30 Ağustos’un arifesinden hepinizi selâmlıyorum. Merhabalar, değerli Dostlarım…26 Ağustos’ta başlayıp, ayın 30’unda biten, Büyük Taarruz’un en kritik saatlerinin yaşandığı gün içinin sene-i devriyesine denk gelen şu dakikalarda, gözlerim yaşlı, duygu yoğunluğu tepe yapmış bir pozisyonda sizlere ulaşmaya çalışıyorum… İstiklâl Madalyasını bu sistem içinde almış, Gazi Dedeme, onun silah arkadaşlarına ve küllen hepsini en doğru şekilde sevk ve idare ederek bize Zafer’i armağan eden, eşsiz komutan büyük insan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e binlerce defa şükranlarımı sunuyorum. Hepsinin, manevi şahsiyetleri huzurunda saygıyla eğiliyorum…
Yarın çok önemli bir bayram. Bu bayramda, Sizleri her zaman olduğu gibi, siyasi çirkef çukurunun kenarından dolaştıracağım… Muhtemelen nostalji turu yapacağız ve ne ağzınızın ne de ruhunuzun tadını kaçırmamaya gayret edeceğim…
Çanakkale ile başlayan ve 30 Ağustos ile taçlanan sistemler dahilinde, bütün dünyanın emperyal güçlerine karşı tek başımıza mücadele ettik… Netice olarak da hepsini galebe çaldık… Milli olarak böyle bir genetik yapımız var. Bu gücümüzü genelde, en son anda gösteriyoruz. Ayrıyeten, Türk olan, altyapımıza döndüğümüzde olayın farkı ortaya çıkıyor… Devşirmelerle girdiğimiz savaşlarda, Viyana önlerinden, Polatlı yakınlarına kadar sürüldük… Ne zaman ki milli bünyemizle baş başa kaldık, Anadolu’muzun, Türk unsurlarıyla bütünleşip yola çıktık, karşımıza kimse duramadı.
O günlerden bu Günlere gelecek olursak, değişen pek bir şey olmadı. Şu anda gene yedi düvele karşı mücadele yapıyoruz. Yunanistan ile gemileri çarpıştıracak pozisyondayız … Libya’da; Rusya, Mısır, BAE, Fransa vs. ile örtülü ve adı konmamış çatışma halindeyiz… Suriye’de çok geniş bir cephede hem Ruslar hem Suriyeli’ ler hemde PYD- PKK (dolayısıyla ABD) sıcak çatışma konumundayız… Irak’ta, Iraklı komutanları bile vurabilecek sıcak saatler yaşıyoruz… Azerbaycan ile birlikte tatbikat yapıyoruz. Ora da Ermenistan sınırında. Belki de sıcak temaslar oluyor. Ermenistan’ın silahlı kuvvetleri, bizim bir Tümen veya Tugayla halledeceğimiz durumda ama geri plan da Ruslar var… Doğu Akdeniz’de Kıbrıs Rumları, İsrail, Mısır ve Katar’ın bile dahil olduğu sistemler ile karşı karşıyayız… Fransa bile, Rumlara yardıma geliyor. ABD büyük bir deniz üssünü Yunan ana kıta sahillerine taşıyor. AB, Yunanistan’ın yanındayız mesajları veriyor… Başta da dediğimiz gibi karşımızda yedi düvel var… Şimdi de pozisyon farklılıklarına bakalım… O zamanlar başımızda, Mustafa Kemal Atatürk vardı, Şimdi ise RTE var… M. Kemal devrinde hiçbir askeri gücümüz yoktu, şimdi NATO’nun ikinci gücüyüz. Bu kadar bariz müspet farklılıklar olmasına rağmen, genetik altyapımıza güvenemiyoruz endişeliyiz… Eğer başımızda RTE yerine M. Kemal olsaydı, şu anki silahlarımız olmasa bile neticeden emin olabilirdik. Gel gör ki durum farklı… Bu silah ve maddi güçlerle ilgili değerlendirmeydi. Peki Siyaset ilmi ile alakalı nasıl bir tablo var…
Güney’den başlayalım… Suriye bir ara ortak, Bakanlar kurulu toplantıları yaptığımız prima komşumuzdu…Beşar ve Esma Esat (Daha sonra Eset olacaktır. Yazının ayarlarıyla oynamayın) neredeyse aileden biriydi… Esma Hanım, modern görünümlü, donanımlı ve kültürlü olmasına karşın, tesettürlü soydaşı ile çok iyi anlaşıyordu… Her ne kadar Gürcü olmasa da Beşar da RTE ile çok iyi dost olmuştu… RTE de ona “Kardeşim Esat” kelimelerini sıkça kullanıyordu… Sonra ne oldu bilinmez diyemeyeceğim, çünkü hepinizin bildiği olaylar cereyan etti ve “Eset” bir numaralı düşmanımız oldu… Bu düşmanlık bize, bilinen 6 Milyon Suriyeli mülteci, yüzlerce şehit, milyarlarca dolarlık harcama ve de en önemlisi güneyimizde PKK kontrolünde bir terör oluşumu bıraktı…
