Kıramayacaklarımın isteklerini yerine getirip nostalji rüzgârları estirdik. Umarım soğuk algınlığı değil, tatlı bir yaz meltemi havasında olmuştur… Kurallar ihlâl edilmek için, prensipler de bozulmak için vardır. İşte ben de gene prensip kayması yapıp pazartesi günü de sizlerle beraberim… Hepinize bir hafta yetecek kadar, külliyatlı Merhabalar…
Geçtiğimiz gün, haberleri seyrederken gayrı ihtiyari ellerim gene arkama gitti fakat her şeyin geç olduğunu anlayıp, kulaklarımı sıkı sıkıya muhafaza etmeye çabalarken, onun da beyhude olduğu gerçeğiyle karşılaştım… Mücahit Evladımız RTE ile diz dize oturmuş, görüşüyorlardı… Birkaç gün önce aynı yerde, Hariri vardı… Ben bu kul hakkı oburlarının, RTE’nin rızası ile orada olduklarını zannetmiyorum. Mutlaka, Özel Kalem, Hazret’in hilafına emrivakiler oluşturmuş olabilir… Gerçi Mücahit’in oluş sebebi çok farklı olabilir… Biliyorsunuz, kendisi yerli ve milli bir ABD vatandaşıdır. Babası muhteremin Müslümanlardan “Deve” ettiği paralar şimdi kendi uhdesinde (Ölüm hak, miras helâl). Bunları alt alta koyduğunuz da Büyükelçi olmak için hiçbir eksiği kalmıyor, sadece neresi olacağı merak edilebilir ki, Allah’tan merakın da insana fazla bir faydasının olmadığını hatta zararının olduğunu biliyoruz… Bu arada, şunu da belirteyim. Benim bu adamlarla sadece soyadı benzerliğim var. Başka hiçbir yakınlığım yok. Ben Urfa’nın Türkmeniyim, bunlar Denizli’nin bilmem neyi… TGRT’nin kuruluşunda bulunmamın sebebi de o zaman Milliyetçi muhafazakâr görünmelerinden kaynaklanıyor… ABD vatandaşı Mücahit’in şimdi de (!) olduğu gibi… Bunlar yüzünden, soy adımı değiştirmeye kalksam, bizim oralar da “Soysuz” gözüyle bakarlar…
Gelelim devletin faiz – enflasyonla imtihanına. Ben bu işin içinden çıkamadım ve saçımı başımı yolma konumuna geldim… Bir zamanlar, çokta uzak olmayan bir geçmişte bir Merkez Bankası Başkanımız vardı… “Faiz sebep- enflasyon sonuç“çu , Asrın Liderine ters düşen bu Bürokrat “söz dinlemiyor” diye kararnameyle görevinden alındı… Yerine “söz dinleyen” ve de faizleri düşüren başka bir başkan getirildi… Bu da söz dinlediği için ekonomiyi batırdı… Hemen azledilip yerlerine, söz dinleyip, dinlemedikleri belli olmayan bir sistem geldi… Dolar geriledi, piyasa %15 faiz uygun derken %17 yapıldı, işin ceremesi borç batağında çırpınan ve yeni durumda %25-30 piyasa faize muhatap olan vatandaşın sırtına yıkılarak hafif , geçici bir nefes alındı… İş bununla kalsa “sen eşek olduğun sürece sırtına binen eksilmez” diyerek kaderimize razı olacağız ama eşekliğimiz sürekli yüzümüze vuruluyor… RTE geçen gün gene dert yandı. Dünyadaki düşük faizleri sıralayıp “Ben yüksek faizden yana değilim ama arkadaşlar bir şeyler yapıyor” türünden konuşarak, hepimizi; büyük bir şapkayla durumunu gizleyen Kral Midas konumuna soktu… Bir insanın kendi oluşturduğu ve istediği an, kararnameyle alacağı bir sistemden şikâyete girmesi olacak şey değil. Acaba biri Dersimlinin beyanatını okurken, yanlışlıkla promtere mi kaydetti… Hazret te çıkıp bu yanlışlığı mı dile getirdi, farkında olmadan… İnanın, yolunacak saçımız kalmadı ama devlet bol tüylü bir kaz gibi bizlerden mutlaka tüy çıkarabiliyor… Bu ekonomik kriz ve işyerlerinin kapalı olduğu Pandemi döneminde, yani 2020 yılında, beklenenden 50-60 Milyar daha fazla vergi toplanmış… “İradesiyle kendini vergilendiren Halk, Millet’ tir” fakat burada irade yok…
