Mehmet Özkendirci
Mehmet Özkendirci

Muhittin Bey’i Kim Delirtti?

featured

Giderayak kendini bile sevmeye başladı Muhittin Bey… Yıllarca yaşamanın nefes alıp vermekten, işten eve evden işe gitmekten ibaret olmadığını, hane halkının bir dediğini iki etmekten kendine sıra gelmediğini, hatta kendini bile unuttuğunu giderayak unutanlardandı Muhittin Bey.

Çiçeği böceği, kurdu kuşu yeni yeni keşfetmiş gibi hissetmeye başlamıştı son günlerde. Onu en çok hayrete düşüren yıllarca üzerine basıp geçtiğimiz kaldırım taşlarının aralarından ya da duvar çatlaklarından fışkırıveren otlar ve çiçeklerdi. Onlardaki yaşama azmi ve güzelliklerine hayret nasıl oldu da fark edememişti bunca yıl. Bakmak ve görmenin ne kadar zıt olduklarını giderayak anlayabildiği için kendinden utanır olmuştu. Site içi yürüyüşlerde eğilip bu tabiat harikalarını izlerken komşuları O’nun yine bir şeyler düşürüp aradığını sanırlardı. Hatta yeni yetmelerden takılanlar bile olurdu Muhittin Dede bulursan bize de ver diyerek. Ama o her seferinde duymazdan gelirdi ,zaten istese bile son yıllarda zor duyuyordu.

Site sokağının sucusu da Muhittin Beydi… Yaz kış gün aksatmadan plastik kaplara su doldururdu…Sokak hayvanları, karıncalar, böcekler susuz kalmasın diye. Bazen bu iki kuruşluk kapları satmak için götüren vicdansızlara inat hemen boş peynir kutularını evden hızlıca getirip görevini ifa ederdi.  Küçük canlıların suda boğulmalarını önlemek için kapların içine yaprak ve dallar koymayı unuttuğu bir gün, su içindeki bir arı ve irice sineğin hareketsiz olduğunu görünce bir dal parçasıyla onları sudan çıkartıp güneş gören kaldırım üzerine bıraktı .Arı az su yutmuş olacak ki kanatlarını birkaç kez çırpıp uçtu. Sinek daha önce suya düşmüş olmalı ki epey su yutmuştu. Başında uçmasını beklerken önce hafiften kıpırdadı, sanatlarını açıp çırpmaya başladı ve uçup gitti. Muhittin Bey o anlardaki merhametine kendi bile şaştı. Evet ömrü boyunca bilerek hiçbir canlıya kıyamamıştı. Hiçbir çiçeği dalından koparmamıştı. En beğendiği özelliğiyle hep gurur duyar ve söylerdi…

İnsanlar üç çeyrekli yıllara doğru yol/yaş alırlarken gittikçe daha mı duygusal ve sevecen oluyorlardı. En azından Muhittin Bey için durum böyleydi. Bu yaşlarda önceleri yazdığı şiirleri saymazsak öykülerde yazmaya başlamıştı. Emeklilik sonu birçok arkadaşları kahvelerde okey tahtalarına taş dizerlerken o kelimeleri yan yana dizmekle meşguldü. Meğer neler varmış Muhittin Bey’de… Elinde not defteri olmadan dışarı çıkmaz olmuş. Evde daha önce kısa notlar aldığı ama çoğu zaman ön hazırlıksız öyküler yazmaya başlamış. Onun toprağın altı ve üstündeki yaşamını anlatan ‘Bir Tuhaf Kabir Öyküsü’[1]nü bile kendisinin yazdığına bazen kuşku duyardı. Mezarında hazine bulan mezar hırsızlarının ortaya saçtığı kemiklerinden elini kapıp götüren köpeğe şöyle sesleniyordu: Elimi bari bırakın ben burada yazmazsam ölürüm!

Yazıklarını hane halkına biraz okumak istese bile ‘Bu yaştan sonra kendini büyük yazar mı sanıyorsun’ diyerek cümlesini tamamlamasına tahammül bile etmezlerdi. Ama o nice yazar ve sanatçıların yetmişinden sonra daha çok ve daha iyi eserler verdiğiyle teselli(!) bulurdu. Son günlerde ‘Sen çok değiştin, kimseyi beğenmez oldun, burnun büyüdü diyenlere şu yanıtı veriyordu: Evet çok değiştim, yetmişinden sonra yaşadığımı fark ettim, Pinokyo değilim ki burnum büyüsün. Giderayak kendimi sevmeye başladım. Hem de çok, çoook,çooooookkk.

…………………….

-Muhittin polis beyler aşağıda seni bekliyor, Yine ne yaptın?

-Neler yapmadım ki? Dün akşam televizyon gösterdi… İki genç kız kaldırımda yürürlerken 50 km de gitmesi gereken sarhoş sürücü 130 km hızla çarpıp öldürüyor. Katil üç ay yatıp 500.000 lira veriyor. Dışarda yarım bıraktığı cinayetlerine devam etmek için.

-Sana ne be, adam ölenlerin avukatı mısın?

-Trafiğe araçla çıkmakta cambazlık ister… Kırmızı ışıkta arkanızdaki ‘Gazla be moruk yol boş’ diye korna çalıp anıran iki ayaklı merkepler, sinyal vermeden karşınızdan yan yöne saparken telefona bakan sürücüler, yüz elli metre sinyal vermesine karşın yol vermeyi namus sorunu sanan muhteremler. Ulan bu yaştan sonra kaldırımlarda yürümekte ölüm nedeni. Mart kedisi gibi damlarda mı yürüyeceğim. Yürürüm vallahi ama bende yükseklik korkusu var.

-Senden başka rahatsız olan mı var. Çabuk üzerini değiştir ben kapıya bakıyorum.

-Tamam geliyorum.

Muhittin Bey beklenilen aksine kapıya değil dama çıktı. Üstelik üzerinde hiçbir giysi yoktu. Çok geçmeden sokak onlarca meraklı seyircilerle doldu… Yan komşusu Hayri Bey irice açtığı gözlerle polislere konuştu.

-Dikkat edin polis beyler… Muhittin Bey’i iyi tanırım zır delinin tekidir. Ne yapacağı belli olmaz…

Muhittin Bey Allah’tan bu söylenenleri yere çakılmadan duymadı. Duysaydı kahrından daha önce ölürdü.

[1] https://haberiniz.com.tr/kose-yazari/mehmetozkendirci/yazi/tuhaf-bir-kabir-hikayesi/

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!