Montrö Sözleşmesi’ne sahip çıkan, tarikat evinde görüntüsü yayımlanan cübbeli amiral olayına dikkat çeken açıklamadan dolayı haklarında 12 yıla kadar hapis istemiyle dava açılan 103 emekli amiral ile 1 emekli generalin yargılanmasına devam edildi. Mahkeme, savunması tamamlanan sanıkların yurtdışı yasağını kaldırırken, Cumhurbaşkanlığı’nın davaya katılımına karar verdi ve duruşmayı 29-30 Mart’a erteledi.
Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın bugünkü celsesinde, aralarında TESUD eski Başkanı emekli Tuğgeneral Namık Kemal Çalışkan’ın da bulunduğu toplam 6 sanığın savunması alındı.
“Bir Bakan Hükümeti Oyuna Getirdi”
İlk savunmayı yapan emekli Tuğamiral Muhittin Aziz Öztürk, dava konusu yapılan açıklamayı neden desteklediğini şöyle açıkladı:
“Yarbaylığım Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Harekât Başkanlığı’nda geçti. Harekât odasında her hafta vardiya amirliği nöbetinin sabahında, Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanı’na gemi ve birliklerin eğitim, tatbikat ve seyir faaliyetlerini takdim ederken, Montrö Sözleşmesi çerçevesinde Boğazlar’dan geçiş yapan yabancı ülke harp gemilerini, Karadeniz’e sahildar olmayan ülkelerin Karadeniz’de bulunan harp gemisi tonaj ve kalış sürelerini özel bir önemle sunmak üç yıl boyunca görevimdi. Genelkurmay Başkanlığı’nda kurmay albay olarak 5 yıl süren görevimde de acil işlem vardiya amirliği nöbetlerinde de aynı faaliyetleri sürdürdüm. Sonuç olarak; Çanakkale ve İstanbul Boğazları ile Marmara Denizi’nin bir anlamda tapusu anlamına gelen, Lozan Antlaşması’nı tamamlayan Montrö Sözleşmesi’ni ezberlemiş ve önemini içselleştirmiştik. Bundan ötürü Montrö Sözleşmesi’nin iptaline ilişkin basında çıkan tartışmalar beni derinden endişelendirmişti. Cemaat diye başlayan Fetullah Gülen yapılanmasının devlete ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızmasından ve bu terör örgütün düzenlediği kumpaslardan en büyük zararı Deniz Kuvvetleri’miz görmüştür. Komuta kademelerine gelmesi kesin gözüyle bakılan amiral ve subaylar yıllarca hapis yatmış ve mağdur edilmiştir. Bundan hem şahıslar hem Devlet ve Deniz Kuvvetleri’miz, telafisi mümkün olmayacak şekilde zarar görmüştür. FETÖ’nün verdiği zarar bununla kalmamış, 15 Temmuz’daki darbe girişiminde 250 şehit verilmiş, millet olarak büyük bir travma yaşamıştık. Bu kaygılarla metindeki bilgilerin kamuoyu tarafından bilinmesinin faydalı olacağını düşündüm ve anayasal hakkımı kullanarak duyuruya onay verdim. Montrö Sözleşmesi ve tarikat kıyafetini resmi üniforma üzerine giyerek resimlenen amiral hakkındaki kaygılarının bir duyuru ile kamuoyuyla paylaşılması, nasıl TSK mensuplarını tahrik konusu olabilir? Ayrıca, yalnız Deniz Kuvvetleri unsurlarıyla yapılmış bir darbe var mıdır? Kara Kuvvetleri ve Jandarma olmadan bu mümkün müdür? Tarih böyle bir şeyi yazmış mıdır?”
Öztürk savunmasının devamında şu dikkat çekici iddiayı gündeme getirdi:
“Aslında biz bir kumpasla karşı karşıyayız. WhatsApp grubundaki duyuruya onay vermeyen bir emekli amiral tarafından duyuru metninin, yayımından önce kabinedeki bir bakana ve sözde tanık Zihni Çakır’a ulaştırıldığını Zihni Çakır televizyonda, bizzat canlı yayında açıklamıştır. Hükümete ulaştırılan duyuruya karşı her kademede açıklamalar hazırlanmış ve 5-6 saat gibi kısa bir zamanda basına servis edilmiştir. Bu şahıslar hükümeti de geçmişte benzerlerinde yaşandığı gibi oyuna getirmişlerdir.”
Sanıklardan emekli Tuğamiral Mustafa Ültanur, bu iddianameyle ifade özgürlüğünün yok sayıldığını ve niyet okumaya çalışıldığını belirterek Ukrayna savaşıyla, yaptıkları açıklamanın ne kadar büyük bir öngörü olduğunun ortaya çıktığını vurguladı. Ültanur, açıklamadan sonra kendilerine getirilen Orduevi yasağına değinerek, “Ömrüm boyunca hizmet verdiğim TSK’ya potansiyel tehdit olduğum duygusu yaratıyor ve beni yaralıyor.” dedi.
