl önce “Macron’un zihinsel noktada tedaviye ihtiyacı olduğunu” belirtmişti.
G-20 Zirvesi’nden birkaç gün önce de Macron, Türkiye’yi özellikle Afrika’da emperyal tavırlar izlemekle suçlamıştı. Nasıl olduysa beraberindeki gazeteciler, görüşmede bu konunun gündeme gelip gelmediğini sordu; Erdoğan da şunları anlattı:
“Her konuyu, her yerde gündeme getirmek o konunun ciddiyetini ortadan kaldırır. Ben ona sadece dedim ki ‘Emmanuel, bazı yerlerde bana sataşıyorsun, daha önce de konuştuk. Sen dedin ki ‘hanımlar gayet iyi anlaşıyor ama biz anlaşamıyoruz.’ ‘Yok, yok anlaşıyoruz, bugün burada gayet görüşmelerimiz oldu’ dedi. ‘Bundan sonra da bu böyle devam etsin. Herhangi bir sıkıntıya fırsat vermeyelim’ dedim. Bu konularla ilgili olarak da yine aynı durumu koruduk.”
Ardından sözü yılan hikâyesine dönen SAMP-T füze savunma sistemi alımına getirip, “Biliyorsunuz bizim Fransa ile en önemli konulardan bir tanesi SAMP-T meselesi.” dedi ve İtalya Başbakanı Meloni ile görüşmesine geçerek şu bilgileri verdi:
“Dedi ki, ‘Teknik bazı sorunlar kaldı, bunları da çözmek suretiyle üçlü olarak Fransa, İtalya, Türkiye SAMP-T meselesini de kısa zamanda çözelim.’ İtalya Başbakanı ile ilk görüşmemizdi, ama çok ciddi, kararlı bir görüşme yaptık. Özellikle de savunma sanayiine yönelik yaptığımız görüşme iyi oldu. Bunun yanında enerji ile ilgili yaptığımız görüşme iyi oldu. Libya konusunda iyi bir görüşme yaptık. Göçle ilgili iyi bir görüşmemiz oldu. ‘Bu konularla ilgili kısa zamanda sizleri Türkiye’ye bekliyoruz. Türkiye’de bu konuları ilgili arkadaşlarımızla beraber de ele alarak sürdürelim’ dedik. O da not etti.”
Erdoğan’ın sözlerinin devamından önce yeni İtalya Başbakanı Meloni’nin, Türkiye ve Erdoğan hakkındaki görüşlerini hatırlatalım.
Seçimlerden evvel geçen yıl “Erdoğan Türkiyesi” başlıklı bir toplantı düzenleyen Meloni, AB’yi Türkiye konusunda “uyanmaya” çağırıp, “İtalya’nın Kardeşleri, Türkiye’nin tarih, coğrafya ve kültür olarak bizim anladığımız Avrupa’nın bir parçası olmadığına inanıyor. Erdoğan yönetiminin tavırları, Türkiye’yi Avrupa’dan daha da uzaklaştırdı. Türkiye’nin AB’ye üyelik statüsünü nihai olarak iptal etmenin ve Türkiye’nin Avrupa’ya girişine kesin olarak ‘hayır’ demenin vakti geldi.” dedi.
Ayrıca “Erdoğan’ın siyasi İslâm’ı Avrupa’ya taşıdığını, Avrupa’daki Türkleri ve Müslümanları çocuk yaparak kıtayı ‘sömügeleştirmeye’ teşvik ettiğini” öne sürüp şu iddiaları dillendirdi:
“Erdoğan son yıllarda özgürlük alanlarının daraltılması ve Ayasofya gibi Hıristiyanlık için değerli olan mekanların dönüştürülmesiyle İslamcı evrimi yoğunlaştırdı; Suriye’den mültecilerin ve Asya’nın geri kalanından gelen ekonomik göçmenlerin akışını engellemek için AB’den milyarlarca Euro alıp Avrupa’yı göçmen şantajı altına soktu; Suriye’den Dağlık Karabağ’a, Yunanistan ve Kıbrıs çevresindeki sulardan Libya’ya kadar Ortadoğu ve Akdeniz’de yayılmacı bir politika başlattı; Neo-Osmanlı vizyonundan ilham alan agresif bir dış politika izledi.”
