Mehmet Özkendirci
Mehmet Özkendirci

Hayat Kadını

featured

Kim bilir kimin neler çektiğini kül bahçelerine güller ektiğini. Sahi kimdi hayat kadını…Hayat veren mi hayatını veren mi?

Güneşin dört mevsim yüzünü göstermediği grinin onlarca tonundaki yaz kış soğuk yüzlü dar sokak, gecenin en koyu saatlerinde yüz metre ilerdeki ışıl ışıl İstiklal Caddesine inat daha da karanlıktı. Sarı soluk yüzlü sokak lambası ancak birkaç metre ötesini titreyerek zor aydınlatıyordu. Yarım asra aylar kala milyarlık dünyada gölgesinden başka kimsesi olmayan soyadı gibi bir kemancıydı Harun Tekdal. İlk kez girdiği bu sokakta bir şarkıdan çok feryadı andıran sesle yerinde çakılıp kaldı.

-Bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim…

Şarkı devam ederken bu söyler takılı plak gibi beyninde hep aynı yerde dönüp duruyordu. Bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim. Ömrünün büyük bölümünde değişik mekan ve zamanda sayısız sanatçıya eşlik eden Kemani Harun Tekdal dar sokaktan taşıp yıldızlara uzanan ses susunca yürüyebildi. Bekar evinde masaya elindeki poşeti boşalttı. Birkaç paket sigara, iki şişe şarap biraz peynir ve leblebi. Kimsesiz uzun saatler başka nasıl geçerdi? Masaya oturmadan o şarkıyı çaldı. Bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim… Sahi kendisini bu dünyaya getirip terk edenler kendisini bu dünyaya neden getirmişlerdi. Birkaç denemeden sonra aynı şarkıyı söylemeye başladı. Sözler boğazında düğümlenmişçesine boğuk ve soğuk çıkıyordu. İçmenin de tadı tuzu yoktu artık. Sırt üstü yatağa uzanıp uyku tutmayan gözlerini tavana dikti. Kim di bu kadın? Hangi baba ya da koca dayağından kaçmıştı? Belki de dünyanın en masum günahını işleyip sevdiği adamın ihanetine uğramış. Bir şarkıyı böyle feryat eder gibi haykırmasının nedeni bunlardan belki hepsiydi. Öğleye doğru sırtı tutulmuş halde yatağından doğruldu, sigarasından derin bir nefes çekip boğulurcasına öksürmeye başladı. Pencereyi açtı, derin derin nefes çekince kendine gelebildi. Dudaklarında hep aynı şarkı vardı, söylemekten vazgeçip mırıldanmaya başladı. Bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim…

Üç yıldır çalıştığı pavyona erkenden gitti. Sahnede genç bir kadına uduyla eşlik eden yirmi yıllık arkadaşı ve yenilerden bir darbukacı vardı. Arkadaşı kendisini görünce çalmayı bırakıp seslendi.

-İyi kemancı lafın üstüne gelirmiş. Biraz önce seni andık bu şarkılar Harun’suz geçilmez diye.

-Estağfurullah.

Yarım kalan şarkı yeniden çalınmaya başladı. Genç kadın cırtlak sesiyle ‘Neden saçların beyazlanmış arkadaş sana da benim gibi çektiren mi var’ derken kabarık sarı saçları ve gülen yüzüyle şarkının içine ediyordu. Belki hoplayıp zıplayıp iri göğüslerini sallayarak daha neşeli bir şarkı söylese mahur gözlü müşteriler alkış yağmuruna tutardı. İsteksiz ve dalgın hali arkadaşının gözünden kaçmamıştı, şarkı bitince sordu.

-Hayırdır Harun yüzünden düşen bin parça, bin yıllık yorgun gibisin. Uykunu delik deşik eden ahu gözlü yengemiz kim?

-Ne yengesi? Yüzünü bile görmedim.

-Daha da kötüsü seni görmeden böyle çarpanı ya görürsen neler yapmaz Allah bilir.

Provaya ara verilince Semih bir kadehle Harun’un yanına geldi. O kendisinin sırdaşı, dert ortağıydı. Gece olanları anlatınca arkadaşının gözleri parladı.

