Yahu bu nasıl iştir…
Zaman niye bu kadar hızlı akıyor… Bunla ilgili bir radar madar yaklaşımı yok mu… Hepimiz harcadıklarımıza baktığımızda tam bir zaman mirasyedisi konumundayız.
Ana-baba tarafından aktarılan, süresi Cenab-ı Allah’ca belirlenen baş döndürücü bu hız, hiç mi yüzümüzü güldürmeyecek…
Hiç mi çoluğun çocuğun istikbalinden emin olamayacağız… Fakr-u zaruret içindeki milyonların gülmelerini bir kenara bırakın, buruk tebessümlerine de mi şahit olamayacağız…
Hepinize Merhabalar efendim…
Komşumuz Yunanistan’ı anlamak mümkün değil. Bunların, yüzyıllar boyu hakimiyetimiz altında kaldıklarına inanmamız imkânsız…
Miçotakis Efendi sen kendini ne zannediyorsun?
Şahsını unuttun bari etrafını düşün… Yangınlarda başarılı olamayan bakanlarını görevden aldın, tamam da bu durum Ege’nin diğer yakasını da etkilerse halimiz nice olur…
Bizim milletimiz bu durumlara alışık değildir… Biri koltuğu kapmayagörsün, kötü bir hali filme alınsa, yetmedi kendi itirafı olsa bile, azline yeterli değildir.
Bu arada oluşan ” Erdoğan Bayraktar ” kriterlerine de bakmamız gerekiyor… Olayı Bosna Hersek’teki Mavi Kelebek’in hikayesine benzetebilirsiniz…
RTE Sistemi ne zaman tökezlese veya bizim hissedemediğimiz vahâmetler oluşsa, bu kardeşimiz ortaya çıkıyor. Belli ki, kendini kurtarma refleksiyle gündeme geliyor… Hatırlayınız. 17-25 Aralık krizinde, artık hükümet gider diye düşünülmeye başlandığında, Sn. Bakan’ımız canlı yayınlara bağlanarak, suçsuz olduğunu; esas suçlunun Başbakan olduğu, kendisinin her şeyi onun talimatıyla yaptığını söylemişti…
Sonraları hükümet karşı harekatla durumu ters çevirince de, bir iki kıvırtmayla gündemden düşmüştü… Şimdi tekrar gündemin tepesine oturdu. Demek ciddi bazı tehlikeler, iktidarın el değiştirebileceği sinyalleri kulakları tırmalamaya başladı ki bu kardeşimiz tekrar kendini koruma reflekslerini devreye soktu…
İşte ben buna ” Erdoğan Bayraktar ” kriterleri diyorum… Şahsi olarak, hükümetten kurtulacağımızın sinyalleri olarak gördüğüm bu olaylara çok seviniyorum… Üzülen ve tedirgin olanların da, daha fazla beklemeden, tez elden seçimlere giderek, liyakatli sistemlerin önünü açmaları gerekmektedir…
Tekrar hatırlayın… İstanbul’u sürekli kazanan, kale haline getirdiğini düşünen zamanın zihniyeti ve tezahürü partinin kızgın ve kıskanç bir eş tarafından nasıl tarihten silindiğini hatırlayınız…
Evet, İSKİ ve Ergun Göknel rezaletinden bahsediyorum…
Şu andakilerin yanında Umman’da bir tas su gibi kalan, rezaletler oluşmuş olsa da her şey ters yüz olmuştu…
Böyle bir siyasi teamüle sahip olmamıza rağmen niye şu an aynı neticeler oluşmuyor… Ülkemizde istifa sistemlerinin oluşması için daha nelerin olması gerekiyor? 17-25’i, Sedat Peker’i, Bayraktar’ın itirafları gibi durumlar hiç mi incelenmesi gereken olaylar arasında değil?
