Köşe yazarımız Mehmet Özkendirci bugün de günlük hayattan birkesit sunmuş, biz okurlarına. Tiyatro sahnesi niteliğindeki yazı okurken sizleri çok düşündürecek…
P.M: Güzel yurdumun mutlu mesut insanları nasılsınız? Bundan sonra aklımın estiği zaman sizlerleyim efendim.
……
P.M: Sayın seyirciler karşımda Bodrum güneşinde fazlaca kalmış iki gencimiz var… Evet gençler memleket nere?
-Wath?
-Biz Türkçe bilmemek.
P.M: Ya, demek Türk değil misiniz?
1.genç:
-ay em Afgan
2.genç:
-ay em Suriye
- M: Demek turistsiniz…
-Noo turist değil ümmet, ümmet
- M: Türkiye nasıl?
-Guuuuddd guuuuddd veri veri gud.. Beleş Türkiyyaa.
….
Evet başka bir gence soralım tabi durdurabilirsem. Sayın genç Pembe Mikrofona bir şeyler söyler misiniz, cennet ülkemiz hakkında.
Genç: Ben cennetten kovulan son Adem’im Kanada’ya kaçıyorum cebimde tıp diplomam var.
P.M: Canım Sayın dünya liderim, ümmetimizin başı giderlerse gitsinler derken Kanada’ya kadar mı gidin dedi. Sen de Almanya’ya git dönüşün çabuk olur. Dur yahu tık nefes kaldım.
Genç: Nefes alabildiğine şükret şimdilik bedava…
……..
P M: Evet Sayın izleyiciler şimdi de tesbih taneleri gibi yan yana dizilen millet bahçesindeki emeklilere mikrofon uzatıyoruz. Selamünaleyküm. Bakıyorum sonbaharda güneşin keyfini çıkartıyorsunuz.
İhtiyar1: Kışa hazırlık yapıyoruz.
P.M: Odun kömür mü aldınız?
İhtiyar2: Yok be mikrofoncu bey, biraz güneş enerjisi depo ediyoruz…
P.M: Güneş panellerinizi göremiyoruz.
İhtiyar3: Pembe gözlüklerini çıkartırsan görürsün tosunum.
…..
P.M: Kazııım, aslanım bugün çektiğimiz tüm kayıtları sil. Başımız belaya girmesin… Nişantaşı cafelerine gidiyoruz.