Ağustos’u da yokuş aşağı saldık. Herkes kışı ve getireceklerini gözlemeye başladı… Damadın dediği gibi son çeyrek yüzümüzü güldürür mü bilinmez ama durum hiç parlak değil… Ha yahu geçen sene 2,5 milyon istihdamdan bahsediliyordu, ne oldu… Ey halkım, bütün bu laflar senin beyin kapasiten hesap edilerek söyleniyor. Kusura kalma… Neyse biz işimize devam edelim, abuk sabuk yalanla dolanla uğraşacağımıza, merhabamızı çakalım…
Bugün tatil ve onun türevleriyle ilgilenerek işe başlamak istiyorum… Geçenlerde bir reklâm dinledim, beynimden vurulmuşa döndüm. 36 Ay vadeli tatil kredisi pazarlanmaya çalışılıyordu. Düşünebiliyor musunuz, bir Aile 10 gün tatile çıkacak, buna karşılık 3 senesini satacak… Bu nasıl bir zihniyet. Siz, vatandaşınızı bu tuzağa bu girdaba nasıl atarsınız… Diyeceksiniz ki “Ben, ölümsüz eserler yapıyorum diye torunlarınızı bile borçlandırdım, buna mı, üç yılcığa mı taktınız” Evet ona taktık… En azından 30 yıl sonra elimizde köprümüz, tünelimiz vs.miz olacak, peki bu adamın elinde ne olacak. Bir şey olmadığı gibi, 10 günlük safahatı; artan enflasyon ve pahalılığı da arkasına alarak, üç yıl çekecek… Dikkatimi celbeden konulara, hacmimizin izin verdiği kadarıyla el atalım… Jeep, BMV, Mercedes bunlar sıradan, olmazsa olmaz malzemeler kategorisinde… En genç kimselerde bile görüyorum. Bu araçlara sahip şahısların, bütün altyapılarını tamamlamış olmaları gerekmektedir. Bu kimseler 5 yıldızlı otellerde, hesap kitap yapmadan kalabilmeliler… Ama, gelin görün, hemen hemen hepsi, yıkılacak yer arıyorlar… Arada bir dışarda yiyecek parası bile olmadan; çok kısa mesafedeki denize bile Jeep ile gitmekteler… Aklıma yıllar öncesi meydana gelen bir olay takıldı… Motorlu taşıt üreticileri, esas parayı yedek parçadan kazanırlar. Bir aracı parça parça imal etmeye kalkın, normal fiyatının üç misline çıkar… Bir Jeep üreticisi, en çok ürünü, Türkiye’de satmasına karşılık, neredeyse “0” yedek parça tüketimine bir anlam veremez ve bir müfettişiyle durumu kavramaya çalışır… Şahıs ülkesine dönünce rapor verir… “Arazi vasıtası olan araçlarımız, sadece en lüks semtlerin, kaymak asfaltlarında kullanılmaktadır. Bu yüzden yedek parçaya ihtiyaç olmamaktadır“… Nasıl bir Millet olduğumuzu yıllardır tartışıyoruz… “Ayranı yok içmeye, tahtırevanla gider gezmeye” lafı boş yere, vücut bulmadı Yurdumuz da… Bir ara teşhis konmuştu, “Doğu tipi üretip, Batı gibi tüketmek“. Bu lafın ne kadar doğru ve anlamlı olduğunu, şimdi daha iyi anlıyorum… Meseleyi, beyin kıvrımlarınıza emanet ederek, gerekirse dönmek üzere müsaade istiyorum…
Gelelim bir haftadan fazladır, elektrik sistemlerimi ısıtan ama rahatlatacak cevaplar bulamadığım konuya… “Yerli ve Milli” kelimesinin gerçek anlamını tüm ulusça anlamış bulunuyoruz… Mesela: Yerli ve Milli Otomobili ele alalım… Motor Alman, Batarya, Çin vs. Bilmem kim… Ama Kaporta ve lastikler yerli… Altay Tankı: Sahip, Katar ve “Türküm” demekten utanan eski komünist Ethem Efendi… Motor Alman. Şimdi onu da vermedikleri için üretim yok… Her neyse bu örnekleri yazmak bizi , ansiklopedi hacmine götürür… Sizler sadece , yerli ve milli lafının ne anlama geldiğini anlayın diye birkaç örnek verdim… Hepiniz akıllı kimselersiniz, “Yerli ve Milli“nin ne demek olduğunu kesin olarak tespit ettiğinize göre gelelim , konumuza… Yani ağzımda ki baklayı çıkarmanın altyapısı tamam… Geçtiğimiz Hafta bu “Yerli ve Milli” kervanına bir kişi daha ilave oldu… Kendi rızasıyla olmadığı içinde herhangi bir suçlama yapmadan, ikaz türünden, bir iki kelâm etmek istiyorum… Balık hafızalılar dışındakiler; “İllet ittifakı, Zillet İttifakı, Şer Cephesi , terör ittifakı” ve bunun gibi ipe sapa gelmez suçlamalar kime yapılmıştı çok iyi hatırlar… Bir partinin seçimlere girememesi için ne gibi dolaplar çevrildiğini unutamazlar… Toplantı yapacağı ve de parası ödenmiş mekânların bile nasıl yüzlere kapandığını, kapanamayanlarında, elektriklerinin kesildiğini, zihinlerinden hiç silemezler… Birdenbire