Aynı hattan devam edelim. Irak; Körfez savaşından itibaren, süregelen gelişmeleri, harekata karşı çıkan Necip Torumtay’dan, operasyon yanlısı Özal’a kadar her şeyi hatırlayacağınızı umuyorum… 36. Paralel, Halepçe Olayı, Kürt Göçü , Bn. Mitterrant’ın ve ABD’nin Kürt unsurlara sahip çıkışını, onları alıp eğitip tekrar göndermelerine kadar safhalar zihinlerden silinmedi… Sonunda federe de olsa ileride kesin olarak bağımsız statüye geçecek bir Kürt Devleti kuruldu… Bütün bu gelişmeler bize ; İran’daki “Pejak” ve Türkiye’deki PKK’nın niye kurulduğu ve desteklendiği konusunda bir bilgi veriyordur herhalde… Gelelim günümüze. PKK’nın temizlenmesi için Irak Hükümetinin faaliyete geçmesi sağlanamamıştır… ABD’nin taşeronu olarak IŞID ile savaşırken ve yok ederken yeterli olan Iraklılar aynı kararlılığı PKK konusunda göstermemişlerdir. Gösteremediği gibi, teröristlere destekte vermektedirler… Aynı sistem içinde iki Iraklı üst düzey komutanında vuruluşunun altındaki gerçek budur…
İran; bu ülke ile, dengeleri günlük borsaya tabi ilişkiler yürütülmektedir. Nüfusunun yarısını, Azeri, Türkmen ve Kaşgay Türklerinin oluşturması, sıkıntıları sürekli olarak sıcak tutacaktır…
Ermenistan; Fazla anlatmaya gerek var mı… Bir ara PKK ya yapıldığı gibi dostluk için kırk takla atılmıştır. Ellerinde Azerbaycan bayraklarıyla Bursa’daki Ermenistan maçına gelen Azeri Türkü kardeşlerimizin tartaklanarak bayraklarına el konmasını, balık hafızalılar unutmuş olabilir ama biz unutmadık… Dünyaya açılmayı bile bize muhtaç olanlara, o zamanlar niye bu kadar taviz verildi ve bu yüzden T.C. niye küçük düşürüldü, halâ bir anlam veremem…
Gürcistan; Tek iyi ilişkiler içinde olduğumuz devlet… Bir kan bağımız da olmadığı halde, niye öyle düşünmek gerek. Gerçi epey üst mevkilerde Gürcü vatandaşımız var ama… Gürcistan’la kanka olunca, Abhazya ve Acaristan’la düşman oluyoruz. Türkiye’de yaşayan nüfuz yoğunluklarına bakarak, acaba hangisi doğru diye düşünüyorum…
Ukrayna; Kırım’ı, Ruslar işgal etmeden önce daha sıcak ilişkiler vardı. Almanların bize motor satmamaları yüzünden, yürütemediğimiz, yerli-milli Tanklarımıza ve Atak helikopterlerimize, motor tedariki için umudumuzdu. Hulisivil Paşa’nın ziyareti sonucu da üretimin başlamaması, bir netice alınamadığını gösteriyor. Ama gene de en problemsiz komşularımız arasında…
Bulgaristan; Tarihteki en büyük, Türk mezalimini, göçünü ve asimilasyon hareketini yapan Jirkov dönemini bittikten ve AB üyeliğinden sonra dalgasız bir ilişkiler dönemi yaşanıyor. HÖH hareketi üzerinden ileri iş birliği kapıları aranabilir…
Yunanistan; Günde bin kanaldan bin kere dinlediğiniz ilişkiler ve sıkıntılar yumağı… İtalyanların ikinci Dünya Savaşı sonrasında “Biz çıkıyoruz gelin alın” dediği 12 Adalar meselesine İsmet İnönü‘nün, “Ben ne bir karış toprak alırım ne bir karış toprak veririm”, emin olmadığım ama, dediği söylenen sözleri; O zamanki adı AET (Avrupa ekonomik Topluluğu) olan AB’ye, Yunanistan alınırken bize de davet olduğu, Sn. Ecevit ‘ in “Biz AET’nin manavı mı olacağız” dediği ve girmediği , olaylar, şimdi ki durumu şekillendirmiştir. Zamanı geri alıp, yeni bir düzenleme yapamayacağımıza göre de, sıkıntı sürekli büyüme istidadı gösterecektir…
Gelelim en büyük probleme, sıra da Mısır var. En yakın dostumuz ve müttefikimiz olması gereken ülke, şu an itibariyle, en büyük düşmanımız… İçişlere karışma yüzünden oluşmuş bir hâl. Bu kadar aymazlık olamaz. Kime ne “O” ülkenin yaşadığı siyasi gelişmelerden… Mısır, Türkiye’de Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklese, iktidara gelmesi için çaba sarf etse, hoşumuza gider mi…Bize mi düştü… Neyse çok derine dalmadan bir durum özeti yaptım… Gelelim neticeye… Mustafa Kemal Atatürk olsaydı siyaseten, en fazla bir ülke karşımızda olurdu. Bütün olayları da engin politikayla masa başında çözebilirdik… Ufak tefek askeri rötuşlarla da durumu perçinlerdi…Denize döktükleri, her 10 Kasım’da onu anardı. Herkesle dosttu ama bildiğini de okurdu. “Hatay“ı hatırlayın… Peki şu an ki vaziyetin, o dönemlerle bir alakası var mı… Üretilen politikalar sizce uygun mu… İşte bu yüzden endişeliyiz. Yoksa Dünya bir araya gelse bize bir şey yapamaz ve de yolumuzdan döndüremez…
Yedi düvelin yeniden karşımıza geçtiği bir 30 Ağustos arifesinde Allah’a yalvarıyorum… “Yüce Yaradan’ım. Türk Milletine her daim 30 Ağustos neticesini nasip et…” Bu dilek ve duygularla hepinizi Allah’a emanet ediyorum. Hoşça kalınız…