Ya Kerkük ve Musul için plaka numaraları belirleyen Bahçeli’nin 12 gündür devam eden tepkisizliğini neye yormalı? Can Atalay için Meclis’te yapılan görüşmeler sırasında yaşanan kanlı sahneler hakkında konuşup, “Konu tamamen kapanmıştır.” derken, AKP’nin küçük ortak olmadan da “gereğini yaptığını” söyledi… Irak’ın kuzeyindeki askerlerimizle yayın yapan Gazeteci Fulya Öztürk’ü arayıp ona “Fulya Asena Öztürk” ismini koydu… Son olarak Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Ali Koç’un ziyaretinde; makam odasına 17/25 Aralık saatini koydu. Bunun anlamını yorumlayama çalışanları da, “beşinci kol faaliyeti” yapmakla suçlayıp, “Günü geldiğinde hesaplaşmak kaçınılmazdır.” mesajı verdi. Ama Kerkük’ün “K”sini anmadı. Keşke Ali Koç’un ziyaretinde; 17/25 Aralık saati yerine “82/83” sayıları veya Türkmen bayrağı konsaydı… Böylece “Cumhur İttifakı’nda çatlak varmış gibi” gündemi meşgûl eden “yaygaralara” fırsat verilmez, Türk Milleti’nin dikkati Türkmen diyarına çekilir, Kerkük’e el koymak isteyenlere de esaslı bir had bildirilirdi!..
PKK terör ve bölücülüğü ile 40 yıldır mücadele ediyoruz. Bu 40 yılın yarısından fazlası AKP dönemine ait olduğu halde, bunca yıldır komşumuz Irak’ın PKK’yı “terör örgütü” ilân etmesi sağlanamadı.
Nihayet, geçtiğimiz 14 Mart’ta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan başkanlığında Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın Irak’a gittiğinde bir umut ışığı belirdi.
Ziyaretten 6 gün sonra Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Kırşehir’de, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler de Kahramanmaraş’ta gelişmelerle ilgili açıklama yaptı.
Hakan Fidan, “Iraklı muhataplarımız ilk defa, PKK’nın Irak’ın çıkarlarına aykırı hareket bir yasaklı örgüt olduğunu tescil etti. Bir milli şahlanış dönemindeyiz.” derken, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, “Bu PKK terör örgütüyle 40 yıldır mücadele ediyoruz. Fakat 40 yıldır bu Irak yönetimi maalesef bu heriflere ne bir terör örgütü diyebildiler ne işte bunu yasaklayabildiler. Kendi ülkelerinde böyle bir örgüt yaşıyor ve hiç rahatsızlık duymuyorlar.” tespitini yaptıktan sonra şunları söyledi:
“Son Bağdat gezisine gittiğimizde de Irak yönetimi (PKK’yı) yasakladığını ve terör örgütü olduğunu ilk defa kabul etti, burada deklare etti. Tabii bu bizim için sevindirici bir şey.”
Dikkat buyurun; bakanlardan birisi “yasaklı örgüt”, diğeri “terör örgütü” diyor. Halimizi anlayın!..
Tabii Irak’ın, PKK’yı resmen “terör örgütü” ilân etmediği anlaşıldı. Yaptığı sadece şunlardı:
PKK’yı önce “tehdit” saydı… Ardından “yasaklı örgüt” olarak tanımladı.
Erdoğan 22 Nisan’da Irak’a gittiğinde tablo buydu. Nitekim PKK’nın “yasaklı örgüt” ilân edilmesinden duyduğu memnuniyeti ifade ettikten sonra, “resmen terör örgütü ilân edilip, Irak topraklarındaki varlığının en kısa zamanda sonlanacağına olan güçlü inancını mevkidaşlarıyla paylaştığını”, “bunun komşuluk ve kardeşlik hukukumuzun bir gereği olduğunu” kaydetti.
Erdoğan’ın ziyaretinden sonraki gelişme ise Irak’ın, PKK ile iltisaklı üç siyasi parti hakkında kapatma kararı alması oldu.
15 Ağustos’ta bu defa Irak heyeti Ankara’daydı. Yine Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’dan oluşan heyetimizle “yüksek düzeyli güvenlik” toplantısına katıldılar. Toplantıdan sonra Hakan Fidan “tarihi bir gelişme” diyerek şunu açıkladı:
“Bir süredir müzakeresini yaptığımız askeri, güvenlik, iş birliği ve terörle mücadele dair mutabakat zaptı… az önce Savunma Bakanlarımız tarafından imzalandı. Bu anlaşmada öngörülen ortak koordinasyon ve eğitim merkezleri maharetiyle iş birliğimizi bir üst seviyeye taşıyacağımıza inanıyoruz.”
PKK’nın hamisi ve Irak’ın işgâlcisi ABD ile de ne “tarihi” anlaşmalar imzalayıp ne ortak harekât merkezleri kurdular ve ne terörle mücadele koordinatörleri atadılar, değil mi?!
