Erdoğan’ın, Mısır’daki darbe karşıtlığının sembolü dört parmakla gösterdiği “Rabia”ydı. Ancak Mısır’la da “normalleşme” zarureti doğunca, Erdoğan’ın “Rabia”sı, “Tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek devlet” oldu. Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP’nin “kırmızı çizgilerimiz” dediği ilkeler de bunlar. Bir fazlası var: tek dil.
İşte MHP Lideri Devlet Bahçeli, geçen haftaki grup toplantısında Kemal Kılıçdaroğlu’nu eleştirirken, “Tahripkâr süreç devam ederse, Türk Milleti’nin alt kimlik ve çok kültürlülük talepleri sonucunda bölünme tehlikesi ile karşı karşıya kalacağı” uyarısında bulunduktan sonra bir kez daha o ilkeleri hatırlatıp şunları söyledi:
“Bizim dayandığımız ilkeler: Tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek devlet ve tek dil ülküsüdür. Tek devlet, üniter yapının korunmasını; tek millet, Türk milleti kimliğinin devamını; tek bayrak, milli devletin bekasını; tek dil, resmi dilin yalnızca Türkçe olabileceğini; tek vatan ise ülkemize ortak koşulamayacağını ilan etmektedir. Ve bunlar da bizim kırmızı çizgilerimizdir… Bu değerleri çiğnemeye hazırlanan [varsa] ayaklarını denk alsınlar… Burada biz varız ve buna izin vermeyiz. Dün vermedik, bugün vermeyiz, yarın da vermeyeceğiz.”
Bahçeli’nin bu sözleri sadece Korkusuz Yazarı Can Ataklı’nın dikkatini çekti; “Bu sözler HDP’ye yönelik gibi algılanıyor elbette. Gerçekten öyle mi? Bahçeli son günlerde biraz farklı davranıyor sanki.” yorumunu yaptı.
Kürtçe Seçmeli Derse Böyle Karşı Çıktı
Söz konusu uyarıların adresini tespitten önce, Bahçeli’nin tek dil konusundaki hassasiyetinin fotoğrafını çekelim.
AB, Kürtçe radyo/TV yayınlarına izin verilmesini, üniversitelerde Kürtçe enstitülerinin kurulmasını, özel kurslar açılmasını istiyordu. AKP İktidarında bunların tamamı hayata geçirildi. Ancak İlerleme raporları üzerinden AB’nin taleplerinin devamı gelince Bahçeli tepki gösterdi. O vakitler yaptığı tespitlerden birisi şu oldu:
“Türkiye’ye bu konularda yapılan dayatmalar sonucu atılan ilk adımlarla, ilerisi için önemli bir mevzi kazanılmış, bir köprübaşı tutulmuştur. Radyo ve televizyon yayınları ve özel kurslar vasıtasıyla ortak bir azınlık dili yaratılması amacı istikametinde önemli bir mesafe alınmıştır. Bunun arkasından, azınlık dillerinde eğitim imkânı tanınması dayatması gelecektir. Başta Kürtçe olmak üzere azınlık dillerinin resmi okullarda seçmeli ders olarak kabul edilmesi istenecektir. Bu şekilde ilerletilecek sürecin sonunda da, bu dillerde eğitimin Türk Milli Eğitim sisteminin içine alınarak, resmi statüye kavuşturulması Türkiye’nin önüne getirilecektir. Nihayet, bu azınlık dillerine resmi dil olarak hukuki statü tanınması talebi gelecektir.”
Ardından AKP İktidarı’na şöyle seslendi:
“Türkiye’nin kaderi üzerinde kumar oynamak, Türk Milletini sonunun karanlık olduğu bilinen bir maceraya sürüklemek kimsenin ne hakkıdır, ne de haddidir… Gaflet ve delaleti ihanetten ayıran ince çizgiyi, kritik eşiği aşmayın. Bunun tarih önünde vebali büyük olur.”
“Açılım-saçılım” sürecinde de tepkisini sürdüren Bahçeli, “TRT eliyle Kürtçe yayın yapma, üniversitelerde Kürtçe enstitülerini kurma, Kürtçeyi seçmeli ders olarak müfredata alma çabaları ve daha ileri adımlar atma konusundaki niyetleri bu yönde AKP’nin bölücülere vadeli ümit ve cesaret verme hedefi olarak görülmelidir.” dedi.
Açılım paketiyle PKK’nın taleplerinin aşamalı olarak karşılanmasının amaçlandığını belirtirken, “Kürtçenin tüm eğitim kurumlarında ikinci dil veya seçmeli dil olarak kullanılmasının önünün açılmak isteneceği” uyarısında bulundu, daha sonra da “Kürtçe eğitimin Anayasal zemininin oluşturulmasının” hedeflendiğini vurguladı.
