Müyesser Yıldız
Müyesser Yıldız

Akdeniz’de ABD bayrağı ne anlama geliyor?

featured

İktidar, Vilnius’taki zirvede Türk Milleti’nin tüm dikkatini İsveç’in NATO üyeliğine odaklarken, NATO’nun o gizli planlarına onay verdi mi vermedi mi? Verdi ise; bu planlarda “İsrail’in güvenliği” var mıydı? Var ise; İsrail ve emperyalizmin şu pervasızlıklarına neden şaşırıp kızıyor?

 

İsrail’in Gazze’de bir hastaneyi bombalayıp bebek, çocuk, kadın 478 canı katletmesinden sonra, iktidar medyasının ifadesiyle, “Ümmet ayakta”.

Devletimiz ne yaptı?

Erdoğan tüm insanlığı harekete geçmeye çağırdı, vahşeti “soykırıma varan saldırı” olarak nitelendirip faillerini lanetledi. Ayrıca yaptıkları açıklamalarla ateşe benzin dökenlerin de katliamdan failler kadar sorumlu olduğunu vurguladı.

Normalde yeri göğü yıkması beklenen Erdoğan için ne kadar mutedil ifadeler!..

Diğer yetkililerimiz de tepki gösterdi. Örneğin TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, “tarihin azabından kurtulsalar Allah’ın gazabından kurtulamayacaklarını” söyledi.

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, “İnsanlığın bittiği nokta” dedi.

En hayati konularda dahi ortak hareket etmeleri neredeyse imkânsız hale gelen TBMM’deki 6 parti, bir bildiri yayımlayarak “bu vahşetin durdurulması için dünya parlamentolarını, uluslararası toplum ve kuruluşlarını tutum ve inisiyatif almaya” davet etti.

Eski Adalet Bakanı TBMM Başkanvekili Bekir Bozdağ ile mevcut Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ise İsrail’in yaptıklarının hem insanlık hem savaş suçu olduğunu belirtti; ama, kağıt üzerinde de olsa, herhangi bir Savcılığımız harekete geçirilmedi.

Nihayetinde de üç gün ulusal yas ilân edildi.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan önceki gün İslâm İşbirliği Teşkilâtı toplantısındaydı. “Ümmet ayaktayken” -devletimizin hâlini tarif edermişçesine- şunları dillendirdi:

“Şu ana kadar acil meselelerde buluştuk, kınadık ve dağıldık. Maksadın hasıl olması için bunu bu sefer burada bırakmamalıyız.”

İSRAİL SAVUNMA BAKANI KİME CEVAP VERDİ?

7 Ekim’de Hamas’ın saldırısıyla başlayan savaştan sonra ABD İsrail’e destek için en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford’u gönderdi. Hani yakın zamanda Doğu Akdeniz’de ortak tatbikat yaptığımız, Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ın konuk edildiği gemi.

Ardından İngiltere yine İsrail için Kraliyet Donanması gemilerini Doğu Akdeniz’e yolladı.

Son olarak ABD 6. Filosu’nun Komuta-Kontrol Gemisi USS Mount Whitney’in yola çıktığı bildiriliyor. Bu gemi de Ağustos’ta İstanbul Sarayburnu Limanı’na demirlemiş; ABD Büyükelçisi Büyükelçi Jeffrey Flake Türk medyası için gemide basın turu düzenleyip, “[Geminin] Ziyareti, güvenli ve müreffeh bir bölge yaratılmasına katkı sunmak üzere Türkiye ile olan derin askeri ortaklığımızı daha da güçlendirmek için bir fırsattır.” demişti.

Ayrıca ABD’liler, bu gemide üst düzey yetkililer ve TSK mensuplarına bir resepsiyon vermişti.

Şimdi, ABD’nin ilk gemisinin hareketinden sonra Erdoğan’ın ABD’ye söylediklerini hatırlatalım.

Amerikan uçak gemisinin İsrail’de ne işi var, ne yapmaya geliyor?.. Orada bütün Gazze’yi, etrafını vurarak, indirerek çok ciddi katliamlara adım atacak.” ve “Bay Amerika, yahu Amerika nere; Akdeniz, İsrail, Filistin nere? Ne işin var senin orada?..” dedi.

Erdoğan’ın bu sorularını dolaylı olarak önce ABD medyası, ardından İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant cevaplandırdı.

ABD medyası, Akdeniz’e gönderilen filoların “geçici” olması hedeflense de, ABD’nin Ortadoğu’da uzun vadeli kalışının gündemde olduğunu yazdı.

İsrail Savunma Bakanı Gallant ise ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın da katıldığı savaş kabinesi toplantısının ardından, “Bu savaş uzun ve bedeli ağır olacak ama kazanacağız.” dedi ve şunu kaydetti:

“Akdeniz’de Amerikan bayrağı dalgalanmasının herkes ne anlama geldiğini biliyor.”

