Bahçeli’nin daha düne kadar kapatılmasını savunduğu PKK’nın partisini sevgi ve sempatiyle alkışladığını gördük. Ama AKP’nin, ittifak olduklarından beri bir dediğini iki etmediği Bahçeli’nin, DEM’lilerin İmralı’ya gitmesi talebi hâlâ karşılanmadı. Haliyle de “Devlet aklı” ve “milli” denilen bu “çözüm sürecinde”; Bahçeli’nin, Barzani-Öcalan denkleminin neresinde durduğu veya yöntem konusunda AKP ile aralarında görüş ayrılığı olup olmadığı merak ediliyor!..
Her şey gözümüzün önünde oldu, oluyor; ama hafızamız o kadar zayıf ki!..
Suriye’de iç savaşın hızlandırıldığı 2012’de, “Esad gitti, gidiyor” denirken, birden “Suriye’nin kuzeyinde ikinci Kürdistan kuruluyor” endişesi başladı. Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Erbil’e giderek, Mesut Barzani’yle görüşüp, durumun Türkiye’nin istemediği bir şekle dönüşmesine engel olmaya çalışacağı bildirildi.
Sözkonusu görüşmeden sonra Davutoğlu ve Barzani adına yapılan açıklamada; Suriye’nin geleceğine ilişkin olarak aynı bugünkü dilek ve temenniler dile getirilirken, olası bir terör yapılanması konusunda şöyle denildi:
“Adı geçenler… ortaya çıkan güç boşluğunun herhangi bir şiddet odaklı grup veya örgüt tarafından istismar edilmesine yönelik her türlü teşebbüsün ortak bir tehdit olarak nitelendirileceğini ve böyle bir tehdidin müştereken engellenmesi gerektiğini vurgulamışlardır. Yeni Suriye’nin her türlü terorist ve aşırıcı grup veya örgütten arındırılması gerekmektedir.”
Şimdilerde 15 Temmuz darbe teşebbüsünde yer aldığı iddiasıyla Türkiye’nin, hakkında yakalama kararı çıkardığı, ABD’nin “Kürt uzmanlarından” eski CIA danışmanı Henry Barkey’in, Davutoğlu’nun o ziyaretinden birkaç gün önce Akşam Gazetesi’ne verdiği bir röportajı yayımlandı.
“Suriyeli Kürtlerin lideri PYD değil, Barzani olacak” başlıklı röportajda Barkey’in anlattıkları ana başlıklarıyla şunlardı:
– “Kürtler Irak’ta Sünni ve Şiiler arasında denge unsuru oldular. Dolayısıyla Suriye’deki Kürtler de kendilerini organize ederse Irak’taki gibi bir güç haline gelebilirler. Şunu biliyoruz ki Suriye’de Esad uzaklaştırıldıktan sonra ciddi bir merkezi hükümet kurulmayacak. Uzun müddet, bir galeyan olacak Suriye’de. Bu galeyanda Nusayriler, Sünniler, Dürziler, Hıristiyanlar, Kürtler olacak. Bunlara bakınca, iki büyük ayrılık, Nusayrilerle Sünniler arasında olacak. Hıristiyanlar da Nusayrilerin yanında olacak. Böyle bir ortamda Kürtler denge unsuru olarak ortaya çıkabilir.”
– “Kürtlerin Esad sonrasında çok daha büyük rol oynayacakları kesin. Irak’taki Kürt örneğini gördükten sonra Suriye’deki Kürtlerin ‘Biz de bir otonom, federal bölge istiyoruz’ demeleri gayet normal. Dolayısıyla, yeni bir Kürdistan kuruluyor mevhumu bir yerde doğru. Bu geliyor olabilir. Fakat bunun Türkiye’ye karşı büyük bir tehdit olarak görülmesi için neden yok. Sen bugün Kuzey Irak’taki Kürtlerle nasıl iyi geçiniyorsan, Suriye’deki Kürtlerle de iyi geçinebilirsin.”
– “Kuzey Irak’la Suriye’nin kuzeyi arasında büyük fark var. Bugün Kuzey Irak’ta egemen olan Kürt güçlerinin hiçbiri Türkiye’ye karşı bir tutum içinde değil. Ama PKK yüzünden PYD’nin Türkiye’ye hasmane biçimde bakıyor olduğunu kabul etmemiz lâzım. Ben PYD’nin uzun vadede Suriye Kürtlerini kontrol edip, en büyük güç olarak kalacağına inanmıyorum.”
– “Çünkü eninde sonunda bütün Kürdistan’da en güçlü kuvvet Barzani. İleride Suriye’de Barzani olacak. Barzani’nin elinde bir sürü kart var. Para, organize güç, dünya, bölge ve Türkiye tarafından tanınmışlığı var… Dolayısıyla ben PYD’nin uzun vadede Suriye’de güç kazanacağına veya en güçlü kuvvet olarak çıkacağına inanmıyorum. Şu anda iyi organize edilmiş askeri gücü olan PYD var. Dolayısıyla onlar ön saflara çıkıyorlar.”
– “Türkiye, Suriye, Irak ve İran’daki sonuç birbirinden değişik olacak… Türkiye demokratik bir ülke özünde. Evet, muazzam baskı yaptı, Kürtleri asimile etmeye çalıştı ve başaramadı. Zamanla Kürt oluşumu gelişti. Bundan sonra Türkiye’nin artık bir karar vermesi lâzım… Bence Türkiye demokratik bir ülke olarak Kürtlerin demokratik haklarını vermeli.”
