Yazı konusuna geçmeden önce üç haberden söz edelim.
İlki; 6 muhalefet partisi liderinin “yuvarlak masa” toplantısından sonra yaptığı açıklamayla ilgili. Açıklamada, “Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği karar ve normlarına uyulacağı” vurgulanınca, İktidarın Yeni Şafak Gazetesi, o sözlerin şifrelerini çözdü, bunu da dün manşetten yayımladı!..
Meğer muhalefet partileri, o cümleyle Avrupa Konseyi ve AB’ye 9 taahhütte bulunmuş. Bunların arasında, “Ayasofya’nın yeniden müze yapılması”, “adaların Yunanistan’a verilmesi”, “Akdeniz’de sondajın durdurulması” ve “Maraş’ın yeniden kapatılması” da varmış.
İkincisi; Ayşenur Arslan’ın Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilâtı’yla ilgili kastını aşan sözlerinden dolayı verilen ceza. RTÜK 1 hafta içinde Halktv’ye yüzde 5 idari para cezası, 5 kez de program durdurma cezası verdi. Ayrıca AKP, MHP ve BBP’nin Arslan’la ilgili suç duyurusunda bulunduğunu, yani Arslan hakkında adli soruşturma yapılacağını da kaydedelim.
Üçüncüsü; dünkü Kabine toplantısından. Erdoğan toplantıdan sonra yaptığı konuşmada, özellikle gençlere Türkiye’yi “nereden nereye” getirdiklerini anlatırken şu ifadeyi kullandı:
“Biz hükümete geldiğimizde… karşımızda tarihiyle ve medeniyetiyle küs, potansiyeli ve imkânları küresel baronların temsilciliğini üstlenmiş bir avuç azınlığa peşkeş çekilen, ayağına pranga vurulmuş Türkiye gerçeği vardı.”
“Eski Türkiye”deki “bir avuç azınlığa” karşı, “Yeni Türkiye’deki “5’li çeteleri, devletin tüm imkanlarından yararlanan 3’er, 5’er maaşlı imtiyazlıları” da geçip “dokunulamaz Türk vatandaşlarına” bakalım mı?
Örneğin; muhalefet partileri gerçekten, “Ayasofya yeniden müze yapılsın.” dese veya Ayşenur Arslan, Türkiye’nin Kıbrıs’ta “işgâlci ve istilacı” olduğunu öne sürse neler olurdu?
Herhalde -ve gayet doğal olarak- kıyamet kopardı, değil mi?
Papazların İcraatları
Daha geçenlerde Fener Rum Patriği Bartholomeos’un, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a bir “protesto” mektubu gönderdiğini yazdık. Patrikhane’nin konumu ve görevi Lozan’a göre belli olduğu halde Ankara’nın bu cüret karşısında gıkı bile çıkmadı.
Batı Trakya’daki seçilmiş müftülerimizin halini hatırlayalım. Yunan makamları, onları kabul dahi etmiyor, kendi atadıkları müftüleri muhatap alıyor. Seçilmiş müftülerimizden birisinin, bir Yunanlı bakana protesto mektubu gönderdiğini düşünün; başına neler gelmezdi!..
Asıl konumuza geçelim. Bartholomeos’un 2019’da ABD’deki Rum Ortodoks Kilisesi’ne atadığı Başpiskopos Elpidophoros Lambriniadis’i bilenleriniz vardır. Bartholomeos’dan sonra Fener Rum Patriği olması beklenen birisi. Lambriniadis de Türk vatandaşı ve onu da -gerek Türkiye’deyken söylediklerini gerekse ABD’ye gittikten sonraki Türkiye karşıtı icraatlarını- çok yazdık.
Ancak Ankara yine hiç oralı olmadı. Olmadığı gibi, geçen Eylül’de New York’taki Türkevi’nin açılış törenine davet edildi. Törene katılıp, Erdoğan’ı tebrik etmesi Rum-Yunan cenahının tepkisine yol açınca, onlara “üzüntülerini” bildirmekle kalmadı, “Türkevi’ne gidişinin asla ‘işgâlin’ tanınması anlamına gelmediğini” açıklayıp, “Ekümenik Patrikhane’nin öneminde, Heybeliada Ruhban Okulu’nun tekrar faaliyet göstermesinde ve Türkiye’deki dini azınlıkların haklarının desteklenmesinde, her zaman olduğu gibi ısrarlıyım.” dedi.
Buna rağmen iktidar medyası, Lambriniadis’i “kahraman” ilân edip, “Her zaman bekleriz başpiskopos” manşetleri attı.
