Cuma ve Cumartesi tam 12 askerimiz şehit edildi.
Yetkililerimiz yine bölücü terör örgütü PKK’yı şiddetle kınayıp lanetledi.
TBMM Genel Kurulu’nda bütün siyasi partilerin ortak imzasıyla, “milletimizin gönlünü ferahlatacak, birlik ve beraberliğimizin devam ettiğini, bütün olaylar karşısında yıkılmaz bir kale olduğumuzu gösterecek” ortak bir bildiri yayımlanmak üzere harekete geçildi. O bildiri AKP, MHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi’nin imzasıyla yayımlanırken, ulusal yas ilân edilip Meclis’te genel görüşme yapılmasını isteyen CHP’den başka bir bildiri geldi.
Dört partinin bildirisinde de; PKK terörü “şiddetle kınandıktan” sonra, “aziz milletimizin teröre asla boyun eğmeyeceği”, “Türkiye Cumhuriyeti’nin, tüm terör örgütleriyle tavizsiz bir şekilde mücadele kudretine sahip olduğu” ilân edildi.
CHP’nin bildirisinde ise PKK’nın adı anılmadan, “Hain terör örgütünü ve insanlık dışı yöntemlerini lanetliyoruz.” denilip Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in Meclis’te yapılacak kapalı oturumda bilgi vermesi ve ulusal yas ilân edilmesi çağrısında bulunuldu.
Emperyalistlerin Adı Yok mu?
Tabii ki, Erdoğan da başsağlığı mesajı yayımladı. “bölücü alçaklardan döktükleri kanın hesabının misliyle sorulduğunu ve sorulmakta olduğunu” vurgulayan Erdoğan şunları kaydetti:
“Emperyalistlere taşeronluk yapan kiralık katil sürüleriyle mücadelemizden kesinlikle geri adım atmayacağız. Hem eli kanlı caniler hem de bölücü örgüte destek verenler bölgemizin geleceğinde teröre yer olmadığını er ya da geç anlayacaklardır.”
Birinci konu; yetkililerin ve Meclis’in açıklamalarında PKK’nın patronlarının, Erdoğan’ın ifadesiyle “emperyalistlerin” adı niye yok?!
İkincisi; her acıdan sonra “misliyle hesap sorulduğu ve terörün belinin kırıldığı/kırılacağı” nutukları.
21 yıllık AKP İktidarı döneminde tam 6 Milli Savunma Bakanı gördük.
9 yıl görevde kalan ilk Bakan Vecdi Gönül 2008’de, “PKK’nın tükenme noktasına geldiğini” söyledi…
4.5 yıl bakanlık yapan İsmet Yılmaz 2011’de, “Ustalık dönemindeyiz. Terör belasının üstesinden geleceğiz.” müjdesini verdi…
14 ay görev yapan Fikri Işık 2017’de, “terör örgütünün belinin kırıldığını”, “örgütte ciddi bir dağılma başladığını” ve örgütün “eylem yapamaz noktaya geldiğini” açıkladı…
Nurettin Canikli, 1 yıllık görev süresinin ikinci ayında, son 11 ayda 2 bin 304 teröristin etkisiz hale getirildiğini belirterek bu sayının “verilen mücadelenin ne kadar başarılı olduğunu gösteren en güzel sonuçlardan biri olduğunu” kaydetti…
Tam 3 yıl Genelkurmay Başkanlığı, 5 yıl Bakanlık yapan Hulusi Akar, “Terör örgütü bitme noktasına geldi.”, “Örgütte çöküş alametleri var… Nasıl Suriye’nin kuzeyinde kurulmak istenen terör koridorunu yok ettiysek, Irak’ın kuzeyindeki terör yuvalarını da yok edeceğiz.” dedi…
5 yıllık Genelkurmay Başkanlığı’nın ardından yaklaşık 7 ay önce Bakanlık koltuğuna oturan Yaşar Güler’in 12 şehidimizden sonra söyledikleri de şu oldu:
“Artık, örgütün hareket kabiliyeti bitme noktasına getirildi… Can çekişen hain terör örgütü, son çırpınışlarını vermektedir.”
