Aralık’la, hızlı hızlı ilerliyoruz. Ocak’ın Kapısı aralandı bile. Ömür tarihimizin en acımasız katliamının arkasındaki zaman canavarı, ahtapot gibi kollarını her tarafımıza sardı. Bindik bir alâmete gidiyoruz kıyamete dendiği gibi bizde özel kıyametimiz olan noktaya bir yerde menzilimize hızla yaklaşıyoruz, hem de hiçbir hız tahdidi olmadan… Bu yazıları ve girişleri sıkça yapıyorum. Herhangi normal veya sapkın bir zihniyetin, psikolojinin mahsulü olarak değil, belli bir kasıtla yazıyorum… Etrafımızdaki insanlara şöyle bir bakın. Sınırsız bir gayretle sanki hiç ölmeyecekmiş gibi, tarifsiz hırs ve mücadele içindeler. Bu uğurda, bir çay molası bile olmayacak kısmı, ebedi hayatlarını mahvedecek biçimde şekillendiriyorlar. Bakıyorsunuz adamın bağırsaklarının yarısı alınmış, zaman zaman adım atmakta güçlük çekiyor, bin türlü derdi daha var ama doymuyor. Bir türlü doymuyor… Senaryo hükmünde verdiğim örneğe uyacak binlerce insan var. Ne acıdır ki, çaldıkları çırptıklarının meyvelerini çocukları yiyecek ama hesabı hem bu dünya da hem de ahrette kendileri verecek… İşte bu yüzden “Ölüm“ü hatırlatmakta, hatta akıldan hiç çıkarmamakta fayda var… Az daha unutacaktık… Hepinize Merhabalar…
Arada bir, kanallar da “Doğru bildiğimiz yanlışlar” köşeleriyle karşılaşırsınız. Ben de modaya uyarak birini hepinizle paylaşayım… Siyaseti kavramaya başladığımız günden itibaren, Koalisyonların kötü olduğu netice olarak istikrarı bozduğu, sürekli olarak beyinlerimize zerk edilmiştir… İnsanoğlu, bir şeyi kaybetmeden, gerçek kıymetini anlayamıyor. En kısa yolla, mevcut durum üzerinden, “alın size istikrar” diyeceğim… Meğerse bizlere, istikrar adı altın da “Postmodern Monarşi” pazarlanıyormuş… Hatırlayınız. ANAP’ın yaptığı hataya MHP; MHP’nin yaptığı yanlışa CHP karşı çıkardı. Sonunda oturulur anlaşılır doğru bulunur idi… AP ile CHP’nin yaptığı koalisyonu hatırlayın, memlekette nasıl da olumlu bir hava oluşmuştu. Kutuplaşmanın hilafına yaklaşma kaynaşma hoşgörü ön plana çıkmıştı… Toplumun her kesimi , kendisini yönetimin bir parçası olarak görmeye başlamıştı. Herhangi bir kanun bile Meclis’ e gelirken istişare edilerek gelirdi. Bunun neresi kötü. Bizim hem Milli , hem de manevi dünyamız da istişare esas değil mi… Koalisyonların bir faydası da insanları kutuplaştırmak yerine kaynaştırıcı olmalarıydı. Ben rahmetli Bülent Ecevit’i, bütün ön yargılarımdan sıyrılıp daha iyi tanıma fırsatını ancak bu yolla bulabilmiştim. Kendimi, demokratik, olumlu , pozitif .peşin hükümlü olmayan bir kimse olarak görmeme rağmen ne kadar eksiklerim olduğunu ancak koalisyonlar esnasında anlayabildim… Tek Parti ve onun en azgın hali olan Tek Adam Sistem’inin ülkeyi getirdiği hali görüyorsunuz… Bu değerlendirmeler ışığında hangisi istikrar, hangisi daha iyi?