PKK ile müzakerelerin sürdüğü 2012’de, iktidarın “Kürtçe’nin seçmeli ders” olma kararı almasına, “Şu hazin tabloya bakınız ki, ana dilde eğitime kapı aralayan AKP, CHP ile kurduğu ittifakla Türk milletini parçalamayı edepsizce kafasına koyduğunu göstermiştir.” sözleriyle tepki gösterdi.
Dönemin MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural da şu hatırlatmayı yaptı:
“Anayasanın 42. Maddesinde Türkçe’den başka bir dilin okullarda öğretilemeyeceği açıkça belirtilmiştir. Sen kendini anayasanın üstünde mi görüyorsun? Burası hukuk devleti, eşkıya devleti mi burası? Herkes anadilini öğrenebilir, ama özel eğitim kurumlarında ve kurslarda. Adım adım nereye gitmek istiyorsun? Alıştırıyorlar; adım adım önce eğitim, sonra kamuda anadil, sonra bölgelerde özerklik. Süreç budur… PKK’nın istek ve arzuları meşrulaştırılıyor… PKK’nın silahla yapamadığını AKP yerine getiriyor. Bunu kabullenmemiz asla mümkün değildir.”
Sonuç? Eylül 2012’den bu yana 5, 6, 7 ve 8’inci sınıflarda “Yaşayan Dil ve Lehçeler” adı altında Kürtçe’nin iki lehçesi seçmeli ders olarak okutuluyor.
Gündem 1: Seçmeli Ders Kampanyası
Bahçeli’nin “tek dil” çıkışını yaptığı sırada gündemde ne olduğuna bakalım.
Okullarda seçmeli ders tercih süresi 3 Ocak’ta başlamıştı. Son tarih 21 Ocak’tı. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı bu süreyi 7 Şubat’a, yani bugüne kadar uzatmıştı.
İşte bu süreç adeta bir kampanyaya dönüştürüldü. MHP hariç tüm partiler, bölgedeki hukukçular, sivil toplum kuruluşları ailelere çocuklarını Kürtçe seçmeli derslere yönlendirmesi çağrısında bulundu. Sokaklarda broşürler dağıtıldı. Sosyal medyada “Kürtçe seç” seferberliği başlatıldı. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası, “Kürtçe hikâye yazma yarışması” düzenleyip başarılı 100 öğrenciye tablet hediye edeceğini duyurdu. En büyük destek de Barzani bölgesi ve medyasından geldi.
Tüm bu faaliyetlerde ortak vurgu ise şuydu: “Gelecekte Kürtçenin ikinci resmi dil olması için seçmeli ders bir adım, bir basamaktır. Kürtçe okullarda eğitim dili olarak okutulmalıdır”.
Tabii ki, bu kampanyanın başını HDP çekti.
Örneğin İmralı’daki teröristbaşının yeğeni olan Urfa Milletvekili Ömer Öcalan, “25 milyon Kürt için dillerinin ‘seçmeli’ olarak seçilmesine karşıyız, bunu kabul etmiyoruz… Kürtçe Ortadoğu’nun 4 devleti arasında ezildi, yüzyıllık asimilasyon söz konusu… Kürtçenin sadece bir seçmeli dil olarak kabul edilmesi doğru değildir. Dediğim gibi bu bir imkandır… Önümüzdeki zaman diliminde Kürtçe’nin resmi dil ve eğitim dili olması için bir programımız mevcut.” açıklamasını yaptı.
Halen cezevinde olan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da sosyal medya hesabından, Kürtçe seçmeli dersler için çağrıda bulundu.
Nihayetinde Bahçeli’nin o konuşmasından birkaç saat sonra HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin Meclis Grubu toplantısında, Kürtçe seçmeli ders kampanyasına destek çıkıp şunları söyledi:
“Biz istiyoruz ki, anadilinde eğitim hakkı yasal güvenceye alınsın, ama seçmeli ders bir imkândır ve iktidarın keyfiyle getirilmiş bir düzenleme değildir. Mücadelelerin bir kazanımıdır. O nedenle buradan Kürt halkına ve ailelere sesleniyorum; çocuklarınıza Kürtçeyi seçmeli ders olarak okuyacak tercihi mutlaka yapın.”
Gündem 2: “Türkçe Öldü” Diyen Bakan Yardımcısı
Gündemdeki ikinci konu ise şuydu: Milli Eğitim Bakan Yardımcılığına, 8 yıldır Din Öğretimi Genel Müdürü olan Nazif Yılmaz atanmıştı.
Cumhuriyet’ten Barış Terkoğlu’nun yazdığına göre; yeni Bakan Yardımcısı’nın özelliği, tüm okulları İmam Hatip’e dönüştürmek için çalışırken, “Türkçe öldü” diyerek İmam Hatiplerde Türkçe konuşmayı yasaklamayı önermiş olmasıydı.
Bu tablodan sonra soralım:
Bahçeli’nin “tek dil” vurgusu bir uyarı -sebebi de bu gelişmelerden biri veya her ikisi birden- ise; o uyarının adresi gerçekte CHP veya HDP midir, yoksa AKP mi?!