Gerisinin anlaşılması için Hakan Fidan’la ortak basın toplantısında Irak Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin’in terör örgütü hakkında, “PKK unsurları” ifadesini kullandığını belirtmemiz yeterli olur herhalde.
Irak’la bu “tarihi” toplantıda her şey konuşuldu da ana gündem maddemiz olması gereken bir konu konuşulmadı, sorulmadı.
Ona gelmeden önce şunun altını çizelim:
Toplantı ve imzalanan anlaşmaların ardından iktidar medyasında, tek kalemden çıkmışçasına yine başarı destanları yazıldı. Dışişleri’nde brifinge alındıkları ve her zamanki gibi sorgusuz sualsiz aktardıkları besbelliydi. İyi de bir tanesi neden bu sıcak konuyu sormadı, soramadı?!
Kerkük Diye Bir Meselemiz Kalmadı Galiba
O konu Kerkük’tü.
Malûm; 12 gün önce, PKK/YPG’yle omuz omuza duran, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, hakkında, “artık bizim için ulusal güvenlik tehdidi olmuştur” dediği Talabani’nin KYB’sinden Rebvar Taha illegal bir şekilde Kerkük valiliğine seçildi.
Irak Türkmen Cephesi ve Arapların gerçek, Barzanilerin ise göstermelik olan tepkilerine rağmen de hemen mazbatası verilip göreve başladı.
İllegal valinin mazbatasını kim verdi? Ankara’nın, PKK’ya karşı “tarihi” anlaşmalar imzaladığı Irak yönetimi!..
Irak Türkmen Cephesi’nin bu illegal seçimi için yaptığı “yürütmeyi durdurma” başvurusu da önceki gün Irak Federal Yüksek Mahkemesi tarafından, “aciliyet” taşımadığı gerekçesiyle reddedildi!..
Ankara’daki tabloyu aktarmıştık; seçimin ertesinde bir diplomat, ardından AKP Sözcüsü Ömer Çelik birkaç kelam ederken, MHP’den Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir bir paylaşım yaptı. Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra da MHP’nin gazetesi Türkgün’ün başyazarı, Irak’ın işgalinden bu yana Kerkük’ün başına gelenleri anlattıktan sonra Irak yönetimi ve Hakan Fidan’dan şunları istedi:
“Terör örgütü PKK ile mücadelede Türkiye ile anlaşmalar imzalayan, bu manada PKK’ya yardım ve yataklık eden 3 siyasi partiyi kapatan Irak merkezi hükümeti bu korsan seçime gereken müdahaleyi yapmalıdır. Aksi halde Kerkük’te istenmeyen olayların önü açılacaktır. Geçtiğimiz yıl Kerkük’te yaşananlar sonrası ‘Irak’ın asli ve kurucu unsurlarından olan Türkmenlerin ana yurdu olan Kerkük’te olanları üzüntü ve kaygıyla karşılıyoruz. Türkmenlerin haklarının korunması bizim için önemlidir ve siyasi pazarlık konusu olmamalıdır, Kerkük Türkmenlerinin haklarını her zaman savunacağız.’ diyen Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın da bu son gelişmeler karşısında diplomatik görüşmelerini hızlandırmalı, Türkmenlere kurulan bu tuzağı bozmalıdır.”
İşte hepsi bu!..
Ne Erdoğan, ne Hakan Fidan ağzını açtı, ne de medyaları tek bir soru sordu.
Ya Kerkük ve Musul için plaka numaraları belirleyen Bahçeli’nin 12 gündür devam eden tepkisizliğini neye yormalı?
Can Atalay için Meclis’te yapılan görüşmeler sırasında yaşanan kanlı sahneler hakkında konuşup, “Konu tamamen kapanmıştır.” derken, AKP’nin küçük ortak olmadan da “gereğini yaptığını” söyledi…
Irak’ın kuzeyindeki askerlerimizle yayın yapan Gazeteci Fulya Öztürk’ü arayıp ona “Fulya Asena Öztürk” ismini koydu…
Son olarak Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Ali Koç’un ziyaretinde; makam odasına 17/25 Aralık saatini koydu. Bunun anlamını yorumlayama çalışanları da, “beşinci kol faaliyeti” yapmakla suçlayıp, “Günü geldiğinde hesaplaşmak kaçınılmazdır.” mesajı verdi.
Ama Kerkük’ün “K”sini anmadı.
Keşke Ali Koç’un ziyaretinde; 17/25 Aralık saati yerine “82/83” sayıları veya Türkmen bayrağı konsaydı… Böylece “Cumhur İttifakı’nda çatlak varmış gibi” gündemi meşgûl eden “yaygaralara” fırsat verilmez, Türk Milleti’nin dikkati Türkmen diyarına çekilir, Kerkük’e el koymak isteyenlere de esaslı bir had bildirilirdi!..