Askerin müdahalesine günlerce izin verilmemiş… İletişim saatlerce yavaşlatılmış… Adıyaman’a “birkaç gün”cük ulaşılamadığı için “helallik” istenmiş… Göz göre göre gelen depreme, “kader planı” denmiş… Bir vakitler verdiği sağlık hizmetleri parmakla gösterilen TSK, seyyar hastane kurabilmek için yabancılara muhtaç olmuş… Kızılay, çadırları satmış… Yardım kampanyasında toplanan paraların yarısıdan fazlası iç edilmiş… Bugün dahi kaç insanımızı kaybettiğimizi bilmiyormuşuz… Ve 1 yıl geçtiği halde depremzedelere verilen sözlerin çok büyük bölümü tutulmamış… Ne gâm!.. Kabahatin büyüğü sende muhalefet kardeşim… İşte bunların hesabını sormaz, soramazsan böyle hesap sorulur, suçlanır ve millete şikâyet edilir hale düşersin!..
Erdoğan, 6 Şubat depreminin birinci yıldönümünde ne güzel bir anma mesajı yayımladı. Böylesine büyük felaketlerin ve acıların aynı zamanda milletlerin birliğinin, beraberliğinin ve kardeşliğinin gücünün sınandığı dönüm noktaları olduğunu vurguladıktan sonra dedi ki;
“Devletimiz tüm imkânlarıyla anında harekete geçerken Türkiye tek yürek, tek bilek olmuş, milletimiz depremzede kardeşlerinin yanına koşmuş, asrın felaketi karşısında asrın birlikteliği ortaya konulmuştur.”
“Tek yürek, tek bilek”, “asrın birlikteliği”, öyle mi?
Depremin yıldönümünden bir gün önce medyanın manşetlerine bakalım.
İktidar medyası; “Yaralarımızı birlikte sardık”, “İmkânsızı başardık”, “Türkiye’yi değiştiren gün”, “Dayanışmayla ayağa kalkıyoruz”, “Ayağa kalktık” başlıklarıyla deprem bölgesinin ayağa kaldırıldığı mesajlarını verdi.
Sınırlı sayıdaki diğer medyada ise; “1 yıl geçti acı dinmedi enkaz kalkmadı”, “Yaralar sarılmadı”, “Enkaz hâlâ milletin üzerinden kalkmadı” tespitleri vardı.
Bu nasıl birlik ve beraberliktir ki, deprem bölgesinin son durumu konusunda bile mutabık değiliz.
Doğrusu hangisi; elbette hepimizin malûmu.
Ama yine iktidarın ve medyasının anlattıklarına inanmamızı, kendilerini ve milleti kandırdıkları gibi bizim de kendimizi kandırmamızı istiyorlar.
Çünkü yegâne dertleri; ne pahasına olursa olsun yine kazanmak, daha çok kazanmak!..
Çünkü Sonuç Alıyor
Öyle olduğu için de yıldönümüne üç gün kala, hem de depremi değil adeta kıyameti yaşamış olan Hatay’da belediye başkan adaylarını tanıtırken, “gerçek” diyerek şunları söyleyebildi:
“Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse dayanışma hâlinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, Hatay mahzun kaldı ve şu anda Hatay’daki mevcut yerel yönetim maalesef şu deprem olayından sonra ‘Ba’de harab’ül Basra’ oldu. Nerede belediye başkanı? Yok. İşte şimdi 31 Mart akşamı yeni bir dönemi inanıyorum ki Mehmet Öntürk kardeşim ve ekibiyle ayağa kaldıracağız. Hatay uzun bir süredir iş ve icraat yerine laf üreten, CHP zihniyetinin elinde adeta heder oldu. İnşallah sizlerin de güçlü desteğiyle 31 Mart’ta Hatay’da yeni bir dönemin kapılarını aralayacağız. El ele, gönül gönüle vererek Hatay’ın hizmet ve eser siyaseti hasretini 56 gün sonra bitireceğiz. Belediyecilikte ülkemizin parmakla gösterilen diğer illerinde olduğu gibi Hatay’ın da her anında hep yanında olacak belediye başkanlarıyla yönetilmesini temin edeceğiz.”