Bartholomeos’un Ayasofya Şikâyeti
İki gün önce Lambriniadis’in New York’ta başka bir ziyareti vardı. Ziyaret ettiği isim, New York Belediye Başkanı Eric Adams’tı.
Adams yeni seçildi, 1 Ocak’ta göreve başladı. Medyamız, bu ismi de “Türk dostu” ilân etti. O da ilk röportajını verdiği Anadolu Ajansı’na, daha önce belediye başkanlığı yaptığı Brookyln’de büyük bir Türk nüfusu olduğunu belirtip, “Ben hem burada hem yurt dışında Türk halkının dostuyum.” dedi… Türkiye’de favori kentinin İstanbul olduğunu söyledi… Adams’ı Türkiye’den ziyaret eden ilk uluslararası isim de Türkiye Belediyeler Birliği ve Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin oldu.
Başpiskopos Lambriniadis’in, Rum-Amerikan toplum liderleriyle birlikte Belediye Başkanı Adams’ı ziyaretine gelirsek; Adams’ın “Başpiskoposluğun dostu” olduğunu, “Seçim zaferinin ardından Ekümenik Patrik Bartholomeos’la görüşmek için Başpiskoposluk’a” geldiğini vurgulayıp, bu ziyaret sırasında Bartholomeos’un, “Ruhban Okulu’nun yeniden açılması için devam eden mücadele, Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesinden duydukları acı ve Türkiye’deki dini azınlıklara yönelik kısıtlamalar gibi hayati endişelerini dile getirdiğini” anlattı.
Ayrıca şunları da ekledi:
“ABD’deki Rum-Amerikan toplumumuz, Kıbrıs’ın Türkiye tarafından yasadışı istilası ve işgâli devam ettiği ve Türkiye’nin, Yunanistan’dan bu tür mantıksız ve yasadışı talepleri olduğu sürece Doğu Akdeniz’de bu hedeflere ulaşmanın imkânsız olduğunu düşünüyor.”
Ukrayna Krizinde de Varlar
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bu papazların, ülke içi meseleleri, bırakın Türkiye-Yunanistan, Türkiye ile ABD-AB arasındaki sorunlar haline getirme çabaları bir yana, dış politika konularındaki faaliyetleri de dikkat çekici.
Malûm, gündemde Ukrayna krizi var ve Fener Rum Patrikhanesi, yine Lozan’a aykırı olarak Ukrayna’daki kiliseyi Moskova Patrikhanesi’nden ayırıp kendisine bağladığı için bu konuda söz sahibi gibi davranıyor.
Dört gün önceydi; Patrik Bartholomeos, Aya Yorgi Kilisesi’ndeki ayinden sonra Ukrayna ve Rusya için barış duası yaptı, tarafları uluslararası hukuka saygı göstermeye çağırdı.
“Bunda ne var?” denebilir. Tam olarak anlayabilmek için diğer Papaz Lambriniadis’in 21 Ocak’ta ABD’nin Ukrayna Büyükelçisi’ni ziyaretindeki paylaşımını aktaralım.
“Ukrayna halkına tam desteğimizi ifade ettim. Kremlin’in siyasi ve dini emperyalizmini kınıyor ve Amerikan hükümetinin tutumunu övüyoruz.” dedi.
Görüntüde Ukrayna’yla da Rusya’yla da dostuz!.. Şimdi, bir Türk vatandaşının Kremlin için kullandığı bu ifadeler Ankara’yı birçok anlamda zora sokmaz mı?
Peki bu cüreti nereden alıyor olabilirler? Lambriniadis’in 2018’de henüz Türkiye’deyken ve sözde “Bursa Metropoliti” iken, Ukrayna Kilisesi’nin bağımsızlık sürecini anlatırken, “Ankara’nın tutumuna” ilişkin bir soru üzerine şunları söylediğini hatırlatalım:
“Rusya’nın etkilediği ülkelerin aksine Türkiye’nin tutumu farklı. Putin iki kez Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Ukrayna Kilisesi konusunda müdahale etmesini istedi. Biri 2008, diğeri 2018’de. Her iki zamanda Erdoğan, Patrikhane’mize müdahale etmeyi reddetti. ‘Türkiye’de laik bir devlette yaşıyoruz, Patrikhane’nin işleri din işleridir. Devlet din işlerine karışmaz, Patrikhane bağımsız bir patrikhanedir.’ tarzında bir tepkide bulundu. Biz bunu çok takdir ediyoruz.”
Ez cümle, iktidar ve medyasının, “Ayasofya, Kıbrıs, Doğu Akdeniz” konularında sergilediği “hassasiyetten” muaf tutulanlar olduğu ortada. İyi de bu muafiyetin kriterleri nedir?!