TERÖRİSTBAŞININ TALİMATI
CIA’cı Henry Barkey, Barzani’yi Suriyeli Kürtlerin de lideri ilân ederken, bundan birkaç ay sonra İmralı’daki teröristbaşı Suriye’deki PYD’nin gençlik kongresine şöyle bir mektup gönderdi:
“Esad’ın yanında durmamalısınız. Muhaliflerin yanında da olmamalısınız. Suriye’de üçüncü bir güç olmalısınız. Kürt bölgelerini korumak için 15 bin asker hazırlamalısınız. Bu stratejiyi izlemezseniz ezilirsiniz. Her genç Kürt kendini ayağa kalkmaya ve anavatanı korumaya hazırlamalı.”
Şubat 2013’te ise İmralı’ya giden HDP heyetine, Suriye’deki Kürtlerin Barzani’nin emrine giremeyeceğini söyleyip, “Onun çizgisi farklı. Kürtler mutlaka bir öz savunma gücü oluşturmalı.” dedi.
Ekim 2014’te IŞİD’in Kobani’ye saldırması sonrasında şunlar yaşandı:
DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar’ın önceki gün TBMM’de kendisiyle “diyalog kurulması” çağrısında bulunduğu PYD’nin eşbaşkanı Salih Müslim, Erbil’e gidip Barzani’yle, “Kobani bölgesinde ortak silahlı güç oluşturulması ve oluşumlar arasındaki sorunların giderilmesini” konuştu… Kısa bir süre sonra da Barzani parlamentosu “Rojava’da PYD’nin kurduğu kantonları tanıma” kararı aldı!..
YALANLANMAYAN 60 MADDELİK LİSTE
Bugüne gelelim.
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin, “Teröristbaşı Meclis’e gelsin, konuşsun” açılımını İsrail’in yayılmacılığıyla ilişkilendirip, “Türkiyey Kürtleri yanına alıp, T.C. Devleti’nin yıkılmasının önüne geçmek istiyor” yorumunu yapan, Barzani’ye ve PKK’ya yakın isimler, bu amaçla Kandil’e 60 küsurluk bir liste gönderildiğini öne sürdü.
Bizim 28 Ekim’de, iktidara çok yakın isimlerden Fuat Uğur’un ise 12 Kasım’da gündeme getirdiği, ama şu ana kadar yalanlanmayan bu iddialara göre; sözkonusu listede ilk etapta üzerinde konuşulan teröristbaşı, Barzani ve PYD/YPG ile ilgili maddelerin şunlar olduğu belirtildi:
– Teröristbaşının Nevruz’da serbest bırakılması…
– Teröristbaşına siyaset yasağı getirilmesi ve “güney Kürdistan”da Erbil’e yerleşmesinin tasviye edilmesi…
– Türkiye’ye gelmesi yasaklanacak 88 teröristten 34’ünün “güney Kürdistan”da Öcalan’la birlikte kalması, diğerlerinin Norveç veya Yunanistan’a gönderilmesi, geriye kalanların da pişmanlık yasasından faydalanması…
– PYD/YPG yönetiminin resmi olarak tanınması, buna karşılık teröristbaşı Mazlum Kobani’nin görevden alınması. PYD/YPG ile ÖSO’nun birleşip Türkiye’nin denetimine girmesi, bunu kabul etmiyorsa Suriye ordusuna katılması…
Başlangıçta Henry Barkey’den söz ettik. Onun da 2009’da Obama yönetimine sunduğu, kapağında Barzani peşmergelerinin “Kürdistan” bezini taşıdığı, “Kürdistan Üzerinde Çatışmaların Önlenmesi” başlıklı raporda PKK’lıların bir kısmının peşmergelere katılması, sözde lider kadrosunun Avrupa ülkelerinde “misafir” edilmesi, kalanların da Türkiye’ye dönmesi gibi öneriler vardı. Ama o gün için Barkey için “daha önemli, acil ve kritik” olan; “Türkiye’nin Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni resmen tanıyıp, Erbil’de konsolosluk açması” ve “Türkiye’nin Kerkük’e asla müdahale etmemesi” idi.
Bunlar oldu mu? Maalesef, oldu!..
O yüzden 12 yıl önceki “Suriye Kürdistanı” ile ilgili öngörülerini (!) de yabana atmamak gerek.
BAHÇELİ DENKLEMİN NERESİNDE?
HTŞ’nin Şam’ı da ele geçirdiği gün, Bahçeli’nin teröristbaşıyla ilgili çağrısını hatırlatan MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız şu açıklamayı yaptı:
“Sayın Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 de yaptığı tarihi çağrıyı, Ortadoğuda nelerin olup bittiğini tam olarak kavrayamayanların bir müddet ekranlardan uzak kalması veya büyük bir pişkinlikle arz-ı endam etmeye devam etmeleri kendi bilecekleri iştir. MHP, Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü korumak, Türk milletinin maddi ve manevi gelişmesi önündeki engelleri kaldırmak; hürriyet, adalet, hakkaniyet ve fırsat eşitliğini esas alan, toplumsal barış ve huzuru hakim kılmak, temel hak ve hürriyetleri, kardeşlik hukukunu ve dayanışma kültürünü geliştirmek ve terörün silinip gitmesi için tüm gücüyle çalışmaya devam edecektir.”
Ardından bütçe görüşmelerinde, Bahçeli’nin daha düne kadar kapatılmasını savunduğu PKK’nın partisini sevgi ve sempatiyle alkışladığını gördük.
Ama AKP’nin, ittifak olduklarından beri bir dediğini iki etmediği Bahçeli’nin, DEM’lilerin İmralı’ya gitmesi talebi hâlâ karşılanmadı.
Haliyle de “Devlet aklı” ve “milli” denilen bu “çözüm sürecinde”; Bahçeli’nin, Barzani-Öcalan denkleminin neresinde durduğu veya yöntem konusunda AKP ile aralarında görüş ayrılığı olup olmadığı merak ediliyor!..