Bıktım be yuvarlak dünyada dört duvar arasında yaşamaktan!
Ne zor şeymiş yokluğunda nefes almak
Yaşıyor gibi yaşamak
Ah be dostum çok erken gittin
Daha beni yiyecektin
Şimdi ben kime söyleyeceğim küfürlerimi şiirlerimi
Aynur’un küçücük ellerini
Bazen onunla Güzel Marmara şarabı içerdim
Kâfirin kızı bana mısın demez
Ben içerken sızardım
Sonra şarabın hakkını vermediğime kızardım
Burada saatler hep aynı
Hepsi de gece yarısı
Gündüzler çöl sıcağı
Geceler kutup ayazı
Rüyalarım bile prangalıydı sanki
Dün ilk kez annem ziyaretime geldi
Parmak köfte ve karnıyarıkla
Yemesem bile kokusu yetti
Sonra bir elinde balık yağı diğerinde portakal suyuyla babam geldi
Bu defa para almadan içtim
Sanki cennet şarabı gibi geldi.
Tekrar çektim geceyi üzerime
Bekledim gün doğmaz odama gelirler diye
Kimse gelmedi.
Sahi benim bir sevdiğim yok muydu?
Yoksa hayallerim kadar çok muydu?
Of of yine efkârlandım bir sigara yakacağım
İyi de ben sigara sevmem ki
Nasıl efkâr dağıtacağım.
Şimdi kafama taktığım şeye bak
Yaşamadıklarımız yaşadıklarımızdan fazla olunca
Yıllar nasıl hesaplanır acaba?
Bıktım sessiz nefessiz en çokta kimsesiz yaşamaktan
Oysa isteklerim çok şeyler değildi…
Mesela sol avucumdan taşan bir avuç gökyüzü tavanda ki çatlaktan
Rengârenk bulutlar arasında gökkuşağının sekizinci rengi olsam
Sonra bir uçurtmanın kuyruğuna takılıp uçsam uçsam uçsam
Yere hiç konmasam
Sağ avucuma da bir bahçe sığdırsam duvarda ki delikten
Avuç avuç sular içsem önümde i nehirden…
Tüm meyveler dallarından yerlere sarksa
Begonviller güller laleler tüm çiçekler birbirleriyle yarışsa
Kurt kuzuyla kardeş olsa…
Bülbül sesinden vazgeçtim
Kargaya fitim
Yalanım varsa şerefsizim!
Keşke can dostum ölmeseydin
Ayakkabılarımı kemirirken beni güldürseydin
Kendi kendime gülsem biliyorum deli diyecekler
İyi de ben daha delirmedim mi?
Burada zamanlar içinde zamansızım
Mekanlar içinde mekânsızım
Dibine kadar yalnızım…
Burada bütün duvarlar kör bütün duvarlar sağır
Allah’ını seversen susma
Küfret bağır bağır bağııırrrr!
Kim demiş yıldızlar en çok geceleri daha iyi parlar
Kim sökü be benim yıldızları mı?
Söyleyin geri taksın
Kızmam Allah canımı alsın.
Bıktım yahu bu olmayacak dualarıma amin demekten
Bıktım yılgın yorgun omuzlarıma dünyayı almaktan
Oysa yoruluyor insan kendini yıllarca taşımaktan.
Bir çocuk gülüşünü özledim
Sokaklarda elbise askısı gibi dolaşan insanları
İnsan sevmediklerini bile özler mi?
Özlüyorum şerefsizim
Bir sese bir nefese o kadar hasretim…
Hadi be kalk ihtiyar
Sana çok diyeceklerim var
Mesela ben eskiden şairdim
Hep güzelliklerden özgürlüklerden yazardım
Şimdi zindanlar da kalan benim
Oysa yıldızlara değerdi uzansaydı ellerim
Şimdi umudum yok her şeyden
Benden önce terk etmiş
Aşklarım öfkelerim şiirlerim..
Dünya telaşına beş dakika ara versin
Selda ‘Anne ben geldim’ şarkısını söylesin.
Rüzgâr gibi geçen ömrümüzün bir anıymış gençlik
Anlamadan nasıl geldik nasıl geçtik…
Hafta araları bir tas çorbaya bir ekmek doğrardık
Hafta sonları kızlara kuyruğu dik tutardık
Sahi şimdi nerde onlar
Hacı Fettah mahallesinin Kara Bilyası Mehmet kadar uzaktalar
Zamanım yok bilmiyorum ne kadar uzaktayım
Sanki akrepler yelkovanları sokmuş zaman durmuş
Sağım solum içim dışım senle dolmuş
Mesela bu günlerde sen olsa
Pencereme gün vursa birde yatağım sen koksa
Başka bir şey olmasa
Şimdi ne pencerem var ne yatağım
Kokun bile ucuz parfümler gibi
Uçtu gitti…
Üstüme üstüme gelmeyin kocaman kocaman yıllar
İçimde küçücük bir çocuk var derdim
Artık yıllar değil duvarlar geliyor üzerime
Üstelik bir mengenenin uçundayım
Zor nefes almaktayım.
Hep derdim ya
Ben her nefes alışımda seni hatırlarım
Sende son nefes verişinde beni hatırla ..
Tövbe dilim lal olsun
Sen yaşa be gülüm ben her gün ölürüm.
Kalmışsa bu can bu tende
Helal helal helal olsun…
Şimdi nerden çıktı bu ölüm?
Ben çoktan ölmedim mi?
Ölmeden delirmedim mi?
Hem burası neresi ben kimim?
Hatırlar mısın bilmem
Bir gün yaşımı sormuştun
Senden sonrası kadar demiştim
Yüzün kızarıp başını öne eğmiştin
İşte ben seni en çok o gün sevmiştim.
En çok ellerim üşüyor ellerim bu zindanda
Oysa bir bakışın yeterdi beni cayır cayır yakmaya
Hadi duvardaki delikten bak
Söz veriyorum üşümem bir daha
Yeter ki sen yak
Yalnızlık mı üşütüyor
Yalnız insan mı üşüyor
Pazarları görüşme günüm olsa
Bir karış pencereme bülbül konsa
O söylese ben dinlesem
Ben söylesem o dinlese
Anlamasak da dilimizden
Değil mi feryatlarımız gönülden…
Her gelişinde gülün kokusu üzerime sinsin
Bir nefes çekeyim içime bin bahar girsin…
Hatırlar mısın bilmem
Son günümüzdü inceden bir yağmur yağıyordu
Ben sana sen yere baktın
Oysa ellerinden tutup gözlerine bakarak şiirler okuyacaktım olmadı.
O günden sonra ne yağmurlar dindi
Ne boyun büküşün gözlerimden gitti…
Hep zindanlarda değildi hayatım.
Bende sizlerle yıllarca aynı gökyüzünde aynı havayı kokladım
Sevdim sevdalandım
Ama siz içimdeki volkanları ne duydunuz ne gördünüz
Sanki birer ölüydünüz.
Şimdi hiç olmadığım kadar yalnızım
Pas tutmuş çoktan yürek sızım…
………
Bir ses duydum siz de duydunuz mu?
Yalnızlığın sesleri bunlar
Yalnızlar duyar
Sesler çoğalıp sesler büyüyor
Damarlarım buz tutmuş tüm bedenim üşüyor
Duvarlarım yıkılıyor
Çökülüyor tavanım
Yıllarca zindanlarımda hapsolmuş beyazlarım mavilerim yeşillerim
Bin bir tonuyla tüm renklerim
Bekleyin ben geliyorum!