Sevgimi muhafaza ederek, sempatizanlığımı dondurduğum, MHP’den biraz da olsa bahsetmek istiyorum… Bir il Başkanı çıkıp tehditler savuruyor. Çakallığın ön plana çıkarıldığı, bozkurtluğun rafa kaldırıldığı beyanatlar ve sonrasın da gelişen olaylar hepimizi çok üzdü… Bütün bu kabul edilemez olaylar, rahmetli Başbuğumuzun “Milliyetçilik ancak MHP’de yapılır” lafları başlığıyla servis edildi… Eski bir ülkücü yan kuruluşun Gn. Mrk. yöneticisi ve de Başbuğ’un aylık değerlendirme toplantılarına katılan kimsesi olarak bir iki laf etme zaruretimiz hasıl oldu… MHP bir doktrin Partisi olduğu için siyasi girdapların içine fazla girmedi… Bir gün rahmetli Başbuğ , “İktidara gelmek için ya ihtilal ya da siyaset gerekiyor… Bu yüzden siyasete ağırlık vermek zorundayız.” diyerek makas değişikliğini ilan etti… Biz de bu duruma göre pozisyonlarımızı aldık. Süreç devam ederken AP (DYP) ve ANAP Hükümetleri nöbet değişimi yapıyorlardı… Hükmetmenin, yönetmenin şimdiki gibi cazibesine kapılanlar parlak tekliflere ilgisiz duramıyorlardı… Mesela; Hür-Genç’in kuruluşu aşamasında , şu an Finike’ de bulunan Taner Kardeşimle bana ve bir kaç arkadaşıma da teklifler geldi… “Gevşek” adını verdiğimiz bazı kimseler gitti…Onlara Nallıkurt (AP-Kırattan dolayı) ve Ballıkurtlar (ANAP ve amblemi Petekten dolayı) adlarını vermiştik… İşte rahmetli Başbuğ, bunlar üzerine “Milliyetçilik ancak MHP de yapılır” dedi… Gelelim günümüze… MHP maalesef, içinde ki çürük elmalarla sınırlı olarak değil, topyekûn bir partinin yan kuruluşu haline gelmiştir… Abdullah Gül’ ün CB seçilmesine sebep olacak şekilde “Biz içeri girer adayımıza oy veririz” durumundan henüz kendisi bile adaylığını açıklamamışken “Bizim CB Adayımız RTE’dir.” diyecek kadar ufalmış, fiilen ortadan kalkmış bir oluşumla karşı karşıyayız… Bu yüzden “Milliyetçilik sadece MHP’de yapılamaz” durumu ortaya çıkmıştır… Tekrar da fayda var. Biz hiçbir partinin sempatizanı değiliz. Emanet olarak bulunduğumuz yerden, en kısa zamanda, işgal biter bitmez yuvamıza döneceğiz biline… Bitmez ise ne olur. Yerimizde kalır veya daha yeni oluşumlara yelken açarız. Fiili siyasete fazla mecali kalmamışların, kalbi siyasetlerini yürüteceği bir yerleri , mutlaka bulunur…
Bizlere asrın zammını alan Artist Sarı Ali’ mizi artık hepiniz tanıyorsunuz. Bu kahraman (!!!) bol maaş Sarı Ali’ miz gene esmeye sallamaya başladı… Neticenin ne olacağını tahmin etmeye gerek var mı… Demirel’e rahmet okuyarak, “Yaptıklarınız yapacaklarınızın teminatıdır” demekten başka da elden bir şey gelmiyor…
Yazarken ve okurken mutlaka bir müzik olur. TRT’nin Müzik Kanalı devamlı açıktır. Niye mi anlatıyorum? Kulağıma çok sevdiğim bir parça geldi. “Aya bak yıldıza bak, suya giden kıza bak; kız Allah’ını seversen dön bir de bize bak…” Beni bir saniye için de çok farklı değerlendirmelere ve de sonuca götürdü. Müsaadeniz olursa paylaşarak bitireyim… Eskiden bir kızın bakması fevkalade bir olaydı. Ben yaştakiler bilir “Bana kesik attı” çok önemliydi… Biz sadece onla bile huzurlu bir doyuma ulaşırdık… Bunların yerine şu an neler oluyor… Bir bar, sinema veyahut toplantı tanışması sonrası yarım saat dolmadan aynı yatak… Ama gene tatmin yok… Sapık fanteziler, uyuşturucular, haplar bile yetmiyor… Plajda, bikini tanga üstsüz dolu. Bir müddet sonra kanıksıyorsunuz. Hiç dikkatinizi bile çekmiyor… Ama, Ankara’da mini etekli birini gördüğünüz de hormonlarınızın isyanına uğruyorsunuz… Netice: kolay ulaşılanın, aleni olanın hiçbir kıymeti yoktur… Parça bitti, Yazı da bitti. Sade biten yazı mı, bu haftaki beraberliğimiz de bitti. Hepiniz Allah’a emanet olun. Hoşça kalınız…