Çok sevdiğimiz ülküdaşımız, Mansur Başkanımız bir tane… Harikalar yaratmıyor, adeta her an harikaların içinde… Sağlık hizmeti alamayan ve hastalıktan kırılan “EYT“lilerin de imdadına yetişti… Primlerini ödeme müjdesini verdi… Belediyelerin, tanzim düzenlemeleri vardır. Bu olayı tüccar ve vatandaş ikilisini arasına girerek tüccar açgözlülüğünü önleme yönünde, vatandaşın lehine çözer. Mansur Başkanım, bu meselede halkının lehine Hükümete ayar verdi… Ertesi gün alelacele kararnameyi sadece boynu eğri olmayan Bakamayan okuyuverdi… EYT’liler yıl sonuna kadar prim borçlarını yatırmasalar da sağlık hizmeti alabilecekler diye… Mansur Canımız tam sırası… Çık “yıl sonundaki borçları da ödeyeceğim” de, bir tanzim daha yap ki borç silme kararnamesi hemen çıksın…
Değerli Başkanımdan bir sey daha istiyorum. Bunu da ondan başka kimse yapamaz… Patatesçi, soğancı feryatta. Depoda mal çürüyor 40-50 kuruşa satamıyorum diye. Biz o malı 2-3 liraya tüketiyoruz… Domatesçi, serasını tahrip ediyor, fidelerini biçiyor. Domatesi 1,8 liraya satamıyorum diye. Biz onu 6-10 TL aralığında tüketiyoruz… Başkanım… Gel gir araya, düzeni yere çal… Patatesi 1 TL.’ye, domatesi 3 TL’ye yiyelim. Hem çiftçimiz hem de biz bayram edelim…
Bugünkü ekstra yazımı en önemli konumuz, yani aşı konusuyla bitirmek istiyorum… Koca Bakana göre Ocak ayı sonunda, yani şimdi elimiz de 40 Milyon doz aşımızın olması gerekiyordu…
Bu durumda olayı nasıl değerlendirebiliriz:
- Koca Bakan doğru söylemiyor.
- Ortada sözleşme falan yok, hayali rakamlarla süre kazanılmaya çalışılıyor.
- Aşıyı alacak paramız yok.
- Aşağılık Çin, Uygur kardeşlerimizi istemekte direniyor… Bütün bunların yanına olaya RTE de dahil oldu. Yeni bir rakam ve zaman telaffuz etti… 10 milyon aşı ve Hafta sonu diye…
Son bitti, yeni bir başa ulaştık. Gerçi siyasiler pişkindir. Yarın çıkıp “Ben iki hafta sonraki sonu demek istemiştim” diyebilir, biz de “Millet seninle gurur duyuyor” bağırtısı fonunda ellerimiz patlayana kadar alkışlarız…
Bir başka konu: Biontech’in 20.000 tane gönderildiği söylenen aşısı nerede? Kullanıldıysa, kimlere kullanıldı? RTE, aşı olarak, halkına örnek olmak için, Ankara Şehir Hastanesi’ne geliyor. Yanında kalabalık MKYK ordusuyla… Çıkışta da, arkadaşlarıyla birlikte aşı olduğunu “Promtersiz” olarak söylüyor. Promtersiz dedim, çünkü o olmayınca mübareğin pâk-i dillerinden yalan çıkmaz… Tepkiler oluşunca da hemen kıvırmalar başlıyor… Yok efendim, sadece oradaki doktorlara yapıldı diye “Çevir gaz yanmasın” muhabbeti devreye giriyor… Biz de Kral Midas’ız ya… Peki bu MKYK ordusunun Hastanede ne işi vardı? Patronları onları her gittiği yere götürüyor da, buraya da mı o yüzden geldiler… Yoksa, Ağaları karşıdan karşıya geçerken , araba çarpmasın diye elinden tutmak için mi ordaydılar… Gidip boş yere aynaları eskitmeyin, doğru şapkacıya… Eskişehir’de AKP Gençlik Kolları Başkanı Avukat kardeşimiz de “Sahip” sıfatıyla gidip aslanlar gibi aşısını oluyor… Gerekçe olarak ta “Ben doktorların, davalarını alıyorum, onlarla sürekli temastayım” diye de çok makûl bir şekilde savunuyor kendisini… Hukukta “emsal” teşkili vardır. Bilirsiniz, avukat evlatımız da daha iyi bilir… Şimdi hastaneye su götüren, kargo götüren, yemek götüren, hasta götüren vs. seni emsal gösterirse, ne olacak? Hatta ben bile apartmanımız da doktor var diye aşı talebinde bulunmayı düşünüyorum, emsalden… Ülke, ülke değil, komedi sahnesi…
İlave baskıyı günde iki kere yapsak ta, yetecek malzeme , bu memlekette mevcut… Biz yazıyı fazla uzatmadan çaktırmadan sıvışalım… Hepiniz Mevla’ma emanetsiniz. Hoşça kalın…