Bunca nutuğa rağmen terör örgütünün kökünün bunca yıldır niye kazınamadığı hepimizin malûmu; çünkü PKK’yla mücadele ediyoruz, ama baş patronları ABD ve NATO’yla “müttefikiz”.
Hasretle Beklenen Telefon
ABD daha 10 gün önce “SDG” dediği sözde Suriye demokratik güçlerine 156 milyon dolar fon sağlamadı mı?
Eş zamanlı olarak, ülkemizin Suriye’nin kuzeyinde yaptığı operasyonları “ABD’nin ulusal güvenliğine tehdit” sayan “acil durum kararnamesini” 1 yıl daha uzatmadı mı?
Sonuç? Biden’dan aylardır hasretle beklenen telefon geldi. Ankara, görüşmeye ilişkin Filistin-İsrail konusunu ön plana çıkarıp, “F-16 konusunun de ele alındığını” duyururken Biden’ın ilk gündemi, “İsveç’in ivedi şekilde NATO’ya katılması” oldu. Üzerine de “Biden, F-16 satışını destekliyor” sosu sürüldü.
Bu sosa ilişkin gelişmeleri sonradan Erdoğan’ın ağzından öğrendik. Tamam Biden, F-16’ya destek verecekmiş; ama İsveç’in üyeliğiyle ilgili kararımızı da çok önemsiyormuş… Hatta Biden, “Siz bunu Meclis’ten çıkarın, ben de Kongre’den geçiririm.” demiş… Kendisi de, iki ülke Dışişleri Bakanının bu süreci eş zamanlı işletmesini istemiş.
Ama ABD cephesinin açıklamalarına göre, Erdoğan’ın anlattığı gibi olmamış; Washington, F-16’lar konusunda adım atmak için öncelikle İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanmasını bekliyormuş. Böylece bazı Kongre üyelerinin F-16 satışına onay vermesi sağlanabilirmiş!..
Kongre’deki üyelerin tek şartı İsveç değil ki!.. Bu sadece biri… F-16’ların Yunanistan’a karşı kullanılmayacağı garantisini ve Suriye’deki operasyonları durdurmamızı da istiyorlar.
Terörün Düğmesine Bunun İçin Bastılar
12 şehidimizin ardından bir iktidar yazarı, Türkiye’nin Gazze soykırımı karşısında yaptığı çalışmalar sebebiyle ABD’nin PKK/PYD’nin düğmesine basarak, “Dışarıdan içeriye dön. Gazze’ye gündeminden düşür” dediğini öne sürdü.
Sadece İsrail hamisi ABD ve diğer emperyalistlerin değil; İslâm İşbirliği Teşkilatı ya da Arap Birliği’nin, Türkiye’nin çalışma ve önerilerini ne kadar ciddiye aldığı ortada.
O yüzden ABD’nin terörün düğmesine basmasının başlıca sebebi Gazze değil, İsveç’in NATO üyeliği meselesidir.
Meclis’te 12 şehidimiz için bildiri yayınlayanlardan beklenirdi ki; “Asla!” resti çeksinler!.. Ama buna değinen olmadığı gibi, ilk 6 şehidimiz verdiğimiz Cuma günü, TBMM Dışişleri Komisyonu’nun yarın İsveç’in NATO’ya katılım protokolünü görüşeceği duyuruldu. 12 şehidimizin ardından ise, herhalde utançtan, İsveç’in Komisyon gündeminin son sırasında olduğu vurgulandı.
“İnşallah TBMM, ABD’ye Noel hediyesi vermez.” demek niyetindeydim; ama önceki gün Resmi Gazete’de ne yayımlandı biliyor musunuz?
Erdoğan imzalı 7976 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararıyla Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Kanada, Suudi Arabistan ve Umman Sultanlığı’nın yanı sıra umuma mahsus pasaport sahibi ABD vatandaşlarına, ülkemize yapacakları turistik amaçlı seyahatlerde her 180 günde 90 gün süreyle vize muafiyeti getirildi.
12 şehidimiz varken en azından bu kararın bir süre ertelenmesi bile akıl edilememişse kimden neyi bekleyebiliriz ki?!