Mehmet Özkendirci’nin bu mizahî hikâyesinde günlük hayatta tanıdığınız pek çok siyasi liderin Zekai Özkütük’e benzerliğini göreceksiniz.
Türkçemizde ‘müsemma’ sözcüğü fiziksel veya karakteriyle uyumlu demektir. İsmiyle müsemma demek bu özellikleriyle isimlerin uyumlu olması demek oluyor. Bazı insanlar boylu boslu gözü pek olurken isimlerinin Yiğit, Bahadır, Cihangir gibi olması normaldir ve yadırganmaz… Korkak, çelimsiz, sünepe birilerine de bu isimler konması görenlerde en azından bir tebessüm oluşturmaz mı ? Hikayemizin baş kahramanı Zekai İncekütük ikinci tiplerden. İstekayı andıran bedeninin üzerinde basket topundan biraz küçükçe kafasının içinde bilardo topu kadar beyniyle hiçte ismiyle müsemma bir kişi değildi. İçine çökmüş gri küçük gözleri ve fırça gibi saçlarıyla en azından bence itici bir tipti. Bütün gün yaz kış bisiklet üzerinde çalıştığı gazete için ilan ve reklam toplardı. Ömrüm pedal çevirmekle üç kuruşa talim ederek geçecek derken hiç beklemediği anda kara bahtına güneşler doğdu.
Pıtrak gibi holdinglerin çoğaldığı kentte yeni kurulan bir holdinge reklam almak için gittiğinde tanımıştı müstakbel eşini… Tombul, kısa boylu kendinden on yaş kadar büyük patron kızının nasıl olmuşsa gözüne girmişti. Ki bu tanışma faslı eski Yeşilçam filmleri gibi ilginç olmuştu. Kızcağızın gözlük camları şişe diplerini aratmayacak dereceli oluşu onun gözüne girmesine hayli katkıda olmuştur kuşkusuz. O gün holding girişinde on metre önünü net göremeyen müstakbel eşi ona çarpmış ezilmekten zor kurtulmuştu…Ufak tefek hasarlar bu aşkın temellerindeki ilk harç olacağını kim bilebilirdi? Neyse gönül ferman dinlemez deyip Gönül hanımla iki ay içerisinde muhteşem bir düğünle evlendiler. Tabi iç güveysi girmenin raconu olarak tüm masrafları sevgili kayınpederi karşılamış, düğün sonrası ömrü bodrum katlarında geçen Zekai sevgili kayınbabası 15 günlüğüne Bodrum’a göndermişti. Yeni damat mutluluk sarhoşluğuyla bulutlarda gezerken yeni yuvaları en pahalı ama zevksiz mobilyalarla döşeniyordu. Kapısında holdingden bir arabayı da şahsına tahsis etmişti sevgili kayınbabacığı… Koskoca holdingin damadı artık reklam peşinde koşturamazdı ya, gazetenin genel müdürlüğü onun için biçilmiş kaftandı. Deri koltuklu geniş masalı lüks döşenmiş makam odası tam ona göreydi…
Gazetede ilk icraatı yıllardır gazetenin başyazarı ve yazı işleri müdürü Salih Beyin yazılarına sansür koyup yayınlamamak oldu. Amacı ortaokulda kendisini Türkçe dersinden bütünlemeye bırakan hocasına haddini bildirmekti. İstiyordu ki makamına gelsin, huzurunda boyun eğip suçunun(!) ne olduğunu sorsun. Ama hocası ikinci gün yazısının yayınlanmadığını görünce sessizce gazeteden ayrılmış. Oysa İstanbul’da okuttuğu kızı için üç kuruşa bile ihtiyacı varmış. Zekai İncekütük zaferinin tadını çıkartamadığına bozulmuştu. Salih hocanın yerine gazeteye ara sıra yazılar yazan üniversiteden yeni emekli Şahap Yalınayak beyi atadı. Şahap bey ertesi sabah koltuğunda kalın sözlüklerle gazeteye geldi. İtinayla İngilizce, Fransızca sözlükleri masasının üzerine koydu. Önceden yazdığı yazılardaki bazı Türkçe sözcükler yerine hazret yabancı sözcükleri monte ederdi. Entelektüel birikimleri olan yazar olmak kolay mı (!)
Gazetede işler tıkır tıkır işlerken eşinden gelen bir telefon koltuğunu hepten sağlamlaştırmıştı. Baba oluyordu… O öğle yemeği için gazeteye şehrin en tanınmış kebapçısından kebaplar geldi, Antep fıstıklı dondurma kapamalı baklavalar yendi. .Erkenden eve gidip eşini kutladı. Tahlil sonuçlarını öğrenen annesi kızına nal gibi altın kolye yakarken kendisine de Rolex marka altın kaplama saat hediye etti . Kayınbabası ilk kez dede olmanın mutluluğuyla yerinde duramıyor’ dileyin benden ne dilerseniz’ deyip duruyordu… Bebeğin cinsiyeti belli olunca İstanbul’a gidip bir kamyonet kasasını dolduracak giysiler ,ve oyuncaklarla döndüler. Bebeğin odası için hiçbir masraftan kaçınmadılar.
