Bir müddettir, eski hesaptan bol bol gidiyoruz. Şimdi de önemli bir gün. Eski Şubat bugün çıkıyor. Yarın Mart girecek… Bizlere bu hesapları, sürekli hatırlatan büyüklerimizi unutmayalım. Ben başta babam İmam Rıza Ören için ve tanıdıklarımın bütün ataları için her gün defalarca okuyorum. Sizlere de tavsiye ederim. Mesela dolmuşa bindiniz, gidiyorsunuz. Bu arada menzilinize varana kadar kim bilir kaç defa rahmetlileri ihya edebilirsiniz… çok yoğunum, aklıma gelmiyor gibi bahanelerin arkasına saklanmayalım. Unutmayın ki ne ekerseniz onu biçersiniz. Uzak olmasını dilediğim ama pekte uzak olmayan zamanlarda bizim de aynı ihtiyacımız olacak… Her neyse. Ben söyleyeyim de karar sizin. Bir söyleyeceğim daha var onu da dedikten sonra konularımıza dönebiliriz… Merhabalar, merhabalar, dostlarım…
Çok çok ilginç bir olay… ABD’nin kayıt açtığı “Uzay – Ay – Mars Yolculuklarına” en çok müracaat Türkiye’den olmuş… Bunu muhalefet penceresinden değerlendirirsek, “Millet Sizin yönetiminizden kaçmak için çareyi uzaya gitmekte buldu” diyebiliriz. İktidar tarafından bakacak olursak ta, “Gençlerimiz teknolojiye ve ilme bizim zamanımız da daha çok ilgi duyar oldu” diyebiliriz… İşte siyaset böyle bir şey. Bütün bunları bir kenara bırakalım, olayı fırsata çevirmeye çalışalım… Ben Hükümetin yerinde olsam, her başvuru dilekçesinden hatırı sayılır bir vergi alırdım. Böylece, belki de ikinci el araçlar kaynaklı yeni noter harçlarına gerek kalmazdı… Bu iş için de aracı kurum olarak, Bilâl Oğlan’ın TÜRGEV’i devreye sokularak faydanın faydası temin edilebilir. Bu teklifi son zamanların açık ara önde ki yalakası Cahit’ e bırakarak başka bir konuya yelken açalım…
Artık emin oldum. Bunların, utanma kromozomları bir şekilde alınmış ve doğruyu söylememe kısmı ise ilave edilmiş… Her ay tekrarlanan yalan gene söylendi… Ben, artık yazarken utanıyorum… Şubat Enflasyonu 0.91 çıktı… Enflasyonu hesaplama komitesi tam iki misli %1,96 buldu. İYİ Parti Milletvekili Sayın Dikbayır ve eşleri de %4,5 buldular… TUİK denilen Kuruma Başkan dayanmıyor. En son 5. si de geçen günlerde istifa etti… Adamlar her ne kadar yandaş ta olsalar bu kadar vebâl taşımak kolay değil… Sürekli, kendilerine ve aile efratlarına yapılan “hayır dualara” tahammül zor… Bu yüzden dayanamıyorlar… Siz, İnternete %35; köprüye otoyola vs. %26; doğalgaza %35 zam yapacaksınız, yağ yumurta %100 den fazla artacak ama enflasyon %14 çıkacak. Hesabınızı sevsinler sizin… Buna masa başı hırsızlığı denir… Cebinden çaldığınız da sadece bir maaşı olan memurlar, emekliler, işçiler…
Geçen haftanın bir sorusu vardı… “Dünyada halkından en çok korkan lider kim?” diye. Cevabını halâ düşünüyorum… Bir çoğunuz bana kopya verdi ama, sakın bu tespitinizi uluorta paylaşmayın, başınız belaya girer… Her neyse biz konularımıza dönelim… RTE şu ana kadar, vatandaşlarının aleyhine tamı tamamına 63 bin 41 kişiye dava açmış… Başka konuları bilmem ama sadece bu konuda açık ara Dünya Lideridir mutlaka… Yalnız, dava konularını merak ediyorum… Çok sevildiği için “Hakaret Davaları” olmasa gerek. Bana göre, bu ekonomik şartlarda, yufka yüreği dayanmamış, Millete borç vermiştir. Ödenmeyince de ne yapsın, işin içine mafya mı karıştırsın, mecburen mahkemeye gidecek… Gerçi Sedat Teker de kaçtı gitti, olaya karışacak mafya da kalmadı ya …