NATO ZİRVESİ’NDE ASIL GÜNDEM NEYDİ?

Herkesin bildiği o “anlam” ne ola ki?!

Benim aklıma Temmuz’da Vilnius’taki, görünürde İsveç’in üyeliğinin görüşüldüğü NATO Zirvesi ve bu zirvenin “gizli” gündemi geliyor. Şöyle ki;

Zirve öncesinde, 15-16 Haziran’da Brüksel’de yapılan NATO Savunma Bakanları Toplantısı’nda, NATO’nun Soğuk Savaş’ın bitiminden bu yana hazırladığı en kapsamlı Bölgesel Savunma Planı’nın ele alındığı, ancak Türkiye’nin bazı çekinceleri nedeniyle bu planın resmen onaylanmadığı, kararın liderler zirvesine bırakıldığı ortaya çıktı.

Çok gizli tutulan ve hiç konuşulmayan bu planlarda ülkemize ilişkin sadece; “Montrö Antlaşması’na atıf yapılarak İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının Yunanca isimlerinin de kullanılabilmesi, ayrıca Kıbrıs’la ilgili koordinatlarda KKTC adına yer verilmemesi şeklinde önerilerin yer aldığı” şeklinde bilgiler gündeme geldi.

Oysa şu kırıntı bilgiler bile ABD-NATO’nun hem Akdeniz’de hem de Karadeniz’de ciddi ve yeni hesapları olduğunu göstermeye yetiyordu.

Nitekim Haziran’daki Savunma Bakanları Toplantısı’nın ardından NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de şu açıklamayı yaptı:

“Bölgesel planlar Vilnius zirvesinin en önemli konularından birisi olacak. Bu planlar bizim askeri kumandanlığımız ve onların ekipleri tarafından hazırlandı. Soğuk Savaş’tan bu yana ilk kez böyle planlar hazırlanıyor. NATO’nun daha çok korunması beklenen özel bölgelerle, özel misyonlarla bağlantılı, özel güçlerin yerleştirilmesiyle ilgili planlar. Daha çok güç, daha çok kaynak içeren planlar.”

Sonrasında ise güvenlik danışmanı, yazar, aktivist ve NATO Watch’ın kurucusu Ian Davis Responsible Statecraft isimli portalında, “Soğuk Savaş’tan bu yana ilk kez, ittifakın bir Rus saldırısına nasıl karşılık vereceğini detaylandıran binlerce sayfalık gizli askeri planların NATO’nun politik liderlerinin onayına sunulacağı” bildirdi.

Şaşırtıcı ama, nasıl olduysa, Anadolu Ajansı da bu planları detaylandırıp özetle şu bilgileri verdi:

“Bu gizli planlar, üç bölge için oluşturuldu. Bunlardan ilki ABD’nin Norfolk kentindeki NATO Müşterek Kuvvet Komutanlığının öncülüğünde Atlantik ve Avrupa’nın kuzeyini, ikincisi Hollanda’da Brunsum’daki NATO üssünün sorumluluğunda Baltıklar’dan Alp Dağları’na kadar uzanan Orta Avrupa bölgesini, üçüncüsü ise İtalya’nın Napoli kentindeki NATO üssünün sorumluluğunda Akdeniz’den Karadeniz’e kadar olan bölgeyi içeriyor.

Planlar, NATO’nun bu bölgelerde kara, deniz, hava, uzay ve siber alanlarda hangi kuvvetin ne zaman, nasıl konuşlanacağını, tehdit durumunda nasıl harekete geçileceğini belirliyor. NATO, planlar dahilinde yaklaşık 300 bin askerden oluşan bir kuvvetin en fazla 30 gün içinde doğu kanadına intikal etmesini amaçlıyor.”

Akdeniz’den Karadeniz’e kadar olan üçüncü bölgenin ülkemizi özellikle Ege ve Akdeniz ile Montrö Antlaşması açısından ilgilendirdiği belliydi.

Filistin-İsrail savaşının başlamasının ardından, bugün itibarıyla öncelikle ABD-İngiltere savaş gemilerinin Doğu Akdeniz’e konuşlanması ve “NATO’nun tüm müttefiklerinin İsrail’le dayanışma içinde” olduğunun açıklanması başta olmak üzere bundan sonra yaşanacak tüm gelişmeleri de NATO’nun bu “Bölgesel Savunma Planı” kapsamında değerlendirmemiz gerektiği ortada.

Sorularımız şunlar:

İktidar, Vilnius’taki zirvede Türk Milleti’nin tüm dikkatini İsveç’in NATO üyeliğine odaklarken, NATO’nun o gizli planlarına onay verdi mi vermedi mi?

Verdi ise; bu planlarda “İsrail’in güvenliği” var mıydı?

Var ise; İsrail ve emperyalizmin şu pervasızlıklarına neden şaşırıp kızıyor?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!