Bir Mart gününden, üstelik sonundan ve de çok özel bir günden, Berat Kandilinden hepinizi saygı ve sevgi ile kucaklıyor ve de selamlıyorum. Merhabalar… Ailemizin canı, rahmetli dayımızın emaneti, Kerem’imiz, üzerinden saatler bile geçmeden haber vererek, bana çok iş düştüğünü yorumlamıştı… Esasında, İstanbul Antlaşması ve Merkez Bankası olayları ekstra yazı için haddinden fazla yeterli sebepti. Bende hemen klavyenin karşısına geçtim… Bu arada, sürekli açık olan haber kanalında dini bütün (!!!) Hanımlarımızdan birisi, “İstanbul antlaşmasını bilmiyorum, okumadım da fakat, iyi ki kalktı” diye konuşunca, bütün yazdıklarımı sildim… Ben ne yapıyordum. Kimin için yapıyordum. Her imkânım varken, niye kendimi riske atıyordum… Diye düşüncelerle büyük bir iç hesaplaşma pozisyonunda kaldım… Gerçek dünyaya döndüğümde, sayfa tertemizdi…Ta ki esas günüm gelene kadar bu trajikomik olaylardan uzak kalmaya çabaladım… Üstat, Necip Fazıl‘ı tanımayanınız yoktur… Kameramanlık yıllarımda, stüdyoda ki teknik hazırlıkların bitmesini beklediğimiz bir gün , uzun uzun sohbet etmiştik… Aklımda kalan en önemli cümle , “Meğerse ben yıllarca, eşeklerin önüne orkide koymuşum” oldu. Eşek orkideden anlamaz onun için saman daha makbuldür… İşte yazıyı silme noktasın da bu duygular ve hatıralar ile yoğunlaşmış durumdaydım… Üstadın tırnağı olamam ama niye eşeklerin önüne en azından papatya bırakayım ki… Onlara dikenli ot bile fazla değil mi…
Beş gün geçti. Geldi Cumartesi. Bir şeyler yazmak lazım. Havuz ve yandaş medya gibi “laylaylom” ile de geçiremeyiz. Bu yüzden, çiçekçinin yolunu yöneldik. Elimde Sizler için rengarenkleri var. Diğer elimde de bir tutam ot… Kimin hangisini tercih edeceğini ben biliyorum mutlaka herkes de biliyordur…
Bir Şirket düşünün. Paranızı yatırdınız, epey hisse aldınız. Şirketin sorumsuz, liyakatsiz, şımarık sonradan görme mirasyedi zihniyetli sahibi her 2-3 ayda bir “CEO“nun işine, hiçbir sorun yokken son veriyor. Her operasyonda, dağ gibi zarar oluşuyor. Temettü ve kâr dağıtımları durduğu gibi, ana paranız da eriyor… Ne yaparsınız. Zararın neresinden dönersem kâr deyip hisseleri satar ve bir daha da dönüp bakmazsınız… Devletler de büyük şirketler gibidir. Yönetimi, liyakat ister bilgi ister tecrübe ister istişare olgunluğu ister ister de ister… İstemediği tek şey basitliktir… Bir “Kantin Muhasebesi” yaklaşımıyla davranırsanız, At’ ın yaptığını yapar ve sizi sırtından atar…
İsmi mevzubahis değil bir aile tanıyorum… Büyük borç altına girdiler. Bankalar icra takibine başladı… Aile reisi evini satışa çıkardı. Elde ettiği parayla bütün borçlarını kapattı, faiz batağından kurtuldu. Mütevazi bir eve kiraya çıkarak, yeni umutlarının yeşermesine zemin oluşturdu… Devletler de büyük bir aile gibidir. Zaman zaman borçlanabilir. Ekonomik krizlere girebilir. Elindekilerin bir kısmını satarak, daha büyük ve önemli işlere yelken açabilirler… Bu normal olanı. Bir de olmayanı ve aklın havsalanım almadığı var. Siz “İki sarhoş” diye kötülediğiniz kimselerin, sürekli yalan bilgilerle kendinizi mukayese ettiğiniz, muhteremlerin mallarını, bize bıraktıklarını sata sata bitiremediniz, halâ da satıyorsunuz… Peki bütün bunlara rağmen durum nedir? 150 milyardan 500 milyar dolara çıkan dış borç… Elde ne var? Yap işlet rezaletiyle yapılan, kimsenin geçemediği, torunların bile ödeyeceği borç yüklü, 3-5 köprü tünel ve otoyol… Bunu sokaktaki simitçiye isimleri ve mekânları değiştirerek sorarsanız “Olur mu Abi” der. Ama gerçek isimleri ve olayları söylerseniz de elleri patlarcasına alkışlar… İşte Büyük Aile’deki durum bu…