Meloni’nin, G-20 Zirvesi’nden birkaç gün evvel İtalya ve Fransa arasında yaşanan göçmen tartışması sırasında yine, “Doğu rotasındaki göçmen gelişlerini yönetmek için Türkiye’ye milyarlarca Euro harcadık, biz İtalyanlar buna yüz milyonlarca Euro’yla katıldık.”dediğini kaydedip Erdoğan’ın sözlerinin devamına gelelim.
Beraberindeki gazeteciler, Meloni’nin seçim öncesi konuşmaları ile görüşmeye ilişkin kendisinin çizdiği “olumlu” tabloda koalisyon ortağı Berlusconi’nin etkisi olup olmadığı sorusunu yöneltti. Erdoğan şu karşılığı verdi:
“Gerçekten Berlusconi ve Berlusconi’nin mesai arkadaşlarıyla seçim kampanyasında ciddi bir dayanışması oldu. Sözünü esirgemeyen bir hanımefendi. Türkiye ile olan münasebetlerini dört başlıkta öne çıkarmayı özellikle ifade etti. Bu başlıklardan biri ‘enerji konusunda dayanışmayı artırabiliriz.’ Biliyorsunuz ENI onların en önemli enerji şirketi. Göç konusu onların da bizim gibi sıkıntıda olduğu bir konu. Bunun dışında ‘savunma sanayine yönelik ilişkileri bundan sonra daha da artırabiliriz’ dediler. Savunma sanayii ile ilgili tabii SAMP-T konusu önem arz ediyor. İtalya ile Avrupa Birliği’nde gelecek destek de önem arz eden konuların içerisinde... Bu noktada da Avrupa’da dayanışma içerisinde olacağımız bir ülke.”
Bir görüşmede İtalya’yla da tüm sorunların çözülmesi ne güzel!..
Biden’ın Son Dakika Golü
G-20 Zirvesi’nde gördü ki; “Dünyanın gündemini belirliyoruz… Herkes Erdoğan’ın ağzına bakıyor… Diplomatik başarıdan başarıya koşuyoruz… NATO’nun en önemli müttefikiyiz”, ama keşke bir de şu olay olmasaydı.
Zirve sırasında NATO ülkesi Polonya’ya füze isabet etti… İlk anda bunun Rus füzeleri olduğu öne sürüldü… Pentagon, “NATO’nun her karış toprağını koruyacağız.” dedi.
Ve NATO alelacele toplanıp, “Bir müttefike yapılan saldırı, tüm müttefiklere yapılmış sayılır” şeklindeki 5. Maddenin uygulanmasını ele aldı.
Hani Türkiye yıllardır saldırılara uğrarken asla hatırlanmayan madde.
Dahası, İstanbul’un kalbine düzenlenen saldırı kuru taziye dilekleriyle geçiştirilmişken, Biden Endenozya’da, G-20’ye katılan NATO üyesi ülkelerle bir toplantı yaptı. Bu toplantıya çağırılmayan, G-20’deki 7 NATO ülkesinden sadece Türkiye oldu.
İşte bu da; o toplantı sorulduğunda Erdoğan’ın verdiği cevap:
“6 ülke bir araya gelmiş. Diğer 20 ülkeyi niye sormuyorsun? Demek ki bizi arama imkânları o esnada olmamış olabilir, yani o çok da önemli değil. Konuşulan şey de ‘Bu füzenin markası nedir, ne değildir?’ Onu da zaten Sayın Biden, ‘Bu bir Rus yapımı değil’ demek suretiyle cevabı vermiş. Çok da önemli değil. Bizi önemli işlere davet ediyorlar, önemsiz olan işlere de gitmemize gerek yok. Okey?”
Her neyse, biz yine de dünyanın Erdoğan’ın “ağzına baktığını”sanmaya devam edelim!..
Müyesser YILDIZ
19 Kasım 2022