Zekai tam kayınbabasının istediği bir gazete patronu olmuştu. Her gün iktidar ve belediye ile ilgili manşetten güzel haberler veriyordu. .Yağcılıkta o kadar ileri gidilmişti ki gazeteyi sıksanız yağ çıkacaktı. Holdingleri faiz yemenin günah olduğunu bilen dini bütün insanların ‘kârdan pay verme’ sistemine göre kurulmuştu. Yılda üç, dört kez Almanya ve Fransa’ya giden imam hatip mezunu kayınpederi bazı dini cemaatleri ikna ederek birazda şehrin ileri gelen bürokratlarına kârdan pay(!) vererek valizler dolusu dövizlerle yurda dönüyordu… Beyin pardon Zekai Beyefendinin asıl önlenemez yükselişi birçok saygın iş adamı gibi iktidar partisine dirsek temasıyla başladı. Önce kayınbabacığının yüklüce bir bağışıyla iktidar partisine üye ve delege oldu. Sonra dev adımlarla partide ilerleyip ikinci sıradan aday adayı oldu. Yeri garanti olsa da bu ikinci olmayı içine sindiremedi. Seçim öncesi gazetesinin tek konusu partisini övmek ve boy boy resimleriyle billboardları kentin birçok yerine astırmak oldu. Allahtan teknoloji çok geliştiği için kocaman başı küçültülmüştü .Artık Alein Delon gibi yakışıklı,u Albert Einstein gibi zeki gözüküyordu. Seçilir seçilmez her siyasetçinin olmazsa olmaz mahiyetine yağdanlık takımından üç danışman almıştı. Tabi başdanışmanı da engin bilgisine güvendiği gazeteden Şahap Yalınayak Bey oldu…Meclis kürsüsünde anlamını bilmediği sözcükler daha önceden birkaç kez prova etmesine rağmen prompterden sular seller gibi okuyordu. Fazla geçmeden sekiz kuruma danışmanlık (!) hizmeti vermeye başladı. Onun Kültür ve Turizm Bakanlık Başdanışmanından neyi eksikti. Ne de olsa medya çalışanıydı.Her ne kadar ders kitapları dışında tek kitap bile okumasa, tiyatro binasına adım atmasa bile… Sadece parmak kaldırmak için pehlivan olmaya gerekte yoktu zaten…İçindeki vatana hizmet aşkı gün geçtikçe yanardağlara dönüşmüştü. Ne edip ediyor sayın ulu başkanlarının dibinden ayrılmıyordu. Alanlarda koruma görevlisi gibi yanında yer alması yetmiyor, bir amigo gibi halkı coşturuyordu. Bu kadar takip sonunda sayın liderini rahatsız etmiş olacak ki ‘kim bu ’diyerek seslenmesini canlı yayında tüm ülke duymuştu. Sonraki günlerde takibe ara verse bile çalışma azminden bir şey kaybetmemişti. Sayın liderleri memleketin A dan Z sine kadar bizzat ilgilendikleri için o talihsiz anlar çoktan unutulmuş olmalıydı. Hem memlekette gündemden çok değişen ne vardı. Her sıkışıklık anında bir gündem yaratılır asıl sorundan tereyağından kıl çeker gibi çıkılırdı.
Zekai İncekütük Beyefendinin ülkesine daha yararlı olabilmek için öyle sekiz on yerden ’huzur hakkı’ alması bile huzursuzluğunu gidermeye yetmemeye başladı. Az zamanda büyük işler başarması onun en büyük atılım gücüydü. Gelecek seçimlerde mutlaka bir ‘bakanlık koltuğu’ na oturmalıydı… Mecliste her oturumda söz alıyor muhalefete akıl almadık suçlamalarla saldırıyor, sayın liderlerini can siperane savunuyordu. Çok geçmeden Kültür ve Turizm Bakanı yardımcısı oldu…Şimdiki bakanının bir gece yarısı sağlık nedenleriyle ‘görevden’ affını istemesi’ üzerine şans bir kez daha yüzüne güldü .Partinin en faal vekilinin böylesi bir göreve getirilmesi bir vefa borcu olarak takdirle karşılandı. Meclisteki görev teslim töreninin tamamına yakınını sayın liderine övgülere ayırmıştı…Ülkenin icraatla değil laklakla düzeleceğini kısa zamanda öğrenen Zekai Beyin mecliste birçok yenilikçi öneri üzerine yaptığı konuşma günlerce ülke gündemine oturdu. Halk dediklerinin ne anlama geldiklerini öğrenmek için internet ve sözcükler karıştırmaya başlasa bile bir şey anlamadı şu sözlerden.
-Sektorel ve hiperaktif dingilletör salınımların dikey seyrettiği neo klasik dünya turizminde fizik kültür analitik ortamlarda löböf transseksüel akışların ülkemiz üzerindeki dayanılmaz sektörel verilerini vektörle indirirken oluşabilecek sürtünme katsayısını saymazsak, Amorf bir dingillikle düz akış seyredeceğimiz kaçılmaz olacaktır inşallah.
Meclis salonu öğle sonu güzellik uykusuna yatan iktidar vekilleri duydukları gürültülerle mahmur gözlerini ovuşturarak deri koltuklarından mabadlarını kaldırdılar. Sonra şaşkınlıkla birbirlerine bakarak dakikalarca ayakta alkışladılar… Söylediklerinin hiç anlamasalar bile zaten’ son sözü’ her zaman sayın liderleri söylemiyor muydu ? Evet çiçeği burnundaki bakanımızın yerinde gözü olan yardımcılarından birisinin kurduğu hain bir tuzak promterdeki her sözcüğü hiç anlamadan bülbül gibi şakıyan sayın bakanımızın sonu oldu. …Ertesi gün sağlık nedeniyle affını istedi….
Sosyal medyada günlerdir en çok izlenen komik videolarını sollayan bu konuşma sonrası Zekai İncekütük Bey siyaseti bıraksa bile sevgili halkı onu hiç unutmadı, unutamadı..