Kimse hayal edemezdi, biz gerçekleştirdik türünden başka bir olay… Dünyanın en yüksek faizine sahip olmanıza rağmen iki puan daha arttıracaksınız ama, gene dünyanın hiçbir yerinde görülemeyecek şekilde, döviz çok aşırı artacak… Tam “Yaparsa AKP yapar” türünden bir olay… Dış basını takip edebilenler incelesin. Bütün Dünya bu imkansızı nasıl başardık diye bizle eğlenirken, içerdeki biat kültürü ehlinin alkışlarından kafamız şişti…
Türk Kültüründe bilhassa Anadolu’da bazı yaklaşımlar vardır. Aile mahremiyeti esas, kutsal ve dokunulmazdır… Olan olaylar için “Ailevi mesele, başkalarını ilgilendirmez” denilir. “Kol kırılır yen içinde kalır” sözü de bunlara paralel tabirlerdir… Devleti de sadece kendinize ait görürseniz, sizden gayrısını yok sayarsanız, kimseye hesap verme ihtiyacı hissetmezsiniz. Aynı şimdi olduğu gibi… 1,5 sene de 4 MB Başkanı görevden alınıyor. Üstelik hepsi de kendi getirdikleri olmak kaydıyla… Ama tek bir açıklama yok… Biliyorsunuz, Covit tedbirleri sebebiyle işten çıkarmalar yasaklandı… Tek gerekçeyle serbest Kod 29, yani ahlaksızlık gibi sebepler… RTE’nin kendi getirdiği yasağı deleceğini sanmıyorum… Acaba TUİK Başkanından MB Başkanına kadar bir sürü bürokrat hangi ahlâksızlıkları yaptı? Halkımızın bilmesi lazım. En azından çoluğa çocuğa mukayyet olalım… Bizi bu kadar da yok saymayınız.
Daha 128 milyar doların kimlere hangi kur üzerinden satıldığı konusu müphemken, başımıza birde son krizin 450 milyon doları kime gitti sorusu çıktı. Netice, cevabı hemen verip konuya gireyim… Güme gitti efendim güme… Ağbal Operasyon’unda bana gelen istihbaratlar var… Bazı kimselerin elleri klavye üzerinde hazır beklediği söyleniyor… Birkaç kerelik 50 krş.’luk iniş çıkışların hepsi müspet şekilde hesaplara artı olarak yansımış… Hiçbir maddiyat yoktan var; vardan da yok olmaz… Bu 450 milyarı cukkalayanların kazandıkları elbet birilerinden çıkacak… O kişiler de belli. Akşam pazarından artık toplayanlar… Sene sonu enflasyon rakamlarının biraz daha oynanması sonucu oluşacak kaynaklardan etkilenen işçiden memurdan emekliden çıkacak. Ama hiçbir şekilde, Türkiye’ den büyük olan beşlerden çıkmayacak, hatta onlar kur farkı olarak artı nemalanacaklar… Dediğim çıktı, ama biraz farklı olarak. Ben ekonomi için bu sefer katılımı mecburi olan IBAN yayınlanır diyordum ama, daha eski talep gündeme geldi… RTE Kongreden gene yastık altı döviz altın ve kefen parasına göz dikti… “Eyyy Vatandaş, şunları bir ortaya çıkarın da bakın nasıl uçacağız…” Hazret konuşuyor…”Siz bunların (Muhalefetin) öldük bittik mahvolduk laflarına inanmayın” diyor… Peki neye inanalım? Uçan Dolara, Euro’ya da mı inanmayalım… Çakılan borsaya da mı inanmayalım? Çarşı pazar fiyatlarına da mı inanmayalım? Düşürülen kredi notuna da mı inanmayalım? Hiçbir dediği doğru çıkmayan sizlere mi inanalım ve de niye inanalım?
Biz neye ve kime inanacağımızı biliyoruz ama problem bizde değil. Sıkıntı, neye ve kime inanacağını bilemeyen kitlede… Allah onları, doğru yola, izana, akla sevk etsin İnşallah… Bu mübarek günü layıkıyla değerlendirenlerden olursunuz diye dua ediyorum… Berat Kandilinizi kutlarım. Hepiniz Yaradanıma emanetsiniz. Hoşça kalınız…