15 Ay Önceki Görüşme
Davadaki tek emekli Tuğgeneral olan TESUD eski Başkanı Namık Kemal Çalışkan ise TESUD’un 5 Nisan’daki kuruluş yıldönümü için hazırladıkları açıklama taslağının emekli amirallerin yaptığı duyuruyla hiçbir ilgi ve bağının bulunmadığını, emekli Tümamiral Cem Gürdeniz’le sözkonusu duyurudan 15 ay önce yaptıkları görüşmenin sanki yeni yapılmış gibi gösterildiğini vurguladı. Çalışkan, buna karşın emekli amirallerle birlikte yargılanmaktan onur ve gurur duyduğunu ifade etti.
Emekli Tuğamiral Tufan Mimir de şunları söyledi:
“Duyuruda yer alan konular meslek hayatımda üzerinde çalıştığım, ülkemizin bekası için hayati öneme haiz olarak gördüğüm konulardır. Karadeniz’de sürüklendiğimiz gibi, savaş riskini tetikler. Bu konunun hiçbir şekilde gündem yapılmaması gerekir. Duyurun ardından Devletin en yüksek makamı Montrö’ye bağlılığını vurgulamış, cübbeli askere de olumlu bakmadığı mesajını vermiştir. Ayrıca Milli Savunma Bakanı Montrö’ye ilişkin açıklama yapmıştır. Bizlerin de duyuruda belirtmek istediğimiz tam bunlardır. Ancak bunları açıkladığımız için sanık olarak huzurunuzda bulunmayı anlayamıyorum.”
Ağlamamak İçin Kendini Zor Tuttu
Sanık emekli Tuğamiral Özbek Gürgün’ün savunmasında duygusal anlar yaşandı.
Dört kuşak asker bir ailenin dördüncü kuşağı olduğunu, büyük dedesinin Balkan Savaşı’nda, dedesi Adem Efendi’nin, Fahrettin Paşa’nın Medine savunmasında Tabur Komutanı iken şehit düştüğünü; babasının babaannesiyle birlikte Yemen’de esir kampında 2.5 yıl kaldıktan sonra, şehit çocuğu olduğu için askeri okulda okuyup TSK’da görev yaptığını kaydeden Gürgün, devamında sesi titreyerek şunları anlattı:
“Ağustos 1999 da yeni görevim Gölcük Üs Komutanlığı’nı teslim almaya gittiğim günün gecesi Orduevi’nde depreme maruz kaldık. 40 yaşındaki eşimi ve 17 yaşındaki kızımı kaybettim. Ben de ağır yaralı olarak kurtarıldım ve 4 ay hastanede tedavi gördüm. Şu an 73 yaşındayım, biri kanser olmak üzere 5 ameliyat geçirdim. 1 oğlum kaldı, o da İngiltere’de ve 3 yıldır göremiyorum. Bu nedenle yurtdışı yasağımın kaldırılmasını istiyorum.”
Asıl O Açıklamalar Endişe Verici
Sanıkların savunmalarının ardından avukatlarının beyanları alındı. Av. Mustafa Yuvanç, genel kanaatin aksine bu davanın siyasi bir dava olmadığını, zira sanık profiline bakıldığında; davada egemen siyasete muhalif kişiler bulunmadığını, ancak egemen siyasi anlayış ve ona eklemlenen medyanın, siyaset üstü bir açıklama üzerinden bu davanın siyasi bir dava olması için uğraştığını söyledi. TBMM Başkanı’nın Montrö ile ilgili açıklaması olmasa bu duyurunun yapılmayacağını vurgulayan Av. Yuvanç, “Sorun, Montrö’nün ilgisiz kişilerce, kamuoyunu yanıltacak şekilde konuşulmasıdır.” dedi. Av. Yuvanç, talimatla alınan ifadeler için İstanbul’a gittiklerinde, ifadeye gelen emekli amirallerin hiçbirisinin birbirini tanımadığını, avukatlar olarak onları tanıştırdıklarını kaydetti.
Emekli Tuğgeneral Namık Kemal Çalışkan’ın avukatı Metin Şenay ise amirallerin duyurusu ile TESUD’un yayımlanmayan açıklama taslağı arasında benzerlik olmadığını belirterek, “‘Sadece denizcileri alırsak olmaz; bir de karacı koyalım.’ diye mi düşünüpmüvekkilimi bu davaya dahil ettiler, bilemiyorum.” dedi. Av. Şenay, emekli amirallerin duyurusundan sonra Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlıklarının yaptığı açıklamayı da şu sözlerle eleştirdi:
“Çirkin bir dille, ‘Edepsizlik” açıklaması yapmaları ve siyasileri destekler beyanlarda bulunmaları, endişe verici bir durumun ispatıdır.”