ne oldu da davet oldu. Hadi davet oldu, nasıl oldu da bir gece içinde illet ittifaklığı üyeliğinden, “Milli ve Yerli” mertebesine ulaştılar… Acaba, “Abuk sabuk Anketlerin” bir etkisi oldu mu. Korku dağlara sardı, dizler titremeye başladı, hesap mahkemeleri rüyalara girer oldu da onun için mi iş garantiye alınmaya çalışılıyor… Ne dersiniz… Benim için, sizlerin diyeceklerinden çok tek kişinin diyeceği daha önemli… Konuyla ilgili, bir iki cevap niteliği taşıyabilecek şeyler de olmadı değil. Bir milletvekili ve bir Gn. Bşk. Yrd.sı cevap verdiler ama yeterli değil. Türk Siyaset tarihinde Gn. Bşk.ların ağzından çıkmayan hiçbir lafa itibar edilmez. Türkiye’de Her kademede Gn. Bşk. ağırlığı vardır. Bu yüzden; bizlerde de, en doğru ifadeleri, onların ağzından duyma özellikleri oluşmuştur… Bu çerçevede en tepe noktadan açıklama bekliyoruz… Sükûtun ikrar olduğu da düşünülürse, isteğimizin haklılığı ve aciliyeti de ortaya çıkmış olur… Lafı, gevelemeden net cevap bekliyoruz. Güçlendirilmiş parlamenter Sistem için destek istenirse hazırız cevapları, siyasettir. Ülkücüler siyasi manevralar dışında direkt laflara itibar ederler… Bu düşüncelere yoğunlaşmışken, dün akşam KRT’de yayınlanan programda, Meral Hanım “Kafama silah dayasalar, Cumhur ittifakının içinde olmayız” deyince epey rahatladık… Yalnız bunu her kademede görmek istiyoruz. Mesela, Muğla, Belediye Meclisinde ki komisyon başkanlığı seçimindeki olay iyi incelenmeli… Acaba Meral Hanım’ın net ifadesinin biraz gecikmesi mi etkili olmuştur, araştırılması lâzım…Ettiği edepsiz lafların arkasından utanmadan ters yüz olan silik siyasilerin yaptıkları ortadadır… Biz onlu yaşlardan itibaren, sempatizanı olduğumuz, siyasi oluşumu bu yüzden terk ettik. Terk ederken de sarıldığımız tek şey katışıksız, Ülkücülüğümüzdü. Bunu ölene kadar muhafaza edeceğiz… Biz O Parti’yi, kanlarımızı satarak bu hallere getirdik… Biliyoruz ki gerçek Bozkurtlar ortaya çıktığında, çakallar kaçacak yer arayacaktır… Sizler, Yavru muhalefetlikten, Yavru İktidarlığa geçerek çok şeyler kazanmış olabilirsiniz. Onların, dünyada da hesabı olacak. Ahreti düşünemiyorum bile Allah, yardımcınız olsun… Ben ve benim gibi İdealist Kardeşlerim aynı travmayı tekrar yaşayamaz. Bünyemiz kaldırmaz… Bu böyle biline ve hesap kitap bu minval üzere yapıla…
Corona meselesi gibi birçok mesele gündemin dolu ve suni oluşu yüzünden satırlarımıza ulaşamıyor… Her türlü rezillik, beceriksizlik ve çarpıtma ortada… Ufacık bir başarıyı, Ağasına mâl etmeye çalışan Koca Bakan şimdiyi, niye aynı adreste değerlendirmiyor… Bayram öncesi, ağızlarına bir parmak bal çalınan +65’ler, aldınız mı cevabı. Siyasetle uğraşmış yakın akrabama da dediğim gibi “mümkün değil“. Beceriksizlikleri yıkacakları iki materyal var, şu an… Biri +65 diğeri maske… Hani haksız da sayılmazlar… Ekranlardan seyrediyorsunuz, Asker uğurlamalarında gençler evde +65 yollarda faal… Düğünlerde, derneklerde, gençler oturuyor , +65 , halayın da içinde , Çaça da yapıyor, twist yapan bile var… Hal böyle olunca, tam serbestlik bekleyenlere cevap geldi. Gaziantep ve Sivas kısıtlama getirdi. Diğerleri sırada…Dünyada örneği olmayan bir sistem. İyilik düşünülüyor, yaşlılarımız kollanıyor adı altında, hareketsizlik ve kahırdan ölümlerin planlandığı bir yaklaşım… Bu yüzden, sloganımı tekrar vizyona sokuyorum… “+65’e zulme Oy Yok“!
Bana ekonomiden niye bahsetmiyorsun diyenlere cevaptır: Yahu her şey ortada. Dolar kaç lira oldu, zamlar nasıl yağmaya başladı, bütün bunlara rağmen, aklımızı yok sayan beyanatlar her gün haber bültenlerinde. Daha ne diyeyim. Anadolu da bir laf vardır. Görünen köy kılavuz istemez diye, dönüp dönüp olanları tekrar mı edeyim… Akıl sağlığından şüpheye düştüğüm, Fındıkçı Cemal Efendi’ye inanıp, Damat olmasaydı dolar 10 TL olurdu lafına mı itibar edeyim… Haklısınız biraz bahsetmek lazım ama yer kalmadı. Coronadan dolayı da ayakta yolcu almıyoruz, haftaya İnşAllah…
Hepiniz Allah’a emanet olun. Hoşça kalınız…