BM – Unesco bünyesinde faaliyet gösteren STÖ, turne yaklaşımlı bir faaliyetle Afrika’ya muhtelif sanatçıları götürür. Yollarını kaybeden bu grupta bir şekilde yamyamların eline düşer… Karikatürize durum gerçekleşir. Her biri kazanların içine atılır, altları da yakılır. Mide salgıları hit yaptığı sırada, Şefin sesi duyulur, “Herkes, parmakları patlayan kadar alkışlasın” der… Şefin emri, kim karşı gelebilir ki… Yalnız, Sihirbaz bir ara usulca sorar, “Şefim niye alkışlıyoruz?” diye… Cevap çok tatmin edicidir… “Bunlar sanatçı. Alkışlandıkça şişerler kabarırlar hepimize yeterler” İşte bende, alkışlarla taktirlerle gaza geldim ve geçici de olsa günlük yazmaya başladım… Sırada ne var. Unutur muyum… Hepinize merhabalar…
Muhtemelen bir günlüğüne, Bursa Karacabey civarına gideceğim. Bir dostum, eşlik etmemi istiyor… Bahçesindeki köpek yaşlandı, yanına genç birini daha bağlayacak. İşte seyahat sebebimiz bu. Oradaki Kangal üretim merkezinden bir it alacağız…Eskisi ölünce yerini tamamen genç olana bırakacak…
Her neyse olayı dağıtmadan alakasız şeyler paylaşmadan konularımıza dönelim… Hepiniz bir siyasimizin hazırladığı havuzu bilirsiniz… Evet, Haliç‘ten bahsediyorum… Bu garibim oraya kamyonlar dolusu Momo, Tensil, Tersil doldurarak birilerini yıkamaya kalkmıştı ama, temizleyebileceğini de gözü kesmemişti… Şimdi, hatırlamayanlar da hatırladı… Havuzun müşterisi her gün artıyor… İlk başta, RT in yanına kendisinin de girmesi gerekiyor. Sürpriz bir kirli daha çıktı. Iğdırlı da temizlenecek gibi değil… Benim teklifim aynı zaman da çözüm de… Haliç’in yakınındaki Küçükçekmece, onun biraz ilerisindeki, Büyükçekmece de aynı terkiple doldurulur, ikinci üçüncü şu olarak kullanılırsa, temizlik sağlanabilir mi… Anlaşıldı, pek emin değilsiniz… En iyisi, az daha masraf yapıp, komple Marmara’yı devreye sokmak en iyisi…
Yahu çıldıracağım… RTE ye kim ne kadar çok bağırır, çağırırsa, ihsanlara gark edilip yanına çekiliyor… Süleyman Soylu’yu hatırlayın. Neler demişti. Arşivler capcanlı duruyor. Ne oldu… Gelmiş geçmiş en Soylu unvanını alarak, taltif-i şahaneye mazhar oldular… Kendisini kurtarmıs Hoca, farklı mıydı, asla… O da AKP’nin ikinci adamı oldu… Sadece kendi testisini dolduran vs… Peki benim günahım ne. Ne zaman, aklımın başına geldiği tescillenecek? Dört gözle bekliyorum, havuzlu villalarımın, boy boy, renk renk jeeplerim olacağı zamanları… Acaba ilacı düşük dozda mı veriyorum…
Gelelim, ikinci turun Prima konusu, sığınmacılar olayına. Çoğu kimse bilerek veya bilmeyerek, mülteci diyor, her ikisi çok farklı şeyler biline ve incelene… Günün kahramanları, Hükümetin Çavuş’uyla, Gelmiş geçmiş en Soylu’su… Düşünebiliyor musunuz, Suriyeliler giderse Çavuş’umuzun Babası çobansız kalacak… Bunun ne demek olduğunu gençler bilmez. Tam anlamıyla bir beka sorunu… MazAllah, yiyecek et bulamayız… Diyeceksiniz ki, Çavuş’un Babası, yerli ve milli bir çoban bulsa olmuyor mu diye. Evet tahmin ettiğim gibi dediniz de. Cehalet başka şey, şimdi daha iyi anlıyorum… Bu durumda yerli ve Milli çobana üç misli para vermek gerekecek… Versin diye söylenmeniz, kulaklarıma kadar geliyor… 1, Cehalet: 2, Aklıselim. O oldu mu? Bu durumda sudan ucuz olan koyun eti, dana etini sollar… Bitkisel Bakan, ucuz diye koyun eti tavsiye etmişti ya… O da giderse, Millet aracıyı kaldırıp, çayırda direk kendi otlayacak… Vah ki ne vah… İnsanlık abidesi, gelmiş geçmiş en Soylu Bakamıyan ne diyor: “Sığınmacıları savaş bölgesine nasıl yollarız, orada öldürürler…” Soylu Efendi git, bayramlarda geçip bayram sonlarında gelenlerin videosunu seyret de bizi eşek yerine koyma… Demek ki neymiş. Hemen alelacele saldırmamak gerekiyor. Taşlar artık yerine oturdu. Çavuş mutlaka Oğan’a Babasının durumunu anlatınca, o da gerçekleri görerek sığınmacı politikasını revize etmiştir… Olay bu kaa basit.
İlave baskılar fırtınasını dindirelim mı bilmiyorum. En iyisi işi oluruna bırakmak. Ben bu hesapları yaparken sizleri de bloke etmeyeyim. Lütfen işinize gücünüze bakın, benim ne yapacağım belli değil… Hepiniz Allah’a emanetsiniz. Hoşça kalınız…