“Savunma Yapmayacağım Çünkü”
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde 90 yaşındaki emekli Koramiral Pars Turhan Özer savunmasını şu sözlerle yaptı:
“Kısa bir savunma yapacağım, hatta savunma yapmayacağım. Ama bunu lütfen mahkemenize karşı bir tavır olarak algılamayın. Çünkü suç işlemediğim kanaatindeyim. Anayasa’nın verdiği bir hakkı kullandım. Onun dışında hiçbir art niyetimiz yoktur.”
Avukatı Mustafa Güler de Özer’in 1 hafta önce eşini kaybettiğini, “Gelmeyin, ifadeniz talimatla alınabilir.” dediği halde kendisinin “Hayır geleceğim, vazifemi yapacağım.” cevabını verdiğini aktararak şunları söyledi:
“Bu dava, geleceğimiz adına utanç verici, hepimizin utanacağı bir davadır. Biz burada insan öğütüyoruz. Bunca yıl devlete, millete hizmet etmişler, öğütememişiz; şimdi, son demlerinde öğütelim diyoruz. Lütfen bülbüllerle uğraşmayın. Tarih bülbülleri susturamadı, şimdi de susturmaya gücü yetmeyecek.”
Bir kısım sanıkların avukatı Türker Tok ise İddianame Savcısının, sözkonusu açıklama “Saygıyla kamuoyuna duyurulur.” ifadesiyle bittiği halde, bunu bildiri veya muhtıra olarak niteleyerek maddi gerçeği değiştirdiğini belirtti, “Buna hakkı yok. Bu, tek kelimeyle hukuku çarpıtmadır.” iddiasında bulundu. Halkı Montrö konusunda bilgilendirip çok değerli bir farkındalık ve bilinç oluşturdukları için emekli amirallere teşekkür eden Av. Tok, “Evetzarar gördünüz, hırpalandınız. Ama milletin size taktığı madalya, şimdiye kadar aldığınız tüm madalyalardan üstündür. Ne kadar övünseniz azdır.” dedikten sonra Mahkeme’den, “Milletimiz ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına bu utanca son vermesini” istedi.
Av. Fethi Öztürk de “Montrö’nün önemini ve buna uyulmadığı takdirde başımıza gelecek belaları açıklamak suç mudur?” diye sordu. Av. Öztürk, cübbeli amiralin yaptığı fiilin ise emekli edilmeden ihracını gerektiren bir suç olduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanlığı Avukatı: Keşke Randevu Alsalardı
Sanık avukatlarından sonra müşteki olarak davaya katılım talebinde bulunan Cumhurbaşkanlığı ve MSB avukatlarına söz verildi.
Cumhurbaşkanlığı Avukatı, sanıklar ve avukatlarının bir orkestra halinde, tüm enstrümanlarıyla Mahkeme’ye ve kendilerine yüklendiğini, 4-5 gündür sabırla dinlediklerini ifade ederek şunları söyledi:
“Devletin en üst kurumu olan Cumhurbaşkanlığı‘nı temsilin verdiği sorumluluk ve devlet terbiyesi gereği, uymamız gereken kurallar var. Dar bir alandayız; katılımımıza karar verilene kadar beklemek durumundayız. Ama şahsi görüşlerimi aktarmak isterim. Tüm darbeler ve muhtıralar tatile girilirken veya tatil günlerine denk getirilmiştir. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan e-muhtırası, 15 Temmuz; hep Cuma günü olmuştur. Son olarak talihsiz bir şekilde bu da bir tatil gününde yaşandı. Gönül isterdi ki, devletimizin nadide deniz subayları keşke burada yargılanmasa, keşke Cumhurbaşkanı veya Milli Savunma Bakanı’ndan randevu alıp seslerini duyurabilseler veya bir televizyonda anlatsalardı. Devlet demek hükümet demektir. Birileri hep ‘Devlet benim’ anlayışı ile hareket etti. Hiçbir devlet, kendilerine parmak sallayanları affetmez. Hiçbir devlet, ‘Devlet benim’ anlayışına müsaade etmez. Devlet kimsenin tekelinde değildir. Sanıklardan kimi farklı ceza alacak veya [kiminin] beraatlarına karar verilecek. Bu kadar hezeyana kapılmanın gereği yok. Bildiriyle yapılan açıklama, fikir özgürlüğü kapsamı dışındadır.”
MSB Avukatı da Cumhurbaşkanlığı Avukatının beyanlarına katıldığını belirterek davaya katılımlarına karar verilmesini istedi.
Mütalaasını açıklayan Savcı, “suçtan zarar görme ihtimaline binaen” Cumhurbaşkanlığı’nın katılım talebinin kabulü, Yargıtay’ın benzer davalarda aldığı karar uyarınca da MSB’nin katılım talebinin reddi yönünde görüş bildirirken, savunmaları alınan sanıkların yurtdışı yasağının kaldırılmasını istedi.
Mahkeme de MSB’nin katılım talebini reddedilmesi, Cumhurbaşkanlığı’nın katılım talebinin kabulü ve savunmaları alınan sanıkların yurtdışı yasağının kaldırılması kararıyla duruşmayı 29-30 Mart’a erteledi.