Bir Bakan çıkıp da tapelerin hepsi doğru diyorsa işin ucu Bilal Oğlan’a kadar dayanıyor demektir…
Savcıların harekete geçmesi için daha nelerin olması gerekmektedir… Temiz eller operasyonları, bizim için Kaf Dağ’ının ardındaki bir olay mıdır… Bütün bunlar olurken K.Kılıçdar halâ Devr-iSabık yaratmamakta ısrarlı mıdır…
Temmuz’da uçtuk, Ağustos’ta ışınlandık diyenler 2-3 gün sonra çıkıp, pişkin pişkin biz fiyatları kastetmiştik, dediklerimiz da aynen çıktı diyerek, pişkinlik sınırlarını paramparça ederlerse inanın hiç şaşırmam…
Bu lafları da ayakta alkışlayacak zavallıların oluşu aynı pozisyonların devam garantisidir… Siz de sinirlendiğinizle kalırsınız. Bu yüzden ben olayı, Türk Mizah sanatının altın kaplama eserleri olarak görmeye başladım…
Mesela TUİK rakam açıklayacak hemen yerlere yatarak katıla katıla gülme pozisyonumu alıyorum… Geçen gün az daha katılıyordum, zor toparladım…
Gerçekle alakasının olmadığı, toplumun diğer kesimlerinin hesaplamalarıyla sabit olan TUİK Ağustos enflasyonunu %1,2 açıkladı… Nurlar içinde yatsınlar. Kıymetlerini bilememişiz… Rahmetli Demirel’in meşhûr sözüdür… “Karakışı çıkarsınlar da görek.”
Evet bolluk ve bereket ayı, hükümetlerin can simidi yaz ayları tükendi. Hem de rekorlar kırarak. Peki bu mevsim böyle olursa, kış için tahmini olanlar var mı… Hiç uğraşmayın, bir arsız, utanmaz çıkar “Eylül’de hiç bir problemimiz kalmayacak” diyebilir…
Sonra sıra Ekim’e gelir böylece her ay olmayacak umutlar aşılanarak süreç uzar gider. Nereye kadar. “Artık Yeter” diyeceğiniz tarihe kadar… Ey Vatandaş, yapılanlar yapılacakların teminatıdır, fazla uzatma devreye gir, fişi çek, bizler için çok masraflı hale gelen, sadece kendilerini aydınlatan ampulü söndür, tasarruflu olanını takıver…
Komedi Dünyası’nın üretimi bitmiyor…
RTE herkesin gözünün içine bakarak, Avrupa’da öğretmen maaşını en çok arttıran devletiz demiş… Ben artık tamamen şüphe içindeyim. Birileri bu garibimin eline yalnlış bilgilerle dolu metinleri tutuşturuyor… Yahu öğretmene normal memur artışından fazla ne verdin? O da artış değil birazdan açıklayacağım…
Avrupa’da öğretmen maaşları 4-5 bin € civarında biz de 500€. Eti, sütü, doğalgazı, yakıtı vs hemen hemen her şeyi bizden ucuza tüketiyorlar. Onlarda enflasyon yok. Hiç zam almasalar bile bir şey değişmiyor. Sen kalkıp %5 zam yapıp 525 € para vermeye kalkarsan aradaki dağlar farkında değişen bir şey olmaz. O da kur düşüşüyle en kısa zamanda reel olarak 475 € ya iner…
Zat-ı Aliniz bu hesabı bilmiyorsa, bir zamanlar yaptığınız muhasebenin ve de vay haline o kantinin…
Gelelim diğer konuya. Adı “memura zam görüşmeleri” denilen şeyin aslı, “memurun maaşının ne kadar düşürüleceği görüşmeleridir.”
TUİK’in hesaplamaları artık, Mısır’daki sağır Sultan’ca da malûm…
Kurum, enflasyonu alem edip kallem edip reel enflasyonun yarısından az hesap ediyor. Gerçek enflasyon oranında zam bile sıfır zam sayılacağından ayarlı ve oynanmış enflasyon zammı maaş düşüşü demektir. Eğer enflasyon üstünde bir ücret oluşturursanız, o zaman zam denilebilir…
Bu durumda, memurun maaşı her yıl gizlenen enflasyon rakamı kadar düşmektedir…
Bu dünya garip bir dünya.
Bazen, fakirin fukaranın parası da çenemizi yorabiliyor… Evet, hatırlatmanız iyi oldu. Veda vaktimiz gelmiş… Hepiniz Allah’a emanet olun. Hoşça kalınız…