Herkes şaşırdı, “Acaba irticalen mi konuştu?” yorumları yapıldı. Oysa o ifadeler hem AK Parti’nin hem Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın internet sitelerinde aynen yayımlandı. Besbelli, bile isteye yapılmış bir tehditti.
Ama neden ve nasıl?
Çünkü bu dilden sonuç aldıklarını gördüler… Daha önceki seçimlerde de kâh dış güçler, kâh terör, kâh ekonomik krizle tehdit etmediler mi?
Hem Suçlu Hem Güçlü
Erdoğan Hatay’da bir şey daha anlattı. Üstelik hem aday tanıtım toplantısında hem de hastane açılış töreninde vurguladığı şuydu:
“14-28 Mayıs seçimleri sürecinde yaşanan utanç verici sahneler insanımızın hafızasında derin izler bırakmıştır. Sırf oy tercihlerinden dolayı akla ziyan hakaretlere uğrayan depremzede kardeşlerimizin yürek acısının akşamdan sabaha kapanmayacağı açıktır.”
“Biz, depremzede kardeşlerimizi oy tercihlerine göre ayıran, oy rengine göre hizmete ve hürmete lâyık görenlerden de değiliz. Biz, sırf sandıktan istediği sonuç çıkmayınca deprem mağdurlarını kaldıkları misafirhanelerden kapı dışarı eden, yaptığı 3 kuruş yardımı insanımızın başına kakan vicdansızlardan hiç değiliz.”
Erdoğan, “Benzer örnekler daha da çoğaltılabilir.” dese de, diline doladığı sadece 14-28 Mayıs seçimleri üzeri Tekirdağ’da yaşanan iki olaydı.
İlki; Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi’nin, Kumbağ’da otellere yerleştirilen depremzedelerin bu otellerden çıkmalarını istemesiydi. İktidar medyası kıyameti koparıp CHP’li belediyenin, seçim sonucunun faturasını depremzedelere kestiğini öne sürdü…
Bakanlar, peş peşe tepki gösterdi… İçişleri Bakanlığı belediye hakkında soruşturma başlattı.
İkincisi de; 18 Mayıs seçiminden bir gün sonra depremzedelerin kaldığı otele giden biri kadın iki kişinin, Erdoğan ve otelde kalan vatandaşlara küfür dolu hakaretler ettiği iddiasıydı. İhbar üzerine gözaltına alınan bu kişilerden ikisinin alkollü olduğu ortaya çıktı. Sonrasında ise “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” ve “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlarından tutuklandılar.
Ez cümle; tatsız, ama münferit iki olay.
Ama o günden bu yana CHP’nin üstüne yapıştı kaldı. Erdoğan da, son olarak Hatay’da görüldüğü üzere, her fırsatta bunları diline doladı.
Yıllar öncesinden depremin merkezi ve şiddeti belliyken, 6 Şubat’ta “afet yönetiminin kalbi” durmuş…
Askerin müdahalesine günlerce izin verilmemiş…
İletişim saatlerce yavaşlatılmış…
Adıyaman’a “birkaç gün”cük ulaşılamadığı için “helallik” istenmiş…
Göz göre göre gelen depreme, “kader planı” denmiş…
Bir vakitler verdiği sağlık hizmetleri parmakla gösterilen TSK, seyyar hastane kurabilmek için yabancılara muhtaç olmuş…
Kızılay, çadırları satmış…
Yardım kampanyasında toplanan paraların yarısıdan fazlası iç edilmiş…
Bugün dahi kaç insanımızı kaybettiğimizi bilmiyormuşuz…
Ve 1 yıl geçtiği halde depremzedelere verilen sözlerin çok büyük bölümü tutulmamış…
Ne gâm!..
Kabahatin büyüğü sende muhalefet kardeşim…
İşte bunların hesabını sormaz, soramazsan böyle hesap sorulur, suçlanır ve millete şikâyet edilir hale düşersin!..