Motokuryeler… Yani trafiğin pek de umursamadığımız anarşistleri. Kaldırımda yürümenin bu kadar riskli, başka bir Ülke olduğunu zannetmiyorum. Bu minyatür trafik canavarlarına kim ne zaman, dur diyecek? Yolların tıkandığı veya araçlara kırmızı ışık yandığında, bunların hepsi, tereddütsüz, yaya kaldırımına yönelmekteler… Kimisi sıyırarak kimisi elinizdeki poşete çarparak son sürat gidiyorlar. Karşıdan karşıya geçerken, orta refüjde durmanız bile sıkıntılı. Aykırı “U” dönüşü yapmak isteyen bir ikisi mutlaka yanı başınızda bitiyor. Bu araçların, itfaiyeden de ambulanstan da daha kapsamlı geçiş üstünlükleri var…
Seçim gürültüsü patırtısı bitti. Bir aralar kendimi boşlukta, uzayda gibi hissettim. Keşke, her gün seçim olmasa. Hal böyle olunca da 3-5 gün siyaset dışı yazmaya karar verdim. Bu arada, meslektaşlarım da eteklerindekini döker, ben de hepsini toparlarım… İlginçtir ve de tahmin ediyorum baharın gelmesiyle birlikte, Ramazan oluşu da böyle bir durumu ortaya çıkardı… Parklarda, kırlarda, irili ufaklı topluluklar görüyorum. Hani dairesel kümeler yerine, uzayıp gidenler olsa, gene kim bilir neyin kuyruğu deyip geçeceğim ama değil. Merak edip, birinin arasına dalınca, ortada açmış bir sarı çiçek gördüm ve de durumu hemen kavradım… Herkes, “Sarı Çiçek”e bir şeyler sormaya çalışıyor. Yahu illa, Ramazan’da mı sorulur? Daha geniş zamanda sorsanız uygun olmaz mı? Bugün biraz nefes alalım. Siyaset dışına çıkalım. Bu yüzden tek bir cümle ve konudan uzaklaşma… Bu tablo Mayıs’ta oluşacaktı… Kemal-Meral ikilisi sayesinde böyle oldu…Hepinize merhabalar…
Daha önceleri birkaç defa değindiğim konuyu tekrar gündemime almak istiyorum. Motokuryeler… Yani trafiğin pek de umursamadığımız anarşistleri. Kaldırımda yürümenin bu kadar riskli, başka bir Ülke olduğunu zannetmiyorum. Bu minyatür trafik canavarlarına kim ne zaman, dur diyecek? Yolların tıkandığı veya araçlara kırmızı ışık yandığında, bunların hepsi, tereddütsüz, yaya kaldırımına yönelmekteler… Kimisi sıyırarak kimisi elinizdeki poşete çarparak son sürat gidiyorlar. Karşıdan karşıya geçerken, orta refüjde durmanız bile sıkıntılı. Aykırı “U” dönüşü yapmak isteyen bir ikisi mutlaka yanı başınızda bitiyor. Bu araçların, itfaiyeden de ambulanstan da daha kapsamlı geçiş üstünlükleri var... Ayrıyeten trafik ışıklarından da muaflar. Bana yeşil yandı diyerek sakın karşıdan karşıya geçmeye kalkmayın. Etrafta yaklaşmakta olan bir motor var mı, yok mu, mutlaka kontrol edin. Çare mi? Hepsi, işyerlerinin belli bir zaman aralığında, ürünlerini yetiştirmek için çaba sarf ediyorlar. Bu yüzden ceza uygulamasına ilk önce firmalardan başlamak gerekiyor. Yeni bir kuruluma da gerek yok. Mevcut Mobese kameraları zaman zaman takip edildiğinde çıkacak sonucun cezai ceremesi derhal firmalara hem de yüksek tarifeden yansıtılmalıdır, iş ancak bu şekilde çözülür, yoksa tek tek sivrisinek öldürmek çözüm değildir. Bunlar hakkında yazacak çok şey ve neticeyi etkileyecek çok ta fikir var ama şimdilik bu kadar… Gelelim, son zamanların yeni ve hayati başka bir tehlikesine. Eskiden kâğıt toplayıcıları el arabalarıyla işlerini yürütürdü. Açıkçası, benim çok zoruma giderdi. İnsan onuruna uygun bir davranış gibi gelmezdi. Bir insanın, at-eşek yerine geçerek iş yapmasını içime sindiremezdim. Sonra elektrikli araçlar kullanılmaya başlandı. Bunlar için ehliyet-muayene gibi şeylere gerek olmadığından durum yasal sınırlar içindeydi… Gel gör ki son zamanlarda, hurdaya çıkmış, Renault 12, Şahin, kamyonet gibi araçlar devreye girdi. Gözle bakıldığında bile, muayeneyi geçemeyecek bu araçlar, trafiğin her noktasında, bizlerle beraberler… Sorarım sizlere. Bir kaza anında, tazminat sistemi nasıl çalışacak? Ben, en ufak bir eksiklik yüzünden Araç Muayenemi yaptıramazken ki doğrusu budur, aynı trafiği bunlarla paylaşmamın mantığı ne… Meselenin en son gideceği nokta, Anayasal Suçtur… Her kes, kanunlar karşısında eşit işe, ben niye bu eşitsizliğin parçası oluyorum…
Yollarda yürümenin imkansızlığı sadece bunlardan ibaret değil. İki ayaklı biyo-felaketlerimiz de mevcut… Bu yüzden ana arterlerde gezinmekten vazgeçtim. Elindeki telefonla ilgilenerek hareket eden milyonlarca serseri mayın var. Çarpışmamanın mucize olduğu durumlarda çıldırma eşiğine de geldiğimiz oluyor… Ne yaparsanız yapın, birinden kurtulup diğeriyle toslaşıyorsunuz ve de duyduğunuz ilk laf “Önüne baksana” oluyor… Bitti mi, asla… Bir de yürüdüğü istikameti değil, boş otobüsleri gözleyenler var. Şu bizim meşhur +65’ler… Bunlara da mutlaka bir iki takılırsınız. Demek istediğim, yaya olmak meğer, ne kadar zor şeymiş…
İlk siyasetsiz günümüzün de maalesef sonuna geldik. Yarın bir diğerinde buluşmak üzere, hepiniz Allah’a emanet olun. Hoşça kalınız…