-O’lum sen piyangoyu tam tutturmuşsun. Piyasada böyle içten şarkı söyleyen kaç kişi kaldı. Hepsi estetik harikası, zengin metresli, çırtlak sesli ne söylediği anlaşılmayan hatunlarla dolu. Erkeklerin çoğu üçüncü cins çakma Bülent Ersoy. Ya da hoplayıp zıplayıp anlaşılmaz sözler söyleyen yeni yetmeler…Menajerliği yaparsın paran en az ikiye katlar. Hem de yalnızlığa veda edersin.

Ertesi gün aynı sokağa gitti. Sesin geldiği dört katlı gri eve gitti. Giriş katından yukarı katlara çıkarken dün geceki sesin sahibini sormaya başladı. Üçüncü katta da beklediği yanıtı alamayınca son katın ziline uzun uzun bastı. Tam umudunu kesmişken boyaları dökülmüş kapı gıcırtılar çıkarak aralandı. İçerden balık etinden biraz irice bir kadın ‘Kim bu münasebetsiz günün bu saatinde kudurmuş mu’ diye söylenerek başını uzattı.

-Koçum dükkân kapalı sen akşam sonu gel.

-Özür dilerim bir bayanı arıyordum.

-Tamam işte tam yerine geldin. Akşama gel, kızlarımızın hepsi manken gibi seç beğen yat.

-Ben manken gibi güzel kızlar aramıyorum. Dün gece pencereden sokağa taşan bir kadın sesi vardı. Onu arıyorum.

-Sen Hale’yi arıyorsun. Yani Hatice’yi …Sabah erkenden gitti akşama döner. Sahi sen plakçı mısın yoksa gazino patronu mu?

-Keman çalıyorum, patrona bahsettim gelsin bir görelim dedi..

Akşama kadar saatler değil dakikalar geçmek bilmiyordu. Tünelden Karaköy’e geçti, Galata köprüsünün altındaki bir kahvehaneye gitti. Daha epey zaman vardı tekrar geldiği yoldan İstiklal caddesine çıktı. Gördüğü sinemanın afişine bakmadan ilk sinemaya girdi. Boş gözlerde perdeye bakmaya başladı, aklında o kadın ve sesi vardı. Filmin sonunu beklemeden çıktı. Daha epey zaman vardı, İstiklal caddesini Taksim meydanından Tünele kadar iki kez adımladı. Aklına sabahtan beri midesine bir lokma düşmediği geldi hiç acıkmamasına karşın. Bir tostçuya gitti… Zaman geçmek bilmiyordu sanki zaman durmuştu. Taksim meydanında bir banka oturdu, hava bir türlü kararmak bilmiyordu. Kalkmak üzereyken karşısında oturan otuzunu geçmiş perişan yüzlü kadın dikkatini çekmişti. Devamlı ayaklarını sallayan, kendi kendine konuşan kadın birden yerinden fırlayıp hareket eden İstiklal caddesinde hareket halindeki tramvayın önüne atladı. Acı bir firen sesi İstiklal caddesinin sonuna kadar ulaştı.

O akşam gri sokağa değil evine döndü. Gördükleri gözünden silinmiyordu, isteksizce doldurduğu şarap bardağının yarısını bile içmedi.  Ertesi akşam soğuk gri sokak daha da soğuk ve griydi, kararsız adımlarla kadının bulunduğu sokağa yöneldi. Sokağı baştan aşağı üç kez adımladıktan sonra kadının bulunduğu evin zilini kısa kısa iki kez çaldı. Kapıyı sabahki kadının inadına mankenleri andıran uzun siyah saçlı esmer güzeli bir kadın dudaklarını yalayarak açtı.

-Hoş geldiniz beyim içerde dizi dizi birbirinden güzel kızlarımız emrinize amade seni bekliyor.

-Şey ben Hatice Hanım’ı arıyordum.

-Hale’yi soruyorsunuz galiba. Artık hiç gelmeyecek. Dün tramvayın önüne atlayarak intihar etti. İçerde ondan daha güzelleri var koçum.

Temmuz akşamında gri sokak buz kesmişti. Kadının sesi kulaklarındayken şarkısını söylemeye devam etti çevresindeki bakışlara aldırmadan.

…Biz zamanlar bende deli gibi sevdim

O bana dert ben ona mutluluk verdim

Yıllardır soruyorum bu soruyu kendime

Bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim…

Kim bilir kimin neler çektiğini kül bahçelerine güller ektiğini. Sahi kimdi hayat kadını…Hayat veren mi hayatını veren mi?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!