Yahu bizim Karadeniz’de bulunan gazdan haberiniz var mı? 2023’te seçimden önce ocaklar da yakacaktık ya… Biat kültüründen arındırılmış, beyni sadece kendine ait olan, vasat akıllı bir ilkokul mezunu bile kolaylıkla akıl edebilir. Deniz ortasındaki bu gazı almak için herkes elinde bidonlarla sandallara binip, kuşandığı dalgıç kıyafetleriyle dibe dalmayacak… Bunun için en başta bir platform lazım… O kurulunca boru hattı lazım… Boru hattının karaya ulaştığı yerde rezerv ve terfi istasyonları gerekli… Bunların olması için de en başta ihaleler şart… Sırf bu ameliye ve bürokrasi için 3-4 sene gerekir… Hangisi yapıldı veya duydunuz… Lafı bile ediliyor mu… Sadece “Kanal İstanbul”dan bahsediliyor… Sadece, orada kararlılık var… İnadına durumlar mevzu bahis… Bu inadın kime olduğunu bileniniz var mı? Yarın çekip gittiğiniz de bunun telafisi mümkün mü? Siz kolayını bulmuşsunuz. “Allah ve Millet affetsin” der sıyırırsınız. Daha olmadı, bir zamanlar yaptığınız gibi “İstanbul’a ihanet etmişiz” deyip geçiştirirsiniz… Peki, inatlaştığınız milletin bu durumu telafi şansı olur mu? Koskoca bir “Hayır“. Hatırlayın, bir ara Ankara, Kızılay meydanı kazıldı… Gelen yeni yönetim, doldurdu. En son Metro için bir daha kazıldı. Olan kime oldu senelerce rezillik çeken hepimize, başına pişmiş tavuğun başına gelmeyen bizim nesle oldu olan…
Epey zamandır aklımda ama bir türlü yazı yazmaya başlayınca zihnimden silindiğinden gündeme taşıyamıyordum. Bugün hemen konuya dalıp tekrar unutulmaya tabi tutmayacağım… Hile-i şeriye diye bir olayı duymuşsunuzdur veya biliyorsunuzdur… Bu gün bunlardan birini, aşina olduğunuz birini azıcık eşeleyeceğiz… İsterseniz sizler arkanıza yaslanın Ben gereğini yapayım… Memleket bundan yirmi sene öncesine kadar, rüşvet felaketiyle haşır neşir, iç içe yaşıyordu… Şükürler olsun ki bu iktidar sayesinde toplumu içten içe çürüten bu beladan kurtulduk… Sadece kurtulmakla kalmadık, rüşveti iyiliklere kalibre ettik… Çantalar dolusu para nasıl taşınacak, nasıl teslim edilecek. Bir sızıntı olursa her iki tarafın da yanması söz konusuydu… “Vakıf” gibi harika bir oluşum, haram çarkını hayır hasenat eksenine çekti… Hem bu işin gizli saklısı da yok… Para vermesi gereken, aslanlar gibi gidiyor, çantayı teslim ediyor hatta makbuzunu bile alıyor… Hem işi halloluyor hem de bu vesileyle bağış yapılan vakfın görev alanıyla alakalı muazzam faydalar oluşuyor… Örnek mi? Gidiyorum, mesela TÜRGEV gibi, Okçular gibi Türken gibi Vakıflara para bağışı yaptığında, neler mi oluyor… Hayra bulaştığım için, Cenab-ı Allah tarafından işlemlerinde kolaylıklar oluşuyor… Ayrıyeten Hayır defterim, öldükten sonra da kapanmıyor… ABD’nin New-York Kentinin en muteber yerinde yapılan yurt gökdeleninde okuyan öğrenci olduğu sürece amel defterim çalışıyor… Düşünebiliyor muşunu? Aşağı yukarı, kapısında araba olan, cep telefonlarını altı ayda bir değiştiren asgari ücretlilerin çocuklarından oluşan yüzlerce gencimiz Manhattan sokaklarında, rezidans köşelerinde, eski model para sayma makinalarıyla per perişan, “yurt“un bitmesini bekliyor… Bir diğer tarihe karışan konu da “Zimmete para geçirme” Eski gazete ve haber bültenlerini hatırlayın… Falan memur şu kadar, filan Başkan bu kadar zimmetine para geçirmiş diye okurduk… Başka bir laf da “Göreve geldi hiç bir şey yapmadı, sadece para yedi” Bu mümkün değil. İş yapmadan para yenemez… Para yemek için mutlaka bir şeyler yapmak lazımdır… Ben en son örneği, kızımın kaldığı İstanbul’daki sitede yaşadım… Eve teslim perakende fiyatı 95 lira olan iki su sayacı değişimini bizlere 1400 liraya olarak fatura ettiler… Bunu Datça’daki birinci dalga soygunda da (!) yapmışlardı… Bu ekonomik şartlarda herkeste bir hizmet (!) yarışı var ki sormayın…
Her neyse dert çok ama mecâl yok. Devamı da yarına olsun. Hepiniz Allah’a emanet